İslamofobi, İslam düşmanlığı, Müslümanların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, din ve inançlarını yaşama noktasında baskıya maruz kalmaları gibi baskı ve şiddet mekanizmalarından oluşan sorun alanını ifade etmek için kullanılmaktadır.[1] “İslamofobi” kelimesi ilk olarak 1985 yılında Edward Said’in makalesinde yer almıştır. Runnymede Trust’ın 1997’de yayınladığı rapordan sonra ise İslamofobi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Raporun akademik alanda ilgi çekmesi İslamofobi literatürünün doğmasına sebep olmuştur.[2]
Çin, Hindistan, Rusya gibi birçok ülkede Müslümanlar yıllar boyunca yaşamış olmalarına rağmen İslam’a düşmanlık Batı dünyasındaki gibi sistematikleştirilmemiştir. “Yabancı düşmanlığının” bir devamı kabul edilen İslamofobi, İslam’a, İslam’ı yaşayanlara ve İslami unsurlara karşı önyargı veya karşıtlık durumunu ifade etmekte ve “önyargılar”, “ayrımcılık ve karşıtlık”, “dışlama” ve “şiddet” olmak üzere dört aşamadan meydana gelmektedir.[3] İslamofobi günümüzde küreselleşmiş bir kavram haline gelmiştir. Yalnızca Amerika ve Batı ülkeleri değil; Hindistan, Çin gibi Doğu ülkelerinde de Müslümanlar ile Müslüman olmayan toplulukların ilişkisini etkilemektedir. Dünya üzerinde hakim olan güçler farklı yüzyıllarda kendilerine bir öteki ve düşman arayışında olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünizme yoğunlaşan Batı için Soğuk Savaş döneminden sonra İslam ve Müslümanlar hedef haline gelmiştir. Bu durum uzmanlar tarafından 21. yüzyılın ideolojisi olarak ifade edilmiştir.[4] Bunun temelinde de İslam dininin tam olarak kavranamaması veya kavranmak istenmemesi gerçeği yatar. Eksik veya yanlış bilgilendirmeler insanları yanıltmaktadır. Yanılgı sonucunda İslam dinine ve Müslümanlara yönelik korku meydana gelmektedir. Bu korku, zamanla Müslümanlara karşı olumsuz tutum ve davranışlara dönüşerek İslamofobi kavramını ortaya çıkarmıştır. Almanya’da Müslüman bir tıp öğrencisinin başörtüsü takması sebebiyle başvurduğu staj programlarına kabul almakta sıkıntı yaşaması İslamofobinin günlük hayata yansımasıdır.[5]
Almanya’da İslamofobinin Ortaya Çıkışı
11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısından sonra İslam’ın Batı dünyasındaki durumu dikkat çekici hale gelmiştir. Müslümanlara karşı birçok alanda ayrımcılık başlamış, güvensizlik ortaya çıkmıştır. Bunun da ötesinde nefrete dönüşen bu durum, somut bir şiddete doğru yol almış ve günümüzde de artarak devam etmiştir.
İşçi göçü alan ülkeler arasında Almanya ilk sıradadır. 1960 yılından itibaren Almanya’ya işçi olarak giden Müslümanlar ve Türkler, Almanya’daki yabancı nüfus arasında önemli bir yer tutmuştur. Almanya’ya işçi olarak gelen Müslümanların hiçbir zaman ülkede kalıcı olacakları düşünülmemiştir. İş bittiğinde dönecekleri düşünülen göçmenler ülkede kaldıklarında yok saydıkları kitle canlı olarak karşılarına çıkmıştır. İlk zamanlar Müslüman işçilerin dikkat çekmemesinde ihtiyaç duydukları parayı temin ettikten sonra dönecekleri düşüncesi ve Müslümanların dini ibadetleri için özel mekân isteğinde bulunmamaları etkili olmuştur. Müslümanlar ibadet için ya kendi odalarını kullanmışlar ya da çalıştıkları yerlerde işverenin açtığı mescitlerde ibadetlerini etmişlerdir. 1973’te Petrol Krizi’yle birlikte işçi alımını durduran Almanya, ülkesindeki işçilerin geri dönmeyerek ailelerini de yanlarına aldığını görünce Müslümanlara yönelik dikkati artırmıştır.
Almanlar ile Müslümanların birlikte yaşama tecrübesi 2001 yılından sonra Müslüman ırkçılığına dönüşmüştür. Almanya’da Müslümanlar hariç diğer dinlere mensup kişilerin ibadet yerleri, inançlarının gerektirdiği kıyafetler ve semboller sorun olarak görülmezken Müslümanlara inançları noktasında engeller koyulmaya başlanmıştır. Yapılan kamuoyu araştırmasında Alman halkının yarısına yakını ülkede haddinden fazla Müslüman olduğunu ifade etmiştir. Yarısından fazlası Müslümanları sevmediklerini ve yaşamlarının ciddi bir şekilde kısıtlanmasını istediklerini belirtmiştir. Berlin’de yapılan bir araştırmada ise Müslümanların %79’u 2009 yılı içerisinde en az bir kez dinsel nefrete uğradıklarını ve İslam’a uygun kıyafetlerle işe gitmekte zorlandıklarını söylemişlerdir.[6]
Almanya’da İslamofobik Tutum ve Davranışlar
İslamofobinin varlığı uzun zaman öncesine dayanmakla birlikte son yıllarda Batı’da ve Almanya’da yükselişe geçmiştir. Orta Doğu ve Avrupa’da meydana gelen terör saldırıları bu artışın sebeplerindendir. 2015’te yayınlanan bir rapora göre Almanların yarısından fazlası İslam’ın Almanya için uygun bir din olmadığını ve Müslümanların Almanya için tehdit olduğunu ifade etmiştir. Camilere domuz kanı akıtılması veya domuz leşi bırakılması, Müslümanların evlerine ve camilere haç işareti çizilmesi, başörtülü kadınlara saldırılması, sosyal medyada nefret içerikli yazıların paylaşılması yapılan saldırılardan bazılarıdır.[7] Almanya’da gün geçtikçe artan İslamofobik saldırılar 2019 yılının ilk yarısında ortalama hesaplandığında günde bir tane olacak şekildedir. Ocak-Mart aylarında Müslümanların ibadet yerlerine yönelik 132 suç belgelenmiştir. Saldırılara ilk başlandığı dönemde camilere domuz kafası koyup, gamalı haç işaret çizmekle yetinilirken son zamanlarda mermi bırakılmaya ve tahribat yapılmaya başlanmıştır. 2018 yılında Müslümanlara yapılan saldırıların 824’e ulaşmış, bu kişilerden 33 tanesi yaralanmıştır.[8]
Almanya’da 2021 yılına gelindiğinde İslamofobik olaylarda %28,65’lik bir azalma görülmüştür. Covid-19 salgını ile sosyal ortamların kısıtlanması bunda etkilidir. Kaydedilen 732 İslamofobik suçun %80,33’ü aşırı sağ ilişkilidir. Özellikle camilere ve Müslümanlara yapılan kayıtlı saldırıların dışında kayda geçmemiş saldırılar da bulunmaktadır. İslamofobik bir kuruluş olan PEGİDA (Patriotische Europäer Gegen Islamisierung Des Abendlandes), 2021 yılı içerisinde İslam ve yabancı düşmanlığını konu edinen 4 miting düzenlemiştir.[9] Covid-19 salgını boyunca birçok Avrupa ülkesinde internet üzerinden yayılan İslamofobik ifadeler önemli boyutta sorun haline gelmiştir.[10] 2022 yılının ilk 6 ayında 152 İslamofobik suç kaydedilmiştir. Ayrıca saldırıya uğrayanların bir kısmı şikayet ettiklerinde dikkate alınacağını düşünmediklerinden resmi bildiride bulunmamaktadır. Özellikle başörtüsü takan kadınlara yapılan İslamofobik davranışlar oldukça artış göstermiştir.[11]
Siyasette İslamofobi
1960 yıllarında başlayan işçi göçleri, 1973 yılında gerçekleşen petrol krizinin sebep olduğu işsizlikle birlikte durdurulmak istenmiş fakat başarılı olunamamıştır. Aile birleşimi yoluyla işgücü göçü artmaya devam etmiştir. Bu süreçte ırkçı ve aşırı sağ partilere rağbet artmıştır. İşçi göçü almış ülkelerin aşırı sağ partilerinin ortak düşmanı işsizliğin ve sosyo-ekonomik sorunların sebebi olarak görülen yabancı işçilerdir. Tüm siyasi söylemleri, ülkedeki yabancıların suçlu olduğu, artan işsizliğin sebebinin onlar olduğu ve ülkeyi terk etmeleri gerektiği düşüncesi üzerinedir. Asıl hedefleri de tüm yabancı işçilerin ülkelerine geri dönmelerini sağlamaktır. Zamanla günah keçisi olarak gördükleri yabancılar yerini İslam ve Müslüman düşmanlığına bırakmıştır. Bu liderlerin günümüzde önemi ve statüsü gittikçe artmaktadır.[12]
Avrupa terörle mücadele adı altında aslında terörizmi besleyen koşulları tekrar üretmektedir. Çünkü İslam ile terörü yan yana kullanmak; İslam’ı istismar ederek İslam adı altında terör eylemi gerçekleştirenleri ideolojik olarak beslemek anlamına gelir. Siyasetçilerin radikalleşmeyi yalnızca Müslümanlara özgü bir durummuş gibi lanse etmeleri söz konusu ideolojik beslemenin bir örneğidir. Bu tutum Müslümanların daha fazla ayrımcılığa uğramalarına ve toplumdan dışlanmalarına sebep olmaktadır.
Almanya’da Stern Dergisi’nin yaptığı anketin sonucuna göre Alman halkının %49’u Almanya’da yaşayan ama Avrupa Birliği vatandaşı olmayan yabancılara, mahalli seçimlerde oy kullanma hakkı verilmemesini istemiştir. %47’lik bir kısım ise oy hakkı verilmesinden yanadır. Diğer ülke vatandaşlarına da seçim hakkı verilmesini isteyenlerin çoğunluğunu Yeşiller Partisi, Sol Parti ve Sosyal Demokrat Parti seçmenleri oluşturmaktadır.[13] Alman Federal Üyesi Sigmar Gabriel, Alman Sosyal Demokrat partisi Genel Başkanı olduğu dönemde Kur’an’ı yaşamak isteyenlerin yanlış bir ülkede olduklarını söylemiştir. Ona göre asıl önemli olan herkesin uymak zorunda olduğu anayasadır.[14]
Almanya’da aşırı sağ partiler ırkçı, İslamofobik ve göçmen karşıtı tutumlarıyla başarılar elde ettikten sonra, halkın beklentileri doğrultusunda Müslüman karşıtı tutumlarla siyasetlerine yön vermişlerdir. 2001 yılından sonra genellikle terör etrafında şekillenen olaylar sonucunda Müslümanların Almanya vatandaşlığına kabul edilmesi yüksek oranda düşmüştür. 2004 yılında Londra’da meydana gelen saldırılarından sonra Almanya Hristiyan Demokratik Birlik Partisi Başkanı Christian Wulff, bu saldırılara benzer saldırıların olabileceğini söyleyerek cami ve mescitlere kamera konulmasını önerisini sunmuştur. Almanya’da bu derece uygulanan kontrol ve ayrımcı davranış, Londra saldırısından sonra İngiltere’de uygulanmamıştır.[15]
Almanya’da İslamofobik Bir Kuruluş: PEGIDA
İslamofobik kurum kuruluş ve dernek dendiğinde akla yalnızca Almanya özelinde değil tüm Avrupa’da öncelikle PEGIDA gelmektedir. Açılımı (Patriotische Europäer Gegen Islamisierung Des Abendlandes) “Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” olan Alman siyasi hareket 20 Ekim 2014 yılında halkla ilişkiler ajansı sahibi Lutz Bachmann tarafından kurulmuştur. Amacı Batının İslamlaşmasını engellemektir. Çok kez yürüyüşler düzenlemişler ve binlerce taraftar elde etmişlerdir.[16]
PEGIDA Almanya’nın İslamlaştığını savunurken, en çok katılımın olduğu Saksonya’da Müslüman nüfusu %0,1’dir.[17] İlk kez 2014 yılında yaptıkları eylemle dikkat çekmişleridir. Verilere göre haftalık olarak Dresden’de yaptıkları eylemlere 25.000 kişi katılmaktadır. Müslümanları düşman ve tehlike olarak göstererek İslamofobiyi alevlendirmektedirler.[18]
Avrupa’nın İslamlaşması hakkında Pew Araştırma Merkezinin yaptığı çalışmaya göre 2050 yılına kadar Avrupa’nın İslamlaşması konusunda üç ihtimal söz konusudur. İhtimallerden ilki, 2050 yılına kadar Avrupa’ya herhangi bir göç olmaması, sığınmacı veya göçmen gelmemesi halinde Avrupa’da yaşayacak olan Müslüman oranı %7,4’tür. İkinci ihtimale göre, normal seyrinde göç gelmesi durumunda Avrupa’daki Müslüman oranı %11,2 olacaktır. Üçüncü ihtimal ise, yüksek göç yaşanması durumunda Avrupa’da 2050 yılında yaşayacak Müslümanların oranı %14 olacağı şeklindedir.[19] Yapılan rapor göstermektedir ki Avrupa’ya yüksek oranda göç olsa dahi Avrupa nüfusunun Müslümanlaşması söylemi bilimsel olarak çürütülmüştür.
Sonuç
İslamofobinin İslam ve Müslüman karşıtı her türlü peşin hüküm ve kalıp yargıları içeren ırksal bir ayrımcılık olduğu anlaşılmaktadır. Müslümanların toplumsal hayatın tüm alanlarından dışlanması, horlanması, aşağılanması, ayrımcılığa tabi tutulmasıyla birlikte fiziki ve sözlü şiddetle karşılaşmaları İslamofobi faaliyetlerinin sonuçlarıdır.
11 Eylül saldırılarından önce var olan İslam’ı ve Müslümanları ötekileştirme durumu bu tarihten sonra artarak devam etmiştir. Bu durum İslam’ın tehdit olarak algılanması ve korkulacak bir dine dönüşmesinin önünü açmıştır. Avrupa ülkelerinde İslam karşıtlığı konusunda gelinen son nokta toplumun ayaklanması şeklinde kendisini göstermektedir. Almanya’da başlayan ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan PEGIDA hareketi bu duruma somut bir örnek oluşturmaktadır. Almanya’da yabancı düşmanlığı bağlamında özellikle Müslümanlara yönelik ayrımcılık gözler önüne serilmiş olmasına rağmen bu hususta gerekli önlemlerin alınmayışı ya da alınan önlemlerin yetersizliği, sorunun güçlenerek devam etmesine neden olmaktadır.
Özellikle 2020 yılı ve sonrasında Covid-19 salgının da etkisiyle sosyal alanlar haricinde, internet üzerinden işlenen İslam’a karşı nefret suçlarında artış görülmüştür. Koronavirüsün yayıldığını ifade eden haberlerde başörtülü kadın sembollerinin kullanılması salgının yayılmasına Müslümanların ve göçmenlerin etkili olduğu anlayışını ifade etmektedir. Medya ve sosyal medyanın en önemli iletişim ağı haline geldiği günümüzde İslam’a ve Müslümanlara karşı bilinçli olarak negatif imaj çizen yayınların ve paylaşımların denetlenmesi günümüzde çokça önem taşımaktadır.
İslam algısının hukuk devletinin kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Düşünce, ifade, inanç ve ibadet özgürlüğü kanunların ve bağımsız yargının güvencesi altındadır. Müslüman ülkeler ile Avrupa ve dolayısıyla Almanya’daki dernek, vakıf ve kuruluşlar, İslam dini ile ilgili olumsuz yargılara karşı sivil toplum örgütlenmesinin sağladığı imkanlarla mevcut eğilimi olumlu yöne çevirme imkanına sahiptir. İslamofobi konusunda karşılıklı anlayış ve destek gereklidir ve ancak bu şekilde sorunlara çözüm bulunabilir.
***
Editör Notu: Bu metin Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni’nin 23. sayısında yayımlanmıştır. Müslüman dünyadaki entelektüel gündemi her ay okuyucularına sunan Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.
[1] Aslan, S., Kayacı, M., & Ünal, R. R. (2016). İslamofobi ve Batı dünyasındaki yansımaları. Dicle Üniversitesi Sosyol Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8(16), 451-463.
[2] Bodur, H. E. (2017). Batı’da İslam karşıtlığının icat edilmiş dili Olarak İslamofobi (Çatışmacı Sosyolojik Perspektif). İlahiyat Akademi, (6), 69-86.
[3] Alıcı, M. (2019). Batı’nın bi̇tmeyen sanal korkusu: İslamofobi. Diyanet İlmi Dergi, 55(2), 405-434.
[4] Çetin, Ş. (2020, Ekim 29). Uzmanlara göre İslamofobi 21. Yüzyılın ideolojisi haline geldi. 22 Aralık 2022 tarihinde https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlara-gore-islamofobi-21-yuzyilin-ideolojisi-haline-geldi/2023161 adresinden erişilmiştir.
[5] +90 YouTube Kanalı. (2019). İslamofobi nedir? I Almanya’da Müslümanlara ırkçılık. 20 Aralık 2022 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=R8Ndy_v1e5c adresinden erişilmiştir.
[6] Özyürek, E. (2005). Müslüman olmak Alman kalmak (İletişim Yayınları). İstanbul.
[7] Almalı, A. (2018). Almanya’da yükselen İslamofobi̇ ve dergi̇lerdeki̇ İslam karşıtı yayınlar. Uluslararası Toplumsal Bilimler Dergisi, 2(2), 129-145.
[8] Karadağ, C. (2019, Haziran 14). Almanya’da İslamofobik saldırılarda artış. 28 Kasım 2022 tarihinde https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanyada-islamofobik-saldirilarda-artis-/1504231 adresinden erişilmiştir.
[9] (Leopold Weiss Institute, 2022, s. 266)
[10] Güdül, S., & Bayar, E. (2022). Avrupa’da İslamofobi: Aşırı sağ/popülist partilerin seçim malzemesi. 3. Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi. https://doi.org/10.15659/3.sektor-sosyal-ekonomi.22.08.1922
[11] Karadağ, C. (2022, Kasım 14). Almanya’daki Müslüman toplum, İslamofobik saldırılardaki artıştan endişeli. 30 Kasım 2022 tarihinde https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanyadaki-musluman-toplum-islamofobik-saldirilardaki-artistan-endiseli/2737528 adresinden erişilmiştir.
[12] Soytürk, M. (2018). AfD örneğinde Almanya’da siyasi ırkçılık ve İslamofobi. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9(16), 1440-1463. https://doi.org/10.26466/opus.470768
[13] Türkan, H. (Ed.). (2015). Avrupa’da yükselen ayrımcılık nefreit İslamofobi ve ırkçılık. İstanbul: Uluslarararı Hak İhlalleri İzleme Merkezi.
[14] Yücel, S. (2012). İslamofobya (1.Baskı). Ankara: Nun Yayınları.
[15] Esposito, J. L., & Kalın, İ. (2015). İslamofobi: 21.Yüzyılda çoğulculuk sorunu (1. Baskı). İstanbul: İnsan Yayınları.
[16] Alkan, M. N. (2015). Avrupa’da yükselen ırkçılık: Pegida örneği. Gazi Akademik Bakış, 8(16), 275-289. https://doi.org/10.19060/gav.81285
[17] Alkan, M. N. (2015). Avrupa’da yükselen ırkçılık: Pegida örneği. Gazi Akademik Bakış, 8(16), 275-289. https://doi.org/10.19060/gav.81285
[18] Ağçoban, S. (2016). Dinsel şiddet bağlamında Seta’nın “Almanya’da İslamofobi 2015” raporunun değerlendirilmesi. Bilimname (32), 147-163.
[19] Pew Research Center. (2017). Europe’s growing Muslim population. 22 Aralık 2022 tarihinde https://www.pewresearch.org/religion/2017/11/29/europes-growing-muslim-population/ adresinden erişilmiştir.