Kaynak ülkelerden ev sahibi ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırım girişlerinin, ev sahibi ülkeler için temel faktörler sağlandığı takdirde birçok yararı vardır. Yazımda motivasyon faktörlerinden ziyade en önemli temel faktör olan yönetişim kurumlarının gelişmekte olan ülkelerdeki doğrudan yatırımlara nasıl bir etki oluşturduğunu aktaracağım.
Her şeyden önce, doğrudan yabancı yatırımlar cari açığın finansmanı için önemli bir kaynaktır. Doğrudan yabancı yatırımlar ekonomik büyümenin içsel belirleyicisi olan teknoloji ve bilgi birikiminin (know how) kaynağı olduğu için, diğer yabancı yatırım türleri ile karşılaştırıldığında, uzun dönem ekonomik büyümeye ve iktisadi kalkınmaya daha yüksek oranda katkı sağlar. Nitekim doğrudan yabancı yatırımlar ev sahibi ülkede yerel işgücü ve yönetici personelin eğitilmesini mümkün kılan teknoloji ve bilgi birikiminin yayılmasını sağlar. Bu da iş imkanlarının ve istihdamın artırılmasının yanı sıra üretkenliğin ve yönetimde etkinliğin de artırılmasını sağlar. İş alemi sektörü açısından bakıldığında, doğrudan yabancı yatırımlar sermaye oluşumunu destekler ve daha rekabetçi bir iş ortamının yaratılmasını destekler. Ev sahibi ülkenin uluslararası ticari entegrasyonuna katkıda bulunur. Doğrudan yabancı yatırım yapan çok uluslu firmalar ya da yabancı firmalar yatırım yaptıkları ülkedeki iş ortamının bir parçası oldukları için yabancı portföy yatırımlarının tersine kriz zamanlarında ev sahibi ülkeden daha az kaçma eğilimindedir; diğer bir deyişle, yabancı yatırımların büyük kısmı doğrudan yabancı yatırımlardan oluşan ev sahibi ülkeler kriz durumunda ani sermaye çıkışları karşısında daha az savunmasızlardır.
Geniş bir literatür özetine dayanarak, yukarıda yazdıklarım genelde sadece gelişmiş ülkelere olan doğrudan yabancı yatırım girişleri için geçerlidir. Bu ülkeler, kurumsal ve sosyo-ekonomik yapıları açısından birazdan bahsedeceğim temel faktörleri büyük oranda sağlayan ülkelerdir. Fakat tıpkı gelişmekte olan ülkelerin çoğunda ve Türkiye örneğinde olduğu gibi ev sahibi ülkede temel faktörler birer motivasyon faktörüne dönüşüyorsa, işte o zaman doğrudan yabancı yatırımlar kendilerinden beklenen faydayı vermeyebilir hatta o ülkenin ekonomisine, sosyo-ekonomik yapısına ve en önemlisi kurumsal yapısına büyük zararlar verebilir.
Doğrudan yabancı yatırımları etkileyen temel faktörlerin en önemlisi kurumsal yapı yani yönetişim kalitesidir. Yüzeysel bakıldığında, yönetişim kurumları her zaman bir temel faktör olarak değerlendirilebilir. Nitekim, hiçbir uluslararası firma ya da yabancı firma ev sahibi ülkenin yönetişim kalitesini artırmak için yatırım yapmaz. Fakat derinlemesine bakıldığında, çok uluslu ya da yabancı firmalar ev sahibi ülkedeki yönetişim yapılarındaki boşluklardan ya da bozukluklardan istifade ederek ekonomik ya da politik kâr sağlayabilirler. O yüzden ev sahibi ülkedeki düşük yönetişim performansı bir motivasyon faktörü olabilir. Temel şart olarak bakıldığında, politik istikrarın düşük olduğu ev sahibi ülke hükümetleri de yoğun iç ve dış çatışmalardan ötürü istikrarsızdır ve sivil itaatsizlik ihtimali yüksek olduğu için özel mülkiyetin korunması da güçtür. Özel mülkiyetin korunamadığı ev sahibi ülkelerde yabancı yatırımcılar yatırım kararı almaz ya da mevcut yatırımlarını azaltır. Gelişmekte olan bazı Sahraaltı Afrika ülkelerine baktığımızda ise, doğrudan yabancı yatırımlar kaynak ülkeler tarafından bu ev sahibi ülkeleri siyasi ve sosyo-ekonomik açıdan ele geçirmek ya da kontrol altında tutmak için yapılmaktadır. Bu durumda, gelişmekte olan ülkeler için temel faktör olan politik istikrar, motivasyon faktörü haline dönmüştür.
Yönetişim kalitesinin ikinci boyutu ev sahibi ülkede yolsuzluğun kontrolüdür. Gelişmiş ev sahibi ülkelerin çoğunda yolsuzluk tekerleri kuma gömerken (corruption sand the wheels) gelişmekte olan ev sahibi ülkelerin çoğunda yolsuzluk tekerleri yağlamaktadır (corruption greases the wheels). Gelişmiş ev sahibi ülkelerde yolsuzluk üretim maliyetlerini artırırken, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, yolsuzluk rüşvet adı altında kamu çalışanının refahını artırmaktadır. Dolayısıyla yolsuzluğun düşük olduğu gelişmiş ev sahibi ülkelerde bir temel faktör olan yolsuzluğun kontrolü, yüksek yolsuzluk oranlarına sahip gelişmekte olan ev sahibi ülkelerde bir motivasyon faktörüne dönüşmüştür.
Yolsuzluğun bir diğer etkisi de çevre kalitesi üzerinedir. Gelişmiş ülkelerde kirliliği kontrol altına alan politikalar çok sıkı uygulandığı için bu ülkelerde kirlilik halesi (pollution halo) hipotezi, gelişmekte olan ülkelerde ise yolsuzluğun da yüksek olması nedeniyle kirlilik cenneti (pollution heaven) hipotezi geçerlidir. Yani, gelişmekte olan ev sahibi ülkelere yapılan yatırımların bir kısmı, çevresel standartların düşüklüğünden ya da yokluğundan dolayı yapılmaktadır. Zira bir fabrikaya hava filtresi ya da atık dönüşüm tesisi yapılması dahi üretim maliyetlerini önemli ölçüde arttırabilir.
Yönetişim kalitesinin son bahsedeceğim ölçüsü demokrasidir. Demokrasi temel faktör olarak, seçenlerin seçilmişler üzerinde denetim mekanizmaları kurarak keyfi hükümet müdahaleleri ve ani politika değişimleri ihtimallerini düşürerek özel mülkiyetin korunmasını güçlendirir. Tüketici tercihlerini (preference set) geliştirerek yerel ve doğrudan yabancı yatırımların artmasına neden olur. Demokrasinin yeterince olgunlaşmadığı ev sahibi gelişmekte olan ülkelerde ise, demokrasinin zayıflığı bu durumu istismar etmek, o ülkeyi yeniden dizayn etmek isteyen ülkelere ait çok uluslu ya da yabancı firmalar tarafından bir motivasyon faktörüne dönüşür.
Ekonomik istikrar bir temel faktör olarak, istikrarsızlık durumunda, öngörülemeyen yüksek maliyetlerin en büyük nedeni olur. Başlıca kur ve enflasyon risklerinden ötürü başlangıçta kârlı gözüken doğrudan yabancı yatırım projeleri zarara dönüşür. Bu yüzden çok uluslu ya da yabancı firmalar doğrudan yabancı yatırım yapmak için tıpkı politik istikrar da olduğu gibi ekonomik açıdan istikrarlı ülkeleri tercih eder. Fakat, tıpkı politik istikrarsızlık ya da düşük demokrasi kalitesi örneklerinde olduğu gibi, gelişmekte olan ev sahibi ülkelerde, ekonomik istikrarsızlık, doğrudan yabancı yatırım yapan çok uluslu ya da yabancı firmalar siyasi güç kazanmak için ekonomik zarara katlanır. İşte bu, temel faktör olan ekonomik istikrarın nasıl bir motivasyon faktörü haline dönüştüğünü gösterir.
Doğrudan yabancı yatırım çekmek isteyen değil doğrudan yabancı yatırımı doğru şekilde çekmek isteyen her ev sahibi ülke öncelikle yönetişim zafiyetlerini ortadan kaldırmalıdır. Ev sahibi ülkedeki yönetişim kurumlarının bir motivasyon faktörü olarak değil, bir temel faktör olarak değerlendirilmesini sağlamalıdır.
Gelişmekte olan ülkeler için doğrudan yabancı yatırımlar, o ülkelerin titizlikle korunması gereken milli savunma sektörü, iletişim sektörü ya da bebek endüstrilere (infant industries) yaptırılmamalıdır.
Çok uluslu firmaların ya da yabancı firmaların teknoloji ve AR-GE merkezleri gelişmiş ülkelerde yer almaktadır. Bu yüzden doğrudan yabancı yatırımlar en yüksek katma değeri veya kârı gelişmiş ülkelere bırakır. Bu konuda ev sahibi ülkeler, çok uluslu firmalara ya da yabancı firmalara belli oranda teknoloji transferi şartı koyabilir.
Son olarak da kârın dönüşümünden (profit repatriation) bahsetmek istiyorum. Gelişmiş ev sahibi ülkelerde kârın kaynak ülkeye dönüşü düşük miktarlarda tutularak, kârın büyük kısmı tekrar aynı ev sahibi ülkede yatırıma dönüştürülür. Gelişmekte olan ev sahibi ülkelerde ise kârın dönüş oranı yüksek, yeniden yatırımlar azdır. Gelişmekte olan ev sahibi ülkenin politika yapıcıları, kârın geri dönüş oranını bir oranla sınırlandırabilir.