Kentlerin tarihi incelendiğinde birçok savaşa tanıklık ettikleri bilinmektedir. Bu savaşlardan kimileri çok derin ve farklı manalarda izler taşımaktadır. Bazıları kentin temsil ettiği kimlik nedeniyle hedef haline gelmiştir. Özellikle toplumun mekânsal hafızasını yok etmek, geçmiş ile gelecek arasındaki bağı koparmak amacıyla savaş boyunca bilinçli yıkımlar gerçekleştirilmiştir. Halkın sahip olduğu etnik, kültürel, dini değerlerinin kentten silinerek savaş sonrasında toplumsal değişim için ortam hazırlanmıştır. Çünkü bir kent ancak mekânsal hafızasıyla geleceğe izler taşıyabilir eğer bu yok edilirse toplumun aidiyet duygusu da zedelenir. Bosna-Hersek, Şuşa, Filistin, Suriye bu yerlerden birkaçıdır. Bu durumu ifade etmek için yeni bir kavram olan kentkırım kavramı kullanılmaktadır.
Kentkırım Kavramı
Bir savaş anında kentlerin tahribata (ikincil zarar ve askeri zorunluk) uğradığı bilinen bir gerçektir. Fakat bu kent tahrip edilmek yerine asıl hedef haline gelirse o zaman işler değişmektedir. Asıl “niyet” kenti tamamen yok etmek olduğunda orda bir tahribattan değil “kırım”dan söz etmek gerekir. Aynı insanların etnik kökenleri, dili, dini sebebiyle toplu öldürülmesi gibi kentin de aynı nedenlerle değerleriyle birlikte yok edilmesi literatürde yeni bir kavramla anlatılmaktadır: Kentkırım. Aslında İngilizce bir terim olan “urbicide” kavramı ilk olarak Ruşen Keleş tarafından Türkçeye “kentkırım” olarak çevrilmiştir. Kentkırım, “bir kentin etnik kültür, dil, din gibi toplumsal değerlerinden dolayı bilerek, yok edilmek istenmesi” olarak tanımlanmıştır.[1]
Bir kentin yaşadığı yıkımların kentkırım olarak ifade edilebilmesi için “niyet” önemli bir faktör olmaktadır. Aksi takdirde her yıkım kentkırım olarak adlandırılır ve kavramın önemini yitirmesine sebep olur. 20. yüzyılın başında gündeme gelen bu kavramın uluslararası hukuki bir suç olarak kabul edilmesi gerektiği savunulmaktır. Aynı soykırım suçunun cezasının olduğu gibi kentkırım suçunun da hukuki bir karşılığının olması gerektiği söylenmektedir. Kentkırım kavramının daha iyi izah edilebilmesi için dünya üzerindeki örneklerine bakmak gerekir.
Kentkırım Örnekleri: Bosna-Hersek, Şuşa, Filistin, Suriye
Bosna- Hersek hükümeti Yugoslavya’dan 3 Mart 1992 yılında ayrıldığını ilan etmiş ve bu sürecin barış içerisinde gerçekleşmesi için her türlü dostane adımı atmıştır. Fakat işler hiç de istedikleri gibi olamamıştır. 7-8 Mart’taki Brüksel Senedi bir süreliğine barış havası estirse de illegal Sırp Meclisi 11 Mart’ta senedi reddetmiştir. Bu durum ülkenin iyice gerilmesine sebep olmuştur ve 1 Nisan günü savaş başlamıştır.
Savaş boyunca 1,2 milyon Boşnak mülteci olarak ülkesinden ayrılmış, yaralanmış ve 200 bin Bosnalı öldürülmüştür. Yeni bağımsızlığını ilan eden ve güçlü bir askeri yapılanması bulunmayan Bosna-Hersek büyük yaralar almıştır. Özellikle Srebrenitsa soykırımında yaşananlar, bu savaşta pek çok insanlık suçunun işlendiğini gözler önüne sermektedir. Bu soykırımın en önemli sebebi ise, Bosnalıların dini kimliğinin farklı olmasıydı. Sırpların ve Hırvatların 1990’larda yaptıkları katliamlarda Boşnakları Türk olarak tanımlaması da bu coğrafyanın tarihine karşı bir intikam ve hınçla davrandıklarını ifade eder. Sırplar ve Hırvatlar Bosnalıların Müslüman olmalarıyla birlikte etnik kimliklerinden de sıyrıldıklarını düşünmekte ve onların bu topraklardan silinmesini istemekteydiler. İşte bu sebeplerle Bosna-Hersek’te Mostar Köprüsü başta olmak üzere Osmanlı zamanında yapılan her yapı, cami, kütüphane ve Bosna-Hersek tarihine ait diğer iki döneme dair birçok yapı kasten yakılmak, yok edilmek istenmiştir.
Bosna Hersek Savaşı’nda yok edilen veyahut yok edilmeye çalışılan yapılar arasında ise; 1948 yılında inşa edilen Ustikolina Cami, 1540 yılında inşa edilen Alaca Camii, Saraybosna’da yer alan Gazi Hüsrev ve Ali Paşa Camileri, 5 bin el yazması eserin yer aldığı Şarkiyat Enstitüsüne ait kütüphane, yaklaşık 3 milyon kitabın bulunduğu Saraybosna Üniversitesi Kütüphanesi, klasik dönem Osmanlı-Avusturya/Macaristan mimarisinin Avrupa’daki en iyi örneklerinden sayılan Bosna Ulusal Kütüphane Binası, Mostar Köprüsü, 220 bin ciltlik arşive sahip olan Ulusal Müze, Baş Çarşı, 1848 yılında Rönesans tarzı inşa edilen Milli Tiyatro, 14. Kış Olimpiyatları Müzesi, Bosna- Hersek Tarih Müzesi, Saraybosna Doğu Enstitüsü yer almaktadır. Bu yapılarla birlikte yok edilen belgeler, arşivler arasında ise; Türk ve İslam kültürüne ait eserlerin tapuları, Arapça, Persçe, İbranice ve Slavca 5263 el yazması, Bosna’nın son 500 yıllık tarihini aydınlatacak 7000 belgelik Osmanlı arşivi, 19. yüzyıl el yazmaları ve bunlardan başka 200 bin belge, doküman, mikrofilm yer almaktadır.[2]
2020 yılında Ermenistan esaretinden kurtulan Dağlık Karabağ bölgesinde yer alan Şuşa’da da yerli halk Ermenistan’ın “Türksüz Ermenistan” politikası gereği ayrılıkçı hareketlere maruz kalmıştır. 1903 yılında başlayan kuşatmada 40 Ermeni ve 500 Müslüman hayatını kaybetmiştir. Bu yaşanan olaylar sırasında sadece insanlara değil kente de zarar verilmiştir.[3]
Şuşa, kültürel bellekte önemli bir yeri bulunan, zaman içerisinde de farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir yerdir. Bu özelliklerinden dolayı Ermenistan, Şuşa’nın mono etnik bir yapıda kalması gerektiğini savunarak kentin değerlerini yok etmek istemiştir. Yukarı ve Aşağı Gövher Ağa Camileri, Saatli Cami, Üzeyir Hacıbeyov’un ve Bülbül’ün Ev Müzeleri, Mir Növsüm Nevvab’ın evi, Hurşud Banu Natevan’ın ve Penaheli Xan’ın Sarayı, Şuşa Tarih Müzesi, Devlet Halı Müzesi Şubesi, Devlet Karabağ Tarih Müzesi’nin tahribatı Şuşa’da yaşanan kentkırım örnekleridir.
Öte yandan Filistin’de ise, 1967 yılından beri Filistin’in yerli halkının, özellikle Arap ve Müslüman halkın, kentleşmesini önlemek için bilinçli bir politika yürütülmektedir. Günümüzde dahi hala yollar yıkılmakta, elektrikler kesilmekte ve Filistinli Müslüman halk evlerinden zorla çıkartılmaktadır, 12.000’in üzerinde ev kasıtlı olarak yakılmıştır. Evlerin yakılmasındaki amaç halkı belli bir bölgeye toplayarak bölgeyi kontrol altına almaktır. Özellikle Müslümanları Batı Şeria’dan uzak tutmak istemektedirler. Devam eden kentkırımın amacı özellikle Müslümanların kent yaşamını olumsuz etkilemek ve kentte onlara ait izlerin tamamını yok etmektir. Filistinlilere ait konut üretim projeleri, okullar, yollar, kanalizasyon şebekeleri ve geri dönüşüm merkezleri gibi belediye alt yapıları yok edilmiştir. Ramallah’daki Jenin, Refah, Balata mülteci kampları, tarihi Nablus kenti, Beytül Ahim, Batı Şeria ve Gazze Filistin’deki kentkırım örnekleri olarak gösterilebilir. Ayrıca, Cenin’de barışı tesis etmek amacıyla oluşturulmuş olan bir projenin yönetim binası, Beit Lahia’daki yeniden ormanlaştırma projesinin binası, Ramallah’ta merkez istatistik bürosu ve Eriha sulama sistemi tamamen tahrip edilmiştir. Bu projelerin toplam değeri 15.58 milyon dolardır.[4]
Suriye’de ise kentkırımın görüldüğü yerlerden biri Şam bölgesidir. Savaşın hala devam ettiği Suriye’de adeta kent ölümü gerçekleşmiştir. Şam bölgesinde yaşananlar kuşatılmış kentkırım olarak değerlendirilmektedir. Doğu Guta’da ilk kez Kasım 2017 yılında yapılan kuşatmaya “Kademe 1 Kritik Kuşatma Statüsü” verilmiştir ve bu da kentte ciddi yıkımların yapılacağını göstermektedir. Şam bölgesinde devlet kontrolünde olan yerlerde bir sıkıntı bulunmazken kuşatılan yerlerde kent yaşamını zorlaştırmak için elektrik, telefon sinyali kesilmiş, hastaneler hedef alınmış ve bombalanmış, bataryalar ve elektrik cihazları yasaklanmıştır. 2017’den beri yapılan kuşatmada camiler, okullar ve toplamda 625 bin yapı yıkılmıştır.
Suriye’de kentkırım örneklerinden biri de Halep’te yaşanmaktadır. Savaş döneminde birçok kültür ve değeri bünyesinde barındıran Halep’in kentsel hafızasında yer alan birçok yapı yok edilmiştir. UNESCO Dünya Mirası listesindeki el-Medine Çarşısı yakılıp yıkılmış, şehrin geçmişten geleceğe en önemli ticaret merkezlerinden biri olan bu çarşı yok edilmiştir. İslam mimarisinin önemli eserlerinden biri olan Halep Cami de yerle bir edilmiştir. Hz. Zekeriya’nın türbesi de savaş sırasında zarar gören yerlerden biri olmuştur.
Sonuç
Kentkırım, bir kentin savaş sırasında toplumsal ve mekânsal değerlerinin yok edilmesi amacıyla bombalanması, yakılması, yıkılmasıdır. Bu durum ikincil zarardan farklıdır ve “niyet”i mekânsal hafızayı yok etmektir. Yani toplumun geçmiş ile gelecek arasındaki bağının koparılmak istenmektedir. Bu ise yapılan yıkımların boyutunu değiştirip bu yıkımları bir suç haline getirmektedir. Her ne kadar bu terim Bosna-Hersek Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmış olsa da günümüzde devam eden savaşlarda kentkırımın farklı çeşitleri görülmektedir.
Kentkırım kavramı yeni çıkmış bir kavram olması nedeniyle en anlaşılır haliyle ifade edilebilmesi için örneklere ihtiyaç vardır. Bu nedenle Bosna-Hersek, Şuşa, Filistin ve Suriye örnekleri ile yaşanan yıkımların nasıl farklı bir boyutta olduğu aktarılmaya çalışılmıştır. Kentkırımın da soykırım gibi bir savaş suçu olduğu kabul edilmeli ve toplumda da bunun için bir farkındalık oluşturulmalıdır.
***
Görsel: Esad rejiminin tahrip ettiği Emevi Cami, 13 Aralık 2016 – Halep. George Ourfalian / AFP.
[1] Martin Coward. Urbicide: The Politics of Urban Destruction New York: Routledge, 2009.
[2] Ulvi Keser, “Manevi Miras Katliamı: Bosna-Hersek’’te Kentkırım,” Motif Akademi Halk Bilim Dergisi 2, (2012), s.284.
[3] 2012), s.284.
Esra Banu Sipahi ve Bahar Özsoy, “Kafkaslarda Bir Kentkırım Örneği Olarak Şuşa,” First Internetional Forum Of The Caucasus Studies Scholars, 17-18 Nisan, Bakü, (2017), s.238.
[4] Fırat Harun Yılmaz ve Ali Şahin, “Kentsel Yıkımın Bosna ve Filistin Örnekleri Üzerinden Kentkırım Kapsamında Değerlendirilmesi,” Selçuk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Dergisi 1, (2018), s.101.