Deprem Sonrası Yükseköğretimde Alternatifler - İLKE Analiz

Deprem Sonrası Yükseköğretimde Alternatifler

Elyesa Koytak

Büyük bir afet yaşıyoruz. Sadece Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı doğal afeti değil, dünya ölçeğinde yaşanan en etkili depremlerden biriydi. Acımız derin, kayıplarımız tarif edilemez. Ancak dayanışma, yardımlaşma ve birlikte hayata tutunma irademizin de ne kadar kuvvetli olduğunu gördük, görüyoruz. Resmî ve sivil kurumlar bir haftadır sahada yoğun biçimde çalışıyor. 6 Şubat 2023 depremi Türkiye için uzun vadeli etkiler getirecek.

Depremzede vatandaşlarımızın geçici barınma ihtiyacını karşılamak adına KYK yurtlarının açılması mecburi bir uygulama gibi görünüyor. Meselenin yükseköğretime bakan tarafında nasıl bir durum olduğu ve ne tür bir politika geliştirmek gerektiğini eldeki veriler üzerinden tartışmak mümkün. Bu yazıda olayın sıcak ve duyguların hareketli olduğu bugünlerde, yükseköğretimin önce ertelenmesi, sonra da yaza kadar uzaktan eğitime geçmesi yönündeki duyuru vesilesiyle, öğrenciler için uzaktan eğitim dışında hangi seçeneğin mümkün ve makul olduğunu irdeleyeceğim.

Yaşadığımız depremin sonuçlarını yönetmek çok boyutlu bir süreç olduğu için atılacak adımların veriler üzerinden geliştirilmesi faydalı olacaktır. Öncelikle deprem bölgesindeki üniversite öğrencilerine dair bazı göstergeler sunacağım. Ardından bu göstergelerden hareketle uzaktan eğitimin imkanlarını değerlendireceğim. Açık kaynak olarak YÖK İstatistikleri‘nin yanı sıra Bekir S. Gür ve Nuri Ayaz’ın 2021 YKS yerleşme istatistikleriyle YÖK için hazırladığı Yükseköğretime Geçişte Öğrenci Hareketliliği adlı raporu temel alıyorum.

Yükseköğretim Öğrenci Verileri

2021-22 yılı için deprem bölgesindeki 10 ildeki 16 üniversitede toplam 304.800 öğrenci mevcut görünüyor. Bu da örgün öğretimdeki toplam 3.761.637 öğrencinin %8’ine tekabül ediyor. Bu 10 il arasında en yüksek sayıda öğrencinin Gaziantep ve Adana’da olduğunu görüyoruz. Deprem nedeniyle 304.800 öğrencinin bu illerde yükseköğretime devam etmesi hiçbir şekilde mümkün görünmüyor. Bu şehirlerde hayatın olağan akışına ne zaman döneceği belli olmadığı gibi üniversite binaları ve öğrenci yurdu gibi yapıların durumu da netleşmedi. Dolayısıyla 300 bini aşkın öğrencinin yükseköğretimi nasıl sürdüreceği meselesi, KYK yurtlarının kullanımından ayrı bir mesele olarak beliriyor.

Yukarıdaki şekil, deprem bölgesindeki illerde ikamet edip de 2021 YKS yerleştirmelerinde bir yükseköğretim programına yerleşen (açık öğretim hariç) öğrencilerin dağılımını gösteriyor. 2021’de bir lisans programına yerleşen ve depremden doğrudan etkilenen 10 ilde ikameti bulunan toplam öğrenci sayısı 111.433’tür. En çok öğrenci Adana’dan gelmekte olup (18.933), onu Gaziantep ve Diyarbakır takip etmektedir. 2021’de yerleşen ülke genelindeki toplam 688.717 öğrencinin %16’sının köken şehri depremin yaşandığı 10 ildir. Bunla orantılı olarak, depremden etkilenen 10 ilin toplam nüfusu da, ülke nüfusunun %15,7’sidir. Dolayısıyla ikinci bir mesele, aslen deprem bölgesinden olan en az 111.433 öğrencinin eğitime nasıl devam edeceğidir.

2021’de bir yükseköğretim programına yerleşen ve depremden doğrudan etkilenen 10 ildeki üniversitelere yerleşen toplam öğrenci sayısı ise 56.185’tir. Sırasıyla en çok Gaziantep, Adana ve Malatya’daki üniversitelere öğrenciler yerleşmiştir. Bir üstteki veriyle karşılaştırdığımızda bu iller toplamda, aldığı öğrenciden çok diğer illere öğrenci veren illerdir.

Tablo 1. 2021’de Üniversiteye Yerleşen Öğrencilerin Deprem Yaşanan 10 İlden Diğer İllere Hareketliliği

Deprem Bölgesi (10 il)İstanbulAnkaraMersinİzmirAntalyaKonyaElazığKayseriDiğerTOPLAM
Adana719313501232158661350645968273565318933
Adıyaman2812486212127121126981176819586125
Diyarbakır513010544262695613117745239693915258
Gaziantep92671078676394441345279109154440517148
Hatay4846125678069669552031755109442113695
Kahramanmaraş5159763661278228258331101416362111816
Kilis745844612261415651981151
Malatya37826714617621111811845910229708968
Osmaniye21353584422731581442092310919985849
Şanlıurfa5150100342525934626323710483462012490
TOPLAM462198103536139703400260521401494135836783111433

Deprem bölgesindeki illerden diğer illere hareketliliği ayrıntılı olarak tabloda görebiliriz. Deprem yaşanan 10 ilde ikameti bulunup da 2021’de herhangi bir ildeki üniversiteye yerleşen toplam 111.433 öğrencinin 46.219’u, bir diğer ifadeyle %41’i yine bu 10 ilden birindeki bir programa yerleşmiştir. Deprem bölgesindeki üniversitelere toplam yerleşen sayısının 56.185 olduğu hatırlandığında, esasen deprem bölgesinde bir üniversiteye yerleşenlerin %82’sinin yine bu illerden geldiği açıktır. Dolayısıyla deprem bölgesindeki illerde birbiri arasında öğrenci hareketliliği çok yüksektir. Bu durum, öğrencilerin üniversite hayatına aktif devam edebilmeleri adına geliştirilecek politikalar için önemli bir göstergedir.

Deprem bölgesindeki iller arasında en çok öğrenci veren ilin 18.933 ile Adana olduğu görülmektedir. Onu 17.148 ile Gaziantep ve 15.258 ile Diyarbakır takip etmektedir. Deprem bölgesindeki illerden İstanbul’daki bir yükseköğretim programına yerleşenlerin sayısı 8.103’tür. İstanbul’u Ankara ve bölgeye yakın olması nedeniyle Mersin takip etmektedir. Yine yakın olması nedeniyle Elazığ ve Kayseri’nin bölgeden öğrenci alma noktasında diğer illere göre öne çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla, ailesi veya ikameti aslen deprem bölgesinde olan öğrencilerin başka üniversitelere nakledilmesi durumunda, hangi illerin ulaşım ve barınma açısından faydalı olacağı ayrıca incelenmelidir.

Yaklaşım

Yükseköğretim ülkemizin hem yakın hem uzak vadede her zaman ihtiyaç duyacağı mesleklere yönelik nitelikli işgücünü yetiştirmenin yanı sıra afet gibi maddi, ekonomik, toplumsal, psikolojik boyutları olan meselelerde bilimsel bilgi ve yetkinliği de geliştirmesi beklenen kurumlardır. Dolayısıyla üniversite öğrencilerinin öğrenimlerine nasıl ve hangi şartlarda devam edeceği, eğitim kaybı ve eğitim terki ihtimaline kapı aralamadan planlanmalıdır. Depremden doğrudan etkilenen bütün öğrencilerin yükseköğretime aktif ve yüz yüze şekilde devam edebilmeleri ayrıca hem yaşanan acı ve yası paylaşarak sağaltmak hem de eğitimin rutini içinde gelecek ümidi ve iradesini sürdürmek için ideal olandır. Bu anlamda acı ve yası inkâr etmeden ama acı ve yası ortak değer ve gayrete dönüştürerek normalleşmeye geçme süresi uzun tutulmamalıdır. Bunun için de öğrencilerin farklılaşan ihtiyaç durumlarının tasnif edilmesi ve her ihtiyaç durumuna göre özgü maddi ve sosyal desteklerin hazırlanması beklenir.

Acı ve yası inkâr etmeden, ortak değer ve gayrete dönüştürerek normalleşmeye geçme süresi uzun tutulmamalıdır.

Salgın döneminde yaklaşık iki yıl boyunca uzaktan eğitimi tecrübe ettik. Teknolojik platformlar ve dijital araçlar şüphesiz göz ardı edilemeyecek faydalar sağlıyor. Ancak diğer yandan, odaklanma sorunları, motivasyon kaybı, sınav güvenliği gibi sorunları da beraberinde getiriyor. Dahası, maddi eşitsizliklere bağlı olarak, uzaktan eğitimin gerektirdiği kaynaklara yeterince erişemeyen sosyal gruplar için üniversitenin anlamını ve toplumsal faydalarını boşa çıkarıyor. Ders dışı etkileşim, kolektif araştırma ve geliştirme, sosyalleşme ve dayanışma, istihdama katılmak için gereken sosyal sermayenin oluşması, staj yapma, projelere dahil olma, gönüllülük faaliyetlerinde bulunma, akademik kongre ve sempozyumlara katılma gibi fırsatlar çoğunlukla yüz yüze eğitimle mümkün. Bu dönem ve muhtemelen 2023 Güz döneminde uzaktan eğitim uygulanacaksa öğrencilerin bu gibi ihtiyaçlarının da planlanması yerinde olacaktır. 

Bu bağlamda bir bahis de, teorik-uygulamalı eğitim ayrımıdır. Tıp, diş hekimliği, veterinerlik ve mühendislik gibi fakültelerin diğer fakültelere göre daha çok uygulamaya dönük ve bağımlı olduğu yönünde bir kanaat yaygın şekilde paylaşılsa da, bilimsel disiplinin dayandığı donanım ve becerilerin kazanılmasında pratiğe ve kolektif çalışmaya ihtiyaç duyan fakülteler bunlardan ibaret değildir. Bilhassa sosyal bilimlerin bütün dünyada geldiği nokta, ortak araştırma yürütme, saha çalışması gerçekleştirme, somut toplumsal olgulara dair yerinde ve birlikte bilgi üretmenin elzem olduğudur. Nitekim bu yazıda bahsi geçen büyük öğrenci demografisini planlamak, veriler üzerinden takip etmek ve işe yarar uygulama modelleri gerçekleştirmek için her zaman ihtiyaç duyacağımız sosyal bilimcilerin yetiştirilmesi yüz yüze eğitimle mümkün olacaktır.

Öneriler

Eldeki veriler ışığında deprem sonrası yükseköğretim için muhtemel üç durum var.

Birinci durum, bölgede öğrenim gören 300 bini aşkın öğrencinin memleketlerine dönerek uzaktan eğitimle devam etmesidir. Esasen üniversiteler salgın döneminde uzaktan eğitime uzun bir süre mecbur kaldı. Ancak bugün depremden etkilenen üniversitelerin uzaktan eğitimi başlatamama ihtimali baskın görünüyor. Bölgedeki 16 üniversitede akademik ve idari kadrolar depremden öğrenciler kadar maalesef can kaybı başta olmak üzere her şekilde etkilenmiş durumda. Uzaktan eğitim denince hem akademisyenlerin hem öğrencilerin sahip oldukları internet altyapısı, elektronik cihazlara erişimleri ve hane içi üstlenecekleri roller gibi bir dizi konu da beliriyor. Dolayısıyla uzaktan eğitime geçilirken öncelikle, üniversitesi deprem bölgesinde olan öğrencilerin ve akademisyenlerin temel ihtiyaçları ve durumları sistemli bir şekilde tespit edilmelidir.  

İkinci durum, hem memleketi deprem bölgesi olup hem bu bölgede bir üniversiteye devam eden öğrencilerin durumudur. Bu öğrenciler aileleriyle birlikte geçici barınma mekanlarına tahliye ediliyorlar. Bu öğrenciler için uzaktan eğitim çok daha zor olacak çünkü geçici barınma mekanlarında, ister KYK yurdu ister bir konut olsun, uzaktan eğitimin gerektirdiği çalışma mekanı, dijital imkanlar ve günlük rutinin ne olacağı meçhul. Bu öğrenciler için bir çözüm 2023 Güz dönemi de dahil olmak üzere kayıt dondurma hakkının tanınmasıdır. Kayıt dondurma hakkı, eğitimde yapısal bir eşitsizliğe yol açmamak için kullanılabilir. Öğrenciler bir veya iki yarıyıl sonra öğrenimlerine devam edebilirler. Ancak kayıt dondurma, içinde bulunduğumuz kolektif travma ve yas sürecinde eğitim terkini de beraberinde getirebilir. Dolayısıyla kayıt dondurma seçeneğini kullanacak öğrenciler için, öğrenimlerine aktif şekilde dönene dek, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve bilhassa üniversitelerin yapıcı takip ve destek süreçleri hazırlamaları gerekir. Bu süreçte öğrenime devam etmese de öğrencinin afet sonrası dayanışma faaliyetlerine katılması, aktif şekilde toplumsal rollerini sürdürmesi mümkün olmalıdır.

Üçüncü bir ihtimal, deprem bölgesinde öğrenim gören ama köken ikameti deprem bölgesi olmayan öğrencilerin diledikleri takdirde başka bir ildeki üniversitelere nakledilmeleri ve eğitimlerini orada yüz yüze sürdürmeleridir. Bu seçenek aslında öğrencilerin öğrenime aktif şekilde devam etmesini sağlayacak tek seçenektir. Depremle üniversitelerini kaybeden öğrencilerin barınma ve geçinme noktasında ihtiyaçları tespit edilip desteklenirse bu seçenek mümkün olacaktır. Bu seçenekte, öğrencilerin nakledilecekleri üniversitelerin iç kaynakları ve idari süreçleri de hızlı bir planlama gerektirecektir. Kurumsal açıdan daha zor olan ama öğrencilerin hem formasyon hem sosyalleşme açısından süreci en sağlıklı ve kayıpsız şekilde geçirecekleri seçenek budur.

Öğrenime devam etmese de öğrencinin afet sonrası dayanışma faaliyetlerine katılması, aktif şekilde toplumsal rollerini sürdürmesi mümkün olmalıdır.

Bu üç durumun dışında, üniversite öğrencilerinin çoğunluğunu esasen depremden doğrudan etkilenmeyen illerdeki üniversite öğrencileri oluşturuyor. Ne kendisi ne ailesi depremden doğrudan etkilenen diğer illerdeki öğrencilerin psikolojik selameti, öğrenimden verim almaları ve öğrenimden elde etmeleri beklenen sosyo-ekonomik kazanımlardan mahrum kalmamaları anlamında yüz yüze eğitim seçeneği baskın şekilde öne çıkıyor. Bu öğrencilerin uzaktan eğitimi gerektiren bir durumu yoktur. Yüz yüze eğitim durumunda hem kolektif yas ve dayanışmayı kalıcı değer ve çözümlere dönüştürmek hem de afet olgusuna yönelik çok yönlü yaklaşım ve modeller geliştirme görevi üniversitelere düşecektir. Bunun için her bilimsel disiplinin kendi katkısını sunacağı ortak araştırma komisyonları üniversitelerde kurulmalıdır.

Türkiye’nin karşılaştığı ve karşılaşması muhtemel afetler için yükseköğretimin alternatif senaryo ve modeller üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla hem eldeki verileri daha ayrıntılı ve kullanılabilir şekilde tutmak hem de öğrencilerin aktif şekilde eğitimlerini sürdürmeleri noktasında odaklı politikalar geliştirmek şart. Depremin yaralarını sarmak uzun vadeye yayılacağı için bu çalışmalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacağız.

***

Görsel: YÖK, Üniversiteler depremzedelerin evi oldu

0 yorum

Diğer Yazılar