Geri Göndermeme İlkesi Bağlamında Tayland’ın 40 Uygur’u Çin’e İadesi - İLKE Analiz

Geri Göndermeme İlkesi Bağlamında Tayland’ın 40 Uygur’u Çin’e İadesi

Zekeriya Koç

Bu analiz yazısında, Tayland hükümetinin 26 Şubat 2025’te 40 Müslüman Uygur Türkünü Çin’e iade etmesi, uluslararası mülteci hukukunun temel ilkeleri arasında yer alan “geri göndermeme ilkesi” (non-refoulement) açısından değerlendirilecektir. Bu bağlamda, öncelikle Pekin hükümetinin Uygur Özerk Bölgesi’nde gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri ele alınacak; ardından geri göndermeme ilkesinin uluslararası hukuktaki yeri incelendikten sonra, Tayland hükümetinin iade süreci bu veriler ışığında değerlendirilecektir.

Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin’in Yanda Kampanyası ve İnsan Hakları İhlalleri

Uygur Özerk Bölgesi, Türk kökenli Müslüman bir topluluk olan on milyondan fazla Uygur’un yaşadığı bir yerleşim alanıdır. Çinli bir yetkilinin 1957’deki konuşması, Pekin merkezli hükümetin Uygurların kendi kendini yönetme iddiasının farkında olduğunu göstermektedir. Buna rağmen Çin devleti, Uygurların kendi kaderini tayin etme hakkı (self-determinasyon) iddiasına kayıtsız kalmakla yetinmemiş; Uygurlara yönelik asimilasyon politikası izleyerek, geniş bir coğrafyayı kapsayan Çin devleti içerisindeki kültürel, dini ve etnik farklılıkları bastırmayı hedeflemiştir. Bunun sonucunda, Pekin hükümetinin baskıcı politikalarına karşı yaşanan mağduriyetler siyaset, insan hakları ve medya platformlarında yer almaya başlamıştır [1]

Uygur Özerk Bölgesi’ne ilişkin artan baskı, Amerika’da gerçekleşen 11 Eylül saldırıları sonrasındaki dönemde, Pekin hükümetinin üç temel meşruiyet gerekçesi belirlemesiyle etkisini göstermiştir. Bunlardan birincisi, hükümet tarafından tutuklanan kişilerin çoğunlukla el-Kaide başta olmak üzere İslami gruplar tarafından desteklendiği; ikincisi, Uygurlu grupların sözde şiddet yanlısı İslamcı ideolojinin propagandasını yaparak Çin devletine zarar verdiği; üçüncüsü ise Uygurlara karşı uygulanan politikanın, 11 Eylül sonrasında Amerika’nın belirlediği “Teröre Karşı Savaş (Global War on Terror)”ın hedefleriyle uyumlu olduğu iddiasıdır. Nitekim, bu gerekçelerle Pekin hükümeti, Uygurlu Müslüman Türklere yönelik gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini sözde terörle mücadele kapsamında bir “iç mesele” olarak değerlendirmeyi amaçlamıştır [2]. Ne var ki, Martha Crenshaw’ın değindiği üzere, radikal politik hükümetlerin uyguladıkları baskıcı politikaları terörizm iddiasıyla meşrulaştırmaları, belirli politik hedeflere ulaşmak için kullanışlı bir araçtır. Böylesi bir meşruiyet gerekçesi, radikal hükümet mekanizmalarının baskıcı politikalarını perdeleyebilmek adına oluşturdukları bir “drama”ya işaret etmektedir [3].

Xi Jinping hükümeti, Uygur Özerk Bölgesi’nde söz konusu baskı politikası bağlamında Şiddetli Terörizme Karşı Sert Darbe Kampanyası (Yanda) başlatarak bölgedeki askeri varlığını artırmış ve katı kısıtlamalar getirmiştir. Nitekim hükümet, bu dönemde sözde “terörle mücadele” adına 2014 yılında 2 milyon yuan (202.000 euro) bütçe ayırmıştır [4]. Dönemin Uygur Özerk Bölgesel Hükümeti Başbakanı Nur Bekri, bölgesel yönetimin meclisinde kamuoyuna açıkladığı raporunda, “Şiddet içeren terörizme karşı sürekli olarak sert bir şekilde mücadele etmeli, yasalara uygun olarak merhamet göstermemeli ve üst düzey bir duruş sergilemeliyiz.” ifadelerine yer vererek, merkezi hükümetin sözde dini aşırılığı önleme ve uzun vadeli istikrarı sağlama politikasını ilan etmiştir [5].

Yanda olarak isimlendirilen politika uyarınca, bölgede askeri ve kamu güvenliği personeli sayısının artırılmasının yanında, demografik değişim (Han nüfusunun Uygur Özerk Bölgesi’ne iskân edilmesi ve Uygurların yerinden edilmesi), İslami uygulamaların bastırılması gibi geniş kapsamlı bir eylem planı uygulamaya konmuştur. Bölgede 1953 yılında yapılan ilk nüfus sayımında, nüfusun yüzde 75’inden fazlasının Müslüman Uygur Türklerinden oluştuğu tespit edilmesine rağmen, uygulanan asimilasyon politikası sonucunda Çin’in en kalabalık etnik grubu olan Hanların bölgeye iskân edilmesiyle Uygur nüfusu yüzde 45’e gerilemiş ve Han nüfusu yüzde 42’ye yükselmiştir [6].

Bölgede gerçekleştirilen en ciddi insan hakları ihlalini teşkil eden yeniden eğitim kampları, 2014 yılından itibaren varlık göstermektedir. Bu kapsamda gözaltına alınan Uygurlar, kültürel kimliklerinin yeniden eğitilmesi ve sözde aşırılık yanlısı fikirlerden arındırılmaları maksadıyla toplama kamplarına yerleştirilmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği raporuna göre, bu kamplarda milyonun üzerinde Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer etnik azınlıklardan insanlar tutulmaktadır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından görüşülen ve bu kamplarda kalmış kişilerden elde edilen bilgilere göre, bu kişilere haklarındaki iddialar üzerine savunma hakkı tanınmamış, kalış süreleri hakkında bilgilendirme yapılmamış ve kamplarda bulundukları süre boyunca ailelerine nerede olduklarına dair bilgi verilmemiştir. Raporda, kampta bulunan kişilere yönelik muameleye ilişkin olarak keyfi tutuklama yasağı, adil yargılanma hakkı, bilgilendirme hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, din özgürlüğü, azınlıkların kendi kültürlerinden yararlanma ve kendi dillerini kullanma haklarının ihlal edildiği tespit edilmiştir [6].

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre, kampta kalan tutuklular işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Eski tutuklulardan bazıları, “kaplan sandalyesi” isimli metal sandalyeye bağlanarak günler boyu bacakları ile kalçaları şişene kadar hareketsiz ve uykusuz kaldıklarını ifade etmiştir. Yine bir kısmı, gözaltı merkezlerinde tutuldukları sırada kendilerine herhangi bir bilgilendirme yapılmadan işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını aktarmıştır [18].

Eski Uygur tutuklulardan biri, tutukluların hızlı koşmaya zorlandığını ve koşamayanların kemerle dövüldüğünü ve tekmelendiğini anlatmıştır. Bir erkek, 20’den fazla kamp görevlisi tarafından toplu tecavüze uğradığını ifade etmiştir [9].

Tutuklu kadınlardan Tursun, El-Cezire’ye verdiği röportajda, üç ay boyunca 60 kadın ile aynı hücrede sırayla aynı yatakta uyumak, güvenlik kamerası karşısında lavabo ihtiyacını gidermek ve Çin Komünist Partisi’ni öven şarkılar söylemek zorunda bırakıldığını belirtmiştir. Tursun, kendisiyle birlikte diğer kadın mahkumların bayılmalarına yol açan haplar ve bazı durumlarda kanamaya, bazı durumlarda ise adetten kesilmeye yol açan belirsiz ilaçlar kullanmaya zorlandıklarını söylemiştir.

Tursun, bir gün yüksek bir sandalyede oturtularak ağzından beyaz köpükler çıkıncaya ve bilincini kaybedinceye kadar kendisine elektrik verildiğini belirtmiştir. Bu zaman zarfında kendi hücresindeki 9 kadının öldüğünü ve gördüğü işkence karşısında kendisini öldürmesi için görevlilere yalvardığını ifade etmiştir [10]

Toplama kampları, zorla yerinden edilme ve işkence gibi yaygın insan hakları ihlalleri karşısında, bir kısım Müslüman Uygur Türkü; Türkiye, Tayland, Nepal, Kamboçya, Almanya ve Amerika gibi ülkelere sığınmayı başarabilmiştir. Ne var ki, Çin’in politik ve ekonomik baskıları sonucunda, Uygur mülteciler barındıkları farklı ülkeler tarafından uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bir şekilde Pekin hükümetine iade edilmiştir. Gerçekleştirilen bu iadelerin, uluslararası mülteci hukukunun temel ilkelerinden biri olan “geri gönderme yasağı” açısından incelenmesi önem arz etmektedir.

Uluslararası Hukukta Geri Gönderme Yasağı

Uluslararası hukukta geri göndermeme (non-refoulement), “bir kişinin zulümle karşı karşıya kalabileceği veya işkence ya da diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza riski altında olabileceği bir bölgeye her ne şekilde olursa olsun sınır dışı edilmesini yasaklama” [11] şeklinde tanımlanmaktadır. Nitekim, bu yasak, önemine binaen 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi’nde açıkça düzenlenmiştir:

“Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (refouler) etmeyecektir.”

Uluslararası Hukukta Geri Göndermeme İlkesi ve Tayland’daki Uygurlu Mülteciler

Günümüzde Mülteci Sözleşmesi’ne 145 devlet taraftır. Uluslararası anlaşmaların taraf devletler açısından bağlayıcı niteliği göz önüne alındığında, bu önemli bir husustur. Zira dünya üzerindeki birçok devletin Mülteci Sözleşmesi’ne taraf olması, geri göndermeme ilkesi üzerinde devletler nezdinde bir uzlaşı olduğuna işaret etmektedir. Yine, bu husustaki devlet uygulamalarının süreklilik (constant) ve tekdüzelik (uniform) kazanmasından hareketle, geri göndermeme ilkesinin uluslararası teamül hukukunun bir parçasını oluşturduğu söylenebilir [11]. Bu nedenle, söz konusu ilke Sözleşme’ye taraf olmayan devletler bakımından da bağlayıcıdır.

Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (BMMYK), geri göndermeme ilkesinin ihlal edilmesi durumunda mültecilerin yaşamlarını kaybetmeleri de dahil olmak üzere çeşitli insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, bu ilkenin istisnasız nitelikte olduğunu vurgulamıştır. BMMYK’ya göre geri göndermeme yasağı kapsamındaki kişiler; ırk, din, milliyet veya siyasi görüşleri nedeniyle hayatı tehlike altında olan ya da işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele görme riski taşıyan kimselerdir [13]. Bu bağlamda, bazı yazarlar, geri göndermeme ilkesinin uluslararası hukukun emredici normları (jus cogens) arasında yer aldığını belirtmiştir [12].

BMMYK kararına göre, menşe ülkede maruz kaldığı eylemler nedeniyle başka bir ülkeye iltica eden sığınmacılar veya mültecilere yönelik alınacak tedbirler, onların yaşama haklarının ve özgürlüklerinin ihlal edilebileceği ülkelere geri gönderilmesine neden olmamalıdır [15]. Bu nedenle, haklarında cezai veya idari yaptırım uygulanmasını gerektirecek bir fiil işlemeleri ihtimalinde bile, yaşama hakkı ihlali riski varsa sığınmacıların veya mültecilerin menşe ülkeye iade edilmesi uluslararası hukuka aykırılık teşkil edecektir.

Geri Göndermeme Yasağı ve Tayland’daki Uygurlu Mülteciler

Çin hükümeti, gayri resmi kanallar yoluyla komşu ülkelere diplomatik ve ekonomik baskı uygulayarak Uygur mültecilerin iadesini sağlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda, Çin’in özellikle Nepal, Kamboçya, Kazakistan ve Tayland üzerindeki baskıları dikkat çekmektedir. Buna karşılık, Kuzey Amerika ve Avrupa gibi ekonomik açıdan güçlü ülkeler, Uygur mültecilerine daha güvenli bir koruma alanı sağlamaktadır [17]. Ekonomik bakımdan zayıf ve dışa bağımlı ülkeler ise Çin’in yaptırım tehditleri nedeniyle Uygur sığınmacıları Pekin hükümetine iade etmektedir [18].

İnsan hakları uzmanlarının, iade edilen kişilerin işkence, zorla kaybetme ve hapis cezası gibi risklerle karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarına rağmen, Tayland Hükümeti, 27 Şubat 2025’te 40 Uygur Türk’ünü Çin’e iade etmiştir. Tayland yerel medyasına göre, bu 40 kişi, 10 yıldan fazla süredir gözaltında tutuldukları Bangkok göçmen merkezinden erken saatlerde camları kapalı araçlarla havalimanına götürülmüştür [19]. Tayland Başbakan Yardımcısı Phumtham Wechayakhai, Çin’in iade edilen Uygurlara iyi bakılacağına dair teminat verdiğini belirterek, iadenin Tayland hukuku ve uluslararası ilkelere uygun olduğunu savunmuştur [15].

BM İnsan Hakları Şefi Volkar Türk, bu iadeyi insan hakları hukuku ve standartlarına aykırı bularak, Tayland hükümetinin geri döndükleri takdirde işkence, kötü muamele veya diğer onarılamaz zararlara maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilere yönelik geri göndermeme ilkesini ihlal ettiğini ifade etmiştir [6]. Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Direktörü Elaine Pearson, Tayland hükümetinin hem yerel hukukunu hem de uluslararası yükümlülüklerini ihlal ettiğini belirtmiştir. Pearson, iade edilen kişilerin Tayland’ın göçmen nezarethanesinde 11 yıl boyunca insanlık dışı koşullarda tutulduğunu ve bu kişilerin işkence görme, zorla kaybedilme ve uzun süre alıkonulma riskiyle karşı karşıya olduğunu vurgulamıştır [22].

Tayland, Mülteci Sözleşmesi’ne taraf olmamasına rağmen, geri göndermeme ilkesinin yukarıda açıklandığı üzere uluslararası hukukta teamül hukuku niteliği kazandığı göz önüne alındığında, 40 Uygur’un Çin’e iadesi uluslararası hukukun ihlali anlamına gelmektedir. Ayrıca, Tayland’ın taraf olduğu BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 3. Maddesi uyarınca, “Hiçbir Taraf Devlet bir şahsı, işkenceye tabi tutulacağı tehlikesi bulunan bir devlete geri göndermeyecek, sınır dışı etmeyecek veya iade etmeyecektir.” Bu bakımdan, Tayland hükümeti, tarafı olduğu Sözleşme’nin ilgili hükmünü ihlâl etmiştir.

Sonuç

Sonuç olarak, Tayland hükümetinin gerçekleştirdiği iade işlemi, uluslararası hukukun kaynakları arasında yer alan anlaşmalar hukuku ve teamül hukukunda mevcut olan geri göndermeme ilkesinin ihlali niteliğindedir. Geri göndermeme ilkesinin bazı yazarlar tarafından uluslararası hukukun emredici normları (jus cogens) arasında değerlendirildiği göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu ihlalin ciddiyeti daha da belirgin hale gelmektedir.

Bu bağlamda, BM bünyesindeki kuruluşların, devletlerin ve uluslararası hükümet dışı organizasyonların (NGO’ların) Uygur meselesini gündemde tutmaları ve uluslararası yükümlülüklerini ihlal eden hükümetlere yönelik baskı oluşturmaları gerekmektedir. Ayrıca, İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 21. maddesi kapsamında, Sözleşme’nin ihlali halinde doğacak olan aleyhte başvuru yetkisini tanıyan devletler, Sözleşme kapsamında kurulan Komite’ye başvuruda bulunabilir; ancak Tayland hükümeti, Sözleşme kapsamındaki sorumluluktan dolayı uluslararası yargı yetkisini tanıdığını beyan etmemiştir.


KAYNAKÇA

1.İrem Karamık, “‘Three Evils’ of Xinjiang: Suppression, Violent Separatism and R2P”, The Responsibility to Protect Twenty Years On Rhetoric and Implementation, s. 245

2. Andrew Mumford, Perspectives on Terrorism , October 2018, Vol. 12, No. 5 (October 2018), ss. 18-26

3.Martha Crenshaw, “The Logic of Terrorism: Terrorist Behaviour as a Product of Strategic Choice,” in Walter Reich (Ed.), Origins of Terrorism: Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind (Washington DC: Woodrow Wilson Center Press, 1990), s. 8

4.The Guardian, “Xinjiang steps up fight against religious extremists in China,” 17 January 2014; URL: https://www.theguardian.com/world/2014/ jan/17/xinjiang-religious-extremists-china-terrorism (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

5.”Xinjiang doubles terror fight budget”, January 17, 2014. https://usa.chinadaily.com.cn/china/2014-01/17/content_17240311.htm (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

6.United Nations Human Rights Office of The High Commısıoner, OHCHR Assessment of human rights concerns in the Xinjiang Uyghur Autonomous Region, People’s Republic of China, para. 10, 31 August 2022

7. A.e. para 41-45

8.Human Rights Watch. 2018. “‘Eradicating Ideological Viruses’: China’s Campaign of Repression Against Xinjiang’s Muslims”. September 2018 report. ss. 30-31 https://www.hrw.org/sites/default/files/ report_pdf/china0918_web.pdf. (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

9.The Responsibility to Protect Twenty Years On Rhetoric and ImplementationJoanne Smith Finley (2019) Securitization, insecurity and conflict in contemporary Xinjiang: has PRC counter-terrorism evolved into state terror?, Central Asian Survey, 38:1, s. 7

10.Al Jazeera. 2018. “Academics Condemn China over Xinjiang Camps, Urge Sanctions.” November 27. https://www.aljazeera.com/news/2018/11/academics-condemn-china-xinjiang-camps-urge sanctions-181127015605193.html. (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

11.Héléné Lambert, “Customary Refugee Law”, The Oxford Handbook of International Refugee Law içinde, Ed: Cathryn Costello, Michelle Foster, ve Jane McAdam, New York, Oxford University Press, 2021, s. 243

12.Phil C.W. Chan, “The Protection of Refugees and Internally Displaced Persons: Non-Refoulement Under Customary International Law?”, The International Journal of Human Rights, Vol:10, No:3, ss. 232-233

13.Conclusion No. 79 (XLVII): General – Adopted by the Executive Committee (1996), para I-J,  https://www.refworld.org/policy/exconc/excom/1996/en/42065 (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

14.Vadislava Stoyanova, “The Principle of Non-Refoulement and the Right of Asylum-Seekers  to Enter State Territory”, Interdisciplinary Journal of Human Rights  Law 3, sy 1 (2009 2008). ss. 1-2

15.UNHCR Executive Committee, ‘Protection Safeguards in Interception Measures’, Conclusion No. 97 (LIV), 2003, para. (a) https://www.unhcr.org/publications/conclusion-protection-safeguards-interception-measures (Erişim Tarihi: 04.03.2025)

16.Andrew Wolman, International Journal of Refugee Law, Vol 29, No 1, 2017 ss. 86-87

17.Omer Kanat, “The Uyghur Genocide and International Policy Response,” Brown Journal of World Affairs 28, no. 1, ss. 231-232

18.Andrew Wolman “Chinese Pressure to Repatriate Asylum Seekers: An International Law Analysis”, International Journal of Refugee Law, 2017, Vol 29, No 1, s. 85

19.AP News, February 28, 2025, “Thailand deports 40 Uyghur men back to China after more than a decade in detention” https://www.theguardian.com/world/2025/feb/27/thailand-deports-dozens-of-uyghurs-to-china-despite-torture-fears?CMP=share_btn_url (Erişim Tarihi: 05.03.2025)

20.UN Human Rights Chief deeply troubled by Thailand’s deportation of Uyghurs to China, 27 February 2025, https://www.ohchr.org/en/press-releases/2025/02/un-human-rights-chief-deeply-troubled-thailands-deportation-uyghurs-china (Erişim Tarihi: 05.03.2025)

21.UN Human Rights Chief deeply troubled by Thailand’s deportation of Uyghurs to China, 27 February 2025, https://www.ohchr.org/en/press-releases/2025/02/un-human-rights-chief-deeply-troubled-thailands-deportation-uyghurs-china (Erişim Tarihi: 05.03.2025).

22.Human Right Watch, Thailand: 40 Uyghurs Forcibly Sent to China, February 27, 2025,  https://www.hrw.org/news/2025/02/27/thailand-40-uyghurs-forcibly-sent-china

0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap