6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ardışık iki depremin oluşturmuş olduğu büyük insan kaybının acısının gönüllerimizde devam ettiği şu günlerde depremin ekonomik etkileri ve yapılması gerekenler de tartışılmaya başlandı. On şehri (Elazığ ile Sivas’ın da bazı bölgeleri de eklenebilir) ciddi bir şekilde etkileyen bu devasa afet sonucunda ilk tahminlere göre 84 milyar $’lık bir ekonomik kayıp öngörülüyor[1]. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ise Türkiye’nin 2023 ekonomik büyümesinin %1’e yakın bir oranda düşmesi tahmininde bulundu[2]. Ülke ekonomisinin %7,6’sını, ihracatının %8,8’ini ve istihdamın %15,3’ünü gerçekleştiren bölgedeki ekonomik kayıpların başta bölge insanı olmak üzere tüm Türkiye’yi ciddi bir şekilde etkileyeceği muhakkak[3]. Bu negatif etkinin minimize edilmesi ve gelecek yıllara taşınmaması adına alınması gereken önlemler büyük önem taşıyor. Hali hazırda hem devlet hem de özel sektör tarafında bu konuya ciddi bir şekilde kafa yorulmaya başlandı. Yapılan çalışmalarda genelde neo-liberal iktisadi yaklaşım baz alınıyor. Ancak neo-liberal iktisadın zayıf yönleri olan; gelir dağılımı bozukluğu, çevresel negatif çıktılar ve aşırı doğal kaynak kullanımı gibi alanlarda, İslam ekonomisi ve finansının da ciddi katkılar sunabilme potansiyeli mevcut. Bölgenin tekrar ayağa kalkması çalışmalarında bu perspektifin eksik olmasının ülke ekonomisinde ciddi kayıplara yol açabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu potansiyel katkıları incelemek için öncelikli olarak afet sonrasında oluşacak temel ekonomik problemlere bakmakta yarar var. Bu problemleri üç ana başlık altında incelemek mümkün; depremin doğrudan ekonomik etkileri, dolaylı ekonomik etkileri ve gelir dağılımına olası etkileri.
Depremin Doğrudan Ekonomik Etkileri
Doğrudan ekonomik etkilere bakıldığında afet nedeniyle kullanılamayacak duruma gelen altyapı, üst yapı ve makine parkının önemli bir payı olacağı görülecektir. Şu ana kadar incelenen 831 bin binanın 106 binin (384 bin 545 bağımsız birim) yıkılmış ya da acil yıkılması gerektiği, 24,5 bin civarında binanın orta hasarlı ve 205 bin binanın ise az hasarlı olması, çalışmalar tamamlandığı zaman yapı stoğunda ortaya çıkacak devasa ekonomik maliyet ile ilgili bizlere ipuçları vermektedir[4]. Altyapı ve hasarlı ya da hasarsız yapılarda yer alan makine ve gereçlerde oluşacak hasarlar da büyük bir yekûn tutacaktır. Bölgedeki ekonomik faaliyetlerin yeniden tam kapasiteye ulaşması için ciddi bir fon gerekmektedir. Kapasitelerin tekrar oluşturulmasına kadar geçecek süreçte de bölgedeki ekonomik faaliyetlerde aksamalar yaşanması beklenmektedir. Bu dönemde özellikle düşük gelirli çalışanların acil ihtiyaçları için de büyük bir kaynak ayrılması gerekecektir.
Yine doğrudan kayıplardan birinin de tarım ve hayvancılık alanında yaşanması muhtemeldir. Deprem fay hattında yer alan arazilerde yaşanan coğrafi bozulmalar ve telef olan hayvanlar ciddi bir ekonomik kayıp oluşturacaktır.
Depremin Dolaylı Ekonomik Etkileri
Dolaylı ekonomik kayıplara baktığımızda ise yetişmiş insan gücü kaybı en başta yer almaktadır. Bu yazının hazırlanması sırasında 40 binleri aşan can kaybı ve 100 bini aşan yaralı sayısı, enkaz tamamen kaldırıldığında muhtemeldir ki çok daha yüksek rakamlara ulaşacaktır. Nitelikli iş gücünün ölüm, sakatlık ve yoksunluklardan dolayı dış göç olarak kaybı bölgedeki kabiliyet havuzundan ciddi eksikliklere yol açabilir. Bu durum da bölge ekonomik kapasitesinde düşüşlere neden olabilir. Nitekim Avrupa Birliği, Avrupa’da akrabası olan depremzedelere vize başvuru kolaylığı tanıyan bir karar aldı[5]. Uzun bir süreç olsa da muhtemelen nitelikli olan işgücünün bir kısmı kalıcı olarak yurt dışına gidebilir. Yine yurt içinde de diğer bölgelerden ilgili iş gücüne yönelik bir talep söz konusu olabilir. İlk etapta ailevi ya da psikolojik nedenlerle bölgeden uzaklaşan nitelikli iş gücünün önemli bir kısmı bir daha bölgeye dönmeyebilir. Bir diğer husus da bölgede kalan çalışan iş gücünün deprem dolayısıyla psikolojik olarak etkilenmeleri sonucunda oluşabilecek konsantrasyon problemlerinin yol açabileceği verimlilik ve iş kayıplarıdır.
Dolaylı menfi ekonomik etki oluşturabilecek bir diğer husus da eğitim sisteminde yaşanacak kesinti ya da kısıtların bölgenin uzun vadeli yetenek havuzuna oluşturabileceği negatif etkilerdir. Eğitim sisteminin en kısa zamanda eski kapasitesine kavuşturulması kritik bir öneme sahiptir.
Depremin Gelir Dağılımına Etkisi
Depremin üçüncü büyük ekonomik etkisi de muhtemelen gelir dağılımı bozukluğunun artması olarak karşımıza çıkacaktır. İlk haberlerden anlaşıldığı kadarı ile düşük ve orta gelirli kesimlerinin oturduğu binalar depremden çok daha fazla etkilenmiştir. Örneğin Gaziantep’te ya da Kahramanmaraş’ta eski şehir tarafındaki tahribatın yeni şehir tarafına göre çok daha fazla olduğu belirtilmektedir. Yine yıkılan veya yıkılması gereken binaların kahir ekseriyetinin eski binalardan oluştuğu da haberlere yansımıştır. Tahmin edileceği üzere eski binalarda düşük ve orta gelirli kesim yoğun olarak yaşamaktadır. Dolayısı ile bu kesimin oturdukları evlerde oluşan ekonomik zarar çok daha fazladır. Binalarda yaşanan hasara paralel olarak ölüm ve sakat kalma oranları da bu kesimde daha fazla olacaktır. Bakım ve maddi yardım gerektiren yetim, öksüz ve engelli sayısında ciddi bir artışa neden olması beklenen bu durum, yine bu kesimin ekonomik düzeyini daha da düşürecektir. Fakirleşen aileler ekonomik gelir yetersizliği dolayısı ile çocuklarını okuldan alıp işe vermek zorunda da kalabilirler. Bu kesimin, kayıpları yerine koymak için birikmişlerinin olmamasının da bu grubun bir kısmını fakirlik kısır döngüsüne ittirmesi muhtemeldir. Dar gelirli kesimler acil nakit ihtiyaçlarını karşılamak için ellerindeki hayvan ya da arazi gibi varlıkları da elden çıkartmak durumunda kalabilirler. Bu da özellikle kırsal bölgelerde kalıcı fakirliğin artmasına sebebiyet verebilir.
Yukarıda bahsi geçen doğrudan ekonomik etkiler, dolaylı ekonomik etkiler ve gelir dağılımı bozukluğu ile ilgili ortaya çıkması beklenen problemlerin çözümünde devlet ve toplumun yardımlarının önemli bir yeri olacaktır. Sosyal yardımlaşma çerçevesinde devletten ve toplumdan bir takım hibe yardımları beklenmekle birlikte yüz milyar dolara yaklaşan maddi kaybın tamamının yerine konması kolay olmayacaktır. Özellikle depremin oluşturduğu duygusal motivasyonun zamanla azalmasıyla birlikte sosyal yardımlar da ciddi oranda düşme gösterebilir.
Yeniden Yapılanma Sürecinde İslam Ekonomisi ve Finansının Yapabileceği Katkılar
Buradaki yardımların devamlılığının sağlanması, oluşturulan fonların en verimli ve etkin bir şekilde kullanılması, bölgeden nitelikli işgücü göçünün ve gelir dağılımı bozukluğunun engellenmesi, hatta daha da iyileştirilmesinde İslam ekonomisi ve finansının dayanışmacı/yarışmacı ruhunun önemli katkıları olabilir. İslam ekonomisinde yer alan; toplumdaki açlık/aşırı fakirliğin giderilmesinin, toplumun varlıklı kesiminin üzerinde farz-ı kifaye olması prensibi gereği (“komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir” hadisi vb.) varlıklı kesimler zekât ve sadakalarını manevi motivasyon ile uzun vadeye yayabilirler. Önümüzdeki dönemin Ramazan olduğu da düşünülürse, zekatların doğru bir şekilde yerine ulaştırılabilmesi durumunda, düşük ve orta gelirli halkın depremdeki maddi kayıpları büyük ölçüde yerine konabilir. Böylece depremzedelerin hızlı bir şekilde iş, ev gibi temel yaşamsal ekonomik ihtiyaçlarında yaşanan kayıplar giderilerek onların göç etme zorunluluğunun ortadan kaldırılmasında önemli katkı oluşturulabilir. Bir araştırmada yer aldığı üzere Türkiye’deki zekât potansiyelinin 55 milyar $, dünyada ise 10 trilyon $ olduğu düşünülürse, uluslararası erişime sahip organizasyonlar ve doğru projeler ile depremin yaralarının sarılmasının oldukça mümkün olduğu görülmektedir[6]. Bunun yapılması için devlet ve STK’ların şeffaf bir süreç oluşturabilmeleri ve denetlenebilir olmaları da kritik bir önemi haizdir.
Depremin etkilerinin ortadan kaldırılmasında bir başka İslami finans enstrümanı karz-ı hasen olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplanan sadakaların acil ihtiyaçlar giderildikten sonra, bölge esnafının ve zanaatkarının tekrar üretime geçmek için ihtiyaç duyacağı finansmanın maliyetsiz olarak karşılanmasında önemli bir rolü olabilecektir. Karz-ı hasene dayalı nakit kredileri mikrofinans, dernek, vakıf ve kooperatif gibi yapılar üzerinden ilgili bölgelerdeki iş adamlarının da iş birliği ile hizmet ya da mal üretecek kesimin kullanımına sunulabilir. Türk lirası cinsinden verilebilecek bu krediler, kullanıcısına herhangi bir ekstra finansal yük bindirmeyeceği gibi, enflasyon kadar kısmı da hibe edilerek depremzedelerin yükü ciddi oranda hafifletilebilecektir. Geri dönen kredilerin tekrar tekrar kullandırılabilmesi de bu bölgedeki esnaf ve zanaatkarın sürdürülebilir bir şekilde fonlara erişebilmesine ve gerektiği takdirde yeniden finansmana başvurabilmelerine imkân tanıyacaktır. Bu gayrete katılım bankaları da destek verirlerse, sadece sadakalar değil karz-ı hasen vermek isteyen kesimlerin de devreye girmesiyle çok daha büyük bir fon bu alana kanalize edilebilir. Katılım bankaları üzerinden kullandırılacak karz-ı hasenlerde enflasyon farkı alınarak yatırımcının da parasının korunması sağlanabilir. Karz-ı hasenin sadakadan daha hayırlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, alt yapısı iyi kurgulanmış ve paydaşları için güven veren bir şeffaflık sağlanmış organizasyonların, deprem bölgesinin ekonomisinin toparlanmasına ciddi katkı yapabileceği aşikardır.
Ayrıca ortaklık yapılarının günümüz ortamına uygun bir şekilde kurgulanacağı platformlar ile de iş hayatının depremde kaybettiği makine, ekipman, hayvan vb. mallar yerine hızlıca konabilir. Zekât, sadaka ve karz-ı hasenin erişemediği alanlarda, örneğin kitle fonlaması ya da “peer to peer (P2P)” finansmanı gibi yöntemler ile depremzede iş adamlarının üretimi için gerekli mallar sağlanırken, onların sırtına finansman yükü bindirilmeden karlarına ortak olmak sureti ile gerekli finansmanın bir kısmı da temin edilebilir.
Zekât, sadaka, karz-ı hasen ve ortaklık yapıları ile depremzede iş dünyasının ihtiyaç duyduğu finansman en uygun şekilde, faizli kredilerin aksine kullanıcısına daha fazla finansal yük bindirmeden sağlanmış olacaktır. Dar gelirliler için tamamen hibe bazlı, orta gelirli kesim için borca dayalı ancak enflasyon riski ve kâr payı gibi yüklerden ari bir şekilde, zengin kesim içinse enflasyona endeksli karz-ı hasen veya ortaklık yöntemi ile riskin ve finansal yükün minimize edildiği kaynaklar temin edilmiş olacaktır. Görüleceği üzere bu finansman kaynakları ile hem bölge ekonomisi hızla toparlanabilecek hem de kapitali masaya koyan tarafın dayanışması sonucunda gelir dağılımı bozukluğu eskisinden daha iyi bir hale getirilebilecektir.
Bir diğer önemli husus da israfın engellenmesi meselesidir. İslam ekonomisine uygun bir şekilde hem bölgede hem de ülke çapında yapılabilecek bilinçlendirme çalışmaları ile ilgili kaynakların çok daha etkin kullanımı mümkün olacaktır. Türkiye’de geçen sene GSYH’nın %15’inin israf edildiği düşünülürse, burada yapılacak bir iyileştirmenin, deprem sonucu oluşması beklenen GSYH’deki %10’lar civarındaki kaybı çok kısa sürede telafi edebileceği aşikardır[7]. Maalesef neo-liberal iktisadın kalbinde yer alan israf problemi ülkemizde de ciddi bir şekilde içselleştirilmiştir. Kim bilir, bu afet belki de bu yaklaşımımızı düzeltmemiz konusunda bir hayra vesile olabilir.
Sonuç
İslam ekonomisi ve finansının dayanışmacı ve yarışmacı ruhu depremin yaralarının sarılmasında; kaynakların israf edilmeden toplumun farklı ekonomik katmanları arasında kurulacak finansal yardımlaşma ve dayanışma köprüleri ile önemli bir destek oluşturabilir. Böylece bu süreçte ihtiyaç duyulacak büyük kaynaklar da uzun vadede ekonomiye zarar vermeden, kaynak kullanımını minimize ederek ekonomik faaliyetlerin doğa için oluşturduğu negatif çıktıyı minimize ederek ve gelir dağılımını deprem öncesine göre daha iyi bir konuma getirerek ekonomiye kazandırılabilir. Böylesi bir dayanışma ruhunun, depremin açtığı maddi yaralar kadar, manevi yaralara da iyi geleceği muhakkaktır. Böylece bölgedeki nitelikli işgücü de yerlerini terk etmeden bölge ekonomisine katkı vermeyi sürdürebilecektir. Umarız ki böylesi girişimler ekonomiyi deprem öncesine göre daha dengeli ve sağlıklı bir noktaya getirsin…
***
Görsel: Gönüllüler Hatay’da halka yardım dağıtıyor, 8 Şubat 2023. Khalil Hamra / AP
[1] TÜRKONFED, 2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Durum Raporu
[2] https://www.ebrd.com/news/2023/high-gas-prices-and-inflation-dampen-growth-in-ebrd-regions-.html
[3] TÜRKONFED, 2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Ön Değerlendirme Durum Raporu
[4] Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, https://csb.gov.tr/deprem-bolgelerinde-830-bin-783-binadaki-3-milyon-273-bin-605-bagimsiz-birimde-hasar-tespit-calismasi-yapildi-bakanlik-faaliyetleri-38439
[5] https://www.aa.com.tr/tr/asrin-felaketi/bazi-avrupa-ulkelerinden-turk-vatandaslarinin-depremzede-yakinlarina-vize-basvurusu-kolayligi/2817183
[6] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyenin-zekat-potansiyeli-55-milyar-dolar/1488949
[7] http://www.tisva.net/eyayin/israf_raporu_2022.html