Yeni yasalar, binlerce göçmeni ve sığınmacıyı şüpheli suçlamalarla hapse atarken kaçakçıları nasıl serbest bırakıyor?
Usame Al Sahili, gemi kazasını ilk olarak WhatsApp üzerinden gönderilen bir videodan öğrendi. 2021 Noel günü Finlandiya’daki oturma odasında otururken cep telefonuna bir mesaj geldi. Önceki gece çekilen videoda, 77 kişinin bulunduğu küçük bir yatın Ege Denizi’ndeki Yunan adası Paros açıklarında battığı görülüyordu. Siyah sakallı, çökük ve yorgun gözlü biri vardı yolcular arasında. Haki yeşil tişörtlü bu adam, erkek kardeşi Kheiraldin’in ta kendisiydi.
Acı dolu geçen birkaç dakikadan sonra yeni bir video daha ortaya çıktı: Yolcular, kazazedelerden bazılarını kurtaran bir balıkçı teknesi sayesinde karaya çıkıyorlardı. Kazazedeler arasında titreyenlerden biri de haki tişörtü ile Kheiraldin’di. New Lines’a verdiği röportajda “Hayatta olduğunu o zaman anladım,” diyor Usame.
Usame ve Kheiraldin Al Sahili, Suriye’nin Baniyas kentindeki evlerinden çatışmaların başladığı ilk zamanlarda kaçmışlardı. Usame, Türkiye’den Balkanlar’a, oradan da kuzeye doğru ilerleyip sığınma hakkı aldığı Finlandiya’ya ulaştı. Ancak bu yolculuk iki kardeş için aynı seyirde ilerlemedi ve Kheiraldin Türkiye’de takılıp kaldı. Usame, Meriç Nehri’nden Yunanistan’a geçtikten sonra Yunan sınır muhafızlarının onu üç kez Türkiye’ye geri gönderdiğini hatırlıyor.
Tüm bunlar olurken, Kheiraldin’in üç yaşındaki kızının ilerleyen kalp rahatsızlığı Avrupa’da tıbbi tedavi gerektiriyordu. Sınırı yürüyerek geçme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine hayal kırıklığına uğrayan Kheiraldin, sonunda bir kaçakçıyla temasa geçerek Yunanistan’ı atlayıp İtalya’ya varmak için bir tekne yolculuğu ayarlama umuduna kapıldı. 600 milden yani 1.000 kilometreden fazla sürecek bu yolculuk hakkında Usame şöyle diyor: “Kızını kurtarmak için hayatını riske atmaya karar verdi. Ama talihsiz bir şey oldu.”
Gemi kazası videosundan sonra Usame kardeşinden bir daha haber alamadı, ta ki günler sonra bir Yunan hapishanesinden telefon gelene kadar. Hattın diğer ucundaki Kheiraldin, yolculuk için yeterli parası olmadığından, tekneyi kendisinin kullanması teklifini kabul ettiğini anlatıyordu. Şimdi ise Yunan polisi onu, 18 yolcunun boğulmasıyla sonuçlanan geçişi organize eden kaçakçı olmakla suçluyordu. Her 18 kurban için ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıyaydı.
Kheiraldin’in başına gelen bu hapis cezası nadir rastlanan bir durum değil. Tüm Avrupa’da binlerce göçmen, çoğu zaman bir teknenin dümenini tuttuğu ya da bir yolcuya yüzdürme cihazı verdiği gerekçesiyle kaçakçılarla iş birliği yapmakla suçlanıyor ve hapse atılıyor. Farklı Avrupa ülkelerinde uygulanan farklı yargı sistemleri ve prosedürler göz önüne alındığında, Avrupa Birliği genelinde göçmen kaçakçılığı suçlamasıyla hapiste bulunan toplam kişi sayısını tahmin etmek mümkün olmamakla beraber, New Lines’ın üç ülkeden elde ettiği sonuçlar bu sayının binlerce olduğunu gösteriyor.
İtalya’da bir STK olan Porco Rosso tarafından yapılan tahmine göre, 2014 yılından bu yana 2,500’den fazla tekne sürücüsü hapse atılmıştır. Bunun yanı sıra, Adalet Bakanlığı’na göre Yunanistan’da 2,200’den fazla kişinin insan kaçakçılığı yapmak veya insanların ülkeye “yasadışı girişini kolaylaştırmak” suçlamasıyla hapiste olduğu, New Lines tarafından tespit edilebilmiştir. Birleşik Krallık’ta bilgi edinme özgürlüğü talebi yoluyla New Lines’ın elde ettiği verilere göre, Ekim 2019 ile Ekim 2021 arasında, en çok göçmen akınının gerçekleştiği Kent bölgesinde 912 kişi göçü kolaylaştırma suçundan mahkum edildi. Yargılananlara genellikle onlarca yıllık ağır hapis cezaları veriliyor. Birleşik Krallık’ta sığınmacıların kaçakçıymış gibi yargılanmasını yasaklayan yeni bir yasal düzenlemeye rağmen, Manş Denizi’nden geçen teknelerin sürücüleri hayatlarının geri kalanını hapishanede geçirme riskiyle karşı karşıya.
Göçmenleri kaçakçıymış gibi yargılamaya yönelik baskılar geçtiğimiz on yıl içinde ciddi bir şekilde artış gösterdi. Suriye’deki şiddetli bir şekilde süregelen savaşla birlikte Avrupa, kendisini zirveye ulaşan insan göçü krizinin ortasında buldu. Ancak göçün daha eski ve derin kökleri 2008’deki küresel durgunluğun ardından yaşanan ekonomik ve siyasi çalkantılara ve 2011’de Akdeniz’in güney ve doğu kıyıları ile Afrika’daki siyasi ayaklanmalara dayanıyor.
19 Nisan 2015 tarihinde 800’den fazla göçmenin İtalya’nın Lampedusa Adası’na ulaşmaya çalışırken Libya kıyılarının 60 mil açığında bir gemi kazasında boğulmasının ardından Avrupa, siyasi bir dönüm noktasına geldi. Yolcuların çoğunluğunun Eritre, Suriye ve Batı Afrika ülkelerinden gelen mülteci ve göçmenler olması ile beraber trajedinin büyüklüğü, politikacıları sık sık yaşanan bu aksiliklerin nedenini belirlemek üzere harekete geçirdi.
AB Göç Komisyonu eski üyesi Dimitris Avramopoulos gemi kazasından beş gün sonra “Kaçakçılara karşı savaş ilan ettik.” açıklamasında bulundu. O yıl, bir milyondan fazla insan sığınma talebiyle Avrupa’ya gitti. O zamandan bu yana ulusal makamlar binlerce kişiyi tutuklayıp göçmenleri Avrupa’ya kaçıran organize suç şebekelerine mensup olmakla suçlayarak göçmen akınını durdurmaya çalıştı. Sınır güvenliğinde artan bu odaklanma, AB’nin bütçe tahsisinde açıkça görülebilir. Statewatch tarafından bu yılın Mart ayında yayınlanan bir rapor, savunma ve güvenlik için daha önce görülmemiş miktarda para ayrıldığını gösterdi: 2021-2027 dönemi için 43.9 milyar Avro, 2015-2021 için ayrılan 19.7 milyar Avronun iki katından fazla. Bu genel güvenlik bütçesi artışı içerisinde, sınır kontrolü ve kaçakçılıkla mücadele ile ilgili özel artışlar İç Güvenlik Fonu‘na (%90 artış), Entegre Sınır Yönetimi Fonu‘na (%131 artış) ve Europol ve Frontex gibi kolluk kuvvetlerine (her biri için %129 artış) verildi. Ancak şimdiye kadar, bu çabaların hiçbiri denizdeki ölümleri durduramadı: BM Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) göçmenler için “dünyanın en ölümcül sınırı” olarak tanımladığı Akdeniz’de sadece 2021 yılında yaklaşık 2,000 kişi boğuldu ya da kayboldu.
Aralarında Kheiraldin Al Sahili gibi sığınmacıların da bulunduğu, organize suçla hiçbir bağlantısı olmayan binlerce kişi, kaçakçılığa yönelik bu hızlandırılmış “savaş” sonucunda gözaltına alındı.
New Lines; Yunanistan, İtalya, Birleşik Krallık ve İspanya’daki düzinelerce davayı avukatlar, yetkililer, aktivistler ve kaçakçı olmakla suçlanan kişilerle görüşerek analiz etti. Bu analizin bulguları arasında, Avrupa’nın Akdeniz sınırlarındaki polislerinin, göçmen teknelerinin yolcuları arasında kaçakçıları tespit etmek için yetkililerden büyük baskı gördüğü de yer alıyor.
Yunanistan, İtalya ve Birleşik Krallık’taki soruşturma ve davalar sıklıkla usulsüzlükler ve hızlandırılmış prosedürlerle lekelenmektedir. Mahkumiyet kararı almak için ise çok az sayıda tanık ifadesi yeterli: New Lines tarafından incelenen pek çok vakada, duruşmalarda sanık aleyhine ifade veren tek tanık bir polis yahut sınır muhafız memuruydu. Bir tekneyi Avrupa kıyılarına yönlendirmek, GPS cihazı bulundurmak ve hatta SOS çağrısı yapmak gibi basit ve çaresiz bu eylemler, bir kişinin belki onlarca yıllık hapis cezası almasına neden olabilir.
İtalya, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ta bu araştırma için görüşlerine başvurulan avukatlara göre, yetersiz çeviri hizmetleri kaçakçılık faaliyetleriyle suçlanan kişilerin kendilerine yöneltilen suçlamaları tam olarak anlayamamalarına neden olmaktadır. Avukatlar, genellikle göçmenlik hukuku konusunda özel bir deneyime sahip olmayan görevli ceza avukatları olduklarından, duruşma öncesinde müvekkillerini yeterince bilgilendirme ve onlara danışmanlık yapma fırsatını ya çok az bulabilmekte ya da hiç bulamamaktadır.
5 Mayıs 2022’de, tutuklanmasından 137 gün sonra, Kheiraldin Al Sahili, teknenin yardımcı sürücüleri olarak tanımlanan Abdallah J. ve Mohamad Bayassi ile birlikte Yunanistan’ın Syros Adası’nda mahkemeye çıktı. Hepsi de Suriyeli olan üç kişi “suç örgütü kurma”, 18 kurbanla birlikte “gemi kazasına neden olma” ve hayatta kalan 59 kişinin Yunanistan’a “yasadışı girişini kolaylaştırma” suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı.
Üç yargıcın önünde başları eğik oturan adamlar, ifade vermek için sıralarının gelmesini endişeyle beklediler. Tekneyi yönlendirmeyi kabul etmelerinin tek nedeninin, yolculuk için 7.000 ile 10.000 Avro arasında bir meblağ ödemeye güçlerinin yetmemesi olduğunu savundular. Teknenin boyutunu ve durumunu gördüklerinde dümeni tutmayı reddettiklerini ve yolcuları gitmeye teşvik ettiklerini, ancak kaçakçıların kendilerini silah zoruyla tehdit ettiklerini iddia ettiler. Duruşmaya verilen aralardan birinde, duruşmayı izlemek üzere Yunanistan’a gelen aile üyeleri tarafından çocuklarının, eşlerinin ve annelerinin videoları gösterildiğinde ise oldukça duygulandılar.
Savcı, mütalaasında “suç ortaklığı” ve “gemi kazasına neden olma” suçlarından beraat etmelerini önerdi. Noel arifesinde yaşanan ölümlerin sorumluluğunun onlara ait olmadığını söyledi. En sonunda, yargıçlar bu üç adamın sadece sığınmacıların “izinsiz girişlerini kolaylaştırmaktan” suçlu olduklarına karar verince salon rahat bir nefes aldı.
Ancak Yunan yasalarına göre, düzensiz göçmenlerin ülkeye girişine yardımcı olmak, taşınan her kişi için 15 yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç. Bu tür yasalar “ilk sığınma ülkeleri”[1] olarak adlandırılan ülkelerde uzun süredir mevcut: Avrupa Parlamentosu tarafından 2018 yılında görevlendirilen araştırmacıların “amaca uygun olmayan kötü bir yasa” olarak değerlendirdiği 2002 tarihli “Facilitators’ Package” olarak bilinen AB direktifini takiben, birçok Avrupa ülkesinde düzensiz girişlerin kolaylaştırılmasını suç sayan yasalar hazırlanmış ve onaylanmıştır. Çalışma şu sonuca varıyor: “Mevcut haliyle “Facilitators’ Package” üye devletlere kaçakçılık tanımını, herhangi bir suç kastı olmayan eylemleri suç sayacak kadar genişletme izni veriyor.” AB ülkeleri arasında ise Yunanistan, kaçakçılıkla mücadele mevzuatı konusunda en katı ülkelerden biridir.
Kheiraldin’in davasında yargıçlar 10 yıl hapis cezasına ek olarak teknelerde hayatta kalan 59 kişinin her biri için üç yıl hapis cezası hesapladılar. Teknenin “kaptanı” Kheiraldin için 187 yıl, “yardımcılar” Abdallah ve Mohamad içinse 126’şar yıl hapis cezası istendi.
“Masum müvekkillerinizin toplam 439 yıl hapis cezasına çarptırılması ve bunun bir zafer olarak görülmesi! Bu, Kale Avrupası’nın (fortress Europe)[2] acımasız yasalarının çılgınlığıdır,” diyen sanık avukatı Dimitris Choulis duruşma sonrasında attığı tweet‘te cezaları temyiz edeceklerini duyurdu. Yunanistan’daki benzer düzinelerce göçmen kaçakçılığı davasında yer alan Choulis, Samos’ta doğmuştu. Samos, komşusu Türkiye’ye o denli yakın ki, Türkiye’nin ufukta yükselen dağlarını sahillerinden bile izleyebilirsiniz.
“Uzun bir süre boyunca insanları buraya getirenler çoğunlukla Türk tekne sürücüleriydi,” diye açıklıyor Choulis. Bir tekne sürücüsünü ilk kez 2010 yılında savunmasından sonra, avukatın iletişim numarası Yunan hapishanelerinde dolaşmaya başladı. Böylece Choulis, kendisini giderek daha fazla insanı temsil ederken buldu. “Pek çok Türk tekne sürücüsü kaçakçı olarak tutuklandıktan sonra stratejide bir değişiklik olduğunu gördük,” diyor. “Şimdi, kaçakçı olarak suçlanan kişiler genellikle mültecilerin kendileri.”
Yunan yasalarına göre, mahkumlar en fazla 20 yıl hapiste kalabilir ve bu sürenin beşte üçünü tamamladıktan sonra şartlı tahliye için başvurabilirler. Bu da 100 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılsalar bile sadece 12 yıl yatabilecekleri anlamına geliyor. Choulis yine de bu mahkumiyetlerin sadece sanıklar için değil aileleri için de yıkıcı olduğuna inanıyor.
“Bazen insanlar tekneyi kullanmayı kabul ediyor çünkü yolculuk için ödeyecek paraları yok. Bazen de tesadüfen motorun yanında oturuyorlar ve kaçakçı, denizde birkaç dakika kaldıktan sonra atlıyor. Bazen de Yunan polisi rastgele birini seçip tutukluyor,” diye açıklıyor Choulis. “Hiçbirini kaçakçı olarak görmedim; yani kaçakçı kelimesini kullandığımız anlamla, insan ticareti yapan biri olarak.”
Choulis, buzlu kahvesini yudumlarken telefonu birkaç dakikada bir gelen mesajlarla çınlıyor. Hapishanedeki müvekkilleri bazen bir telefon bulup Facebook’tan ona mesaj atarak para, telefon bilgisi ya da yakınlarına bir mesaj iletmesini istiyor. Savunma avukatı olarak çalıştığı onlarca davadan sadece birkaçı şartlı tahliye edilmiş ve sadece beşi beraat etmiş olan Choulis, “Onların hayatlarını tamamen mahvediyoruz” diyor. “Ve bu, kimsenin umurunda değil.”
Kheiraldin Al Sahili Yunanistan’daki hapishane hücresine dönüp en az 12 yıl demir parmaklıklar ardında kalma ihtimaliyle karşı karşıya kalırken, kıtanın diğer tarafında, İngiltere’de 31 yaşındaki Fouad Kakaei dee benzer bir suçlamayla iki yıldan fazla hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşmanın tadını çıkarıyordu.
14 Nisan 2022’de eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, sığınmacıların Ruanda’ya nakledilmesini ve taleplerinin Birleşik Krallık yerine burada işleme konulmasını öngören bir plan açıkladı. Johnson o dönemde bu düzenlemenin “savunmasız insanları istismar eden ve Manş Denizi’ni sulu bir mezarlığa çeviren aşağılık insan kaçakçılarını” durdurmak için gerekli olduğunu iddia etmişti. 2022’nin başından 31 Ekim’e kadar yaklaşık 40.000 göçmen küçük teknelerle Birleşik Krallık’ı Avrupa anakarasından ayıran deniz şeridini geçti. Bu sayı, 2020’den 8.000’den 2021’e 28.000 yükselerek keskin bir artış gösterdi. Johnson’ın Nisan ayında yasalaşan tartışmalı yeni tasarısı, Birleşik Krallık’a düzensiz giriş yapanların sığınma talep etme hakkını kısıtladı ve hatta tekneleri Manş Denizi’nden geçirenlere ömür boyu hapis cezası verme olasılığını da beraberinde getirdi.
Göçmen hakları grupları hapse atılan kişilerin, geçişleri yöneten gerçek kaçakçılık şebekeleriyle çok az ilgisi olduğuna inanıyor. Stratford ve Kent’te görev yapan ceza avukatı Canel Halil, “Manş Denizi’ni geçen teknelerde hiçbir zaman kaçakçıların bulunmadığı ve tutuklananların dümeni tutmakla görevlendirilen şanssız mülteciler olduğunu” belirtiyor.
Halil de tıpkı Yunanistan’daki Choulis gibi, İngiliz makamlarının kaçakçı olduğunu iddia ettiği kişilere yönelik soruşturmalarda ön saflarda yer aldı. Örneğin, bir grup sığınmacıyla birlikte şişme bir botla Manş Denizi’ni geçerken yakalandıktan sonra, 2020 yılbaşı gecesi İngiltere Sınır Gücü tarafından tutuklanan 31 yaşındaki İranlı Fouad Kakaei’nin avukatı olarak görev yaptı.
Keskin kara gözlü ve uzun boylu bir adam olan Kakaei, önce Danimarka’ya sığınma talebinde bulundu ancak başvurusu reddedildi. Daha sonra kuzey Fransa’ya gitti ve buradan üç kez Birleşik Krallık’a ulaşmaya çalıştı. İlk denemesinde kaçakçılara kendisini bir kamyonda saklamaları için para ödemesine rağmen başarısız olan Kakaei, “Bir kaçakçı bana ‘Eğer tekneyi yönlendirirsen seni bu gece gönderirim’ dedi… Ben de kabul ettim.” dedi. Birleşik Krallık’a vardığında gözaltına alındı ve Danimarka’ya geri gönderildi. İkinci denemesinde, Fransa’nın Dunkirk limanından ayrılan bir yük gemisinde saklanmak için para ödedi. Gemi personeli tarafından bulundu ve bir kamaraya kilitlendi. “Gemi İngiltere’ye yanaştığında sınır gücü içeri girdi, parmak izlerimizi aldı ve ardından mürettebata bizi Fransa’ya geri götürmelerini söyledi.”
Kakaei, Aralık 2019’da üçüncü kez küçük lastik bir bota binmek için para ödedi, ama bu sefer dümen yoktu. Yolcular kısa süre sonra kendilerini denizin ortasında zor bir durumda budular. “Teknedeki diğer insanlar sırayla dümeni tutuyorlardı ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı. Tehlikeli bir durumdaydık ve ben bunu nasıl daha iyi yapacağımı biliyordum,” diyerek neden dümeni eline aldığını açıklıyor Kakaei. Diğerlerinin yasadışı girişini kolaylaştırmakla suçlanıp bir yıl gözaltında tutulduktan sonra Ocak 2021’de 26 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Kaçakçılıkla suçlanan kişilere genellikle daha düşük ceza alma umuduyla suçu kabul etmeleri tavsiye edilir. Ancak Kakaei kaçakçı olmadığı ve sadece yolculuğun kritik bir noktasında, tekne zor durumdayken dümeni tuttuğu konusundaki ısrarını sürdürdü. “Kendimin ve gemideki diğer insanların hayatını kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey yapmadım. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı,” dedi.
Birleşik Krallık, yargıçların emsal kararları dikkate almak zorunda olduğu örf ve adet hukukuna göre işlediğinden Kakaei’nin avukatları, davanın tekne sürücülerini suç sayan tüm sisteme meydan okuma potansiyeline sahip olduğunu fark etti. Kakaei, “Avukatım bana, mahkumiyet kararımı temyize götürüp davayı kazanırsam, bunun aynı suçtan hapiste olan diğer pek çok masum insana yardımcı olacağını söyledi,” diyor. “O zamana kadar zaten bir buçuk yıldır hapisteydim. Eğer birkaç ay daha hapiste kalmak başkalarının adil yargılanmasına yardımcı olacaksa, neden olmasın?”
13 Mayıs 2021’de Kakaei’nin davası yeniden görüldü ve mahkumiyeti nihayet son buldu. Bir yıldan fazla bir süre sonra, Haziran 2022’de, Birleşik Krallık’taki sığınma başvurusuna olumlu yanıt aldı. “Burada hiçbir şey bulamadım. Evet, güvendeyim – ama sahip olduğum her şeyi güvenliğimle takas ettim,” diyor New Lines’a.
Kakaei’nin davası, Birleşik Krallık’ta kaçakçı oldukları gerekçesiyle haksız yere mahkum edilen diğer pek çok kişinin temyize gitmesinin yolunu açtı. O zamandan bu yana on bir kişinin daha önceki mahkumiyet kararı bozuldu ve en az 10 sanık hakkındaki benzer suçlamalar düşürüldü. Birleşik Krallık savcılarının uyması gereken ilkeleri belirleyen bir hükümet organı olan Crown Prosecution Service, organize suç gruplarına karıştığına dair herhangi bir kanıt bulunmayan sığınmacıların tekne kullanmaktan yargılanmaması gerektiğini belirtmek için protokollerini değiştirmek zorunda kaldı. Halil, “Tüm övgüler gerçekten de Kakaei’ye ait,” diye ısrar ediyor.
Ancak bu tür bir başarı, Avrupa’nın kaçakçılıkla mücadelesinde bir istisna olarak yer alıyor. 17-21 Ekim 2022 tarihleri arasında Dimitris Choulis bir kez daha Samos Adası’nda mahkemedeydi. Yunanistan kıyılarına bir sandalla geldiği için mahkum edilen Suriyeli Jassim Jawish, 55 yıl hapis cezasını temyize götürüyordu. Bu kez temyiz mahkemesi yargıçları, Jassim Jawish’in sadece sığınma başvurusunda bulunmak için diğer göçmenlerin girişini kolaylaştırdığını kabul ederek cezasını üç yıla indirdi. Halihazırda beş yılı aşkın bir süre hapiste yatmış olan göçmen, mahkeme salonundan özgür olarak çıktı.
“Bu kez hakimler insan faktörünün farkına vardılar. Ancak çoğu davada sadece bir hesap makinesi gibi davranıp nakledilen her kişi için 10’ar yıl sayıyorlar,” diyen Choulis, mahkemenin affından -şaşırsa da- memnun. “Sadece iyi bir yargıca sahip olmayı ummakla yetinemeyiz, bunun için bir mevzuat değişikliğine ihtiyacımız var” diyor. “Tekneyi kullanan sığınmacıların hapse girmemesi için yasalara güvenebilmemiz gerekiyor.”
On gün sonra 1 Kasım’da, Yunanistan bir kez daha Ege’de iki ölümcül gemi kazası haberiyle uyandı. En az 26 kişinin öldüğü teyit edildi, 31 kişi ise hala kayıptı. Hayatta kalan bir düzine kişi arasında, batan yelkenliyi İtalya’ya götürdüklerinden şüphelenilen iki kişi tutuklandı.
Choulis, “Hem ülke hem de Avrupa Birliği olarak aslında yaptığımız şey, bir insanın sahip olduğu en değerli şeyi çalmak: hayat (zaman),” dedi. “Onların hayatlarından zamanı çalıyoruz.”
[1] Bir mülteci ya da yerinden edilmiş kişinin kendi ülkesi dışında korumadan yararlandığı veya yararlanabildiği ilk ülke. İlk sığınma ülkesi kavramı, genelde, sığınmayı belirleme prosedürüne erişimin koşulu olarak kullanılır.
[2] “Fortress Europe” terimi Avrupa’nın sınırlarını kontrol etme ve göçmenleri alıkoyma biçiminin yanı sıra göçe yönelik olumsuz tutumlarını ifade etmek için de kullanılmaktadır.
***
Editör Notu: 13 Aralık 2022 tarihinde New Lines Magazine’de yayınlanan The Human Toll of Europe’s “War on Smuggling” başlıklı yazısı İLKE Analiz okurları için Elif Feyza Dinç tarafından tercüme edildi. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve İLKE Analiz’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Görsel: Yaklaşık 400 mülteci ve göçmeni taşıyan bir tekne, 22 Kasım 2022’de Girit, Paleochora’da yanaşıyor. (Costas Metaxakis/AFP)