Kalem ve Kılıç: Akademik Özgürlüğün Dar Açısı  - İLKE Analiz

Kalem ve Kılıç: Akademik Özgürlüğün Dar Açısı 

Sari Hanafi

“Korkanlar değişim başlatamazlar.” [1]

Bu metinde akademik özgürlükten kastım öğretim, konferans, araştırma ve yayınlar yoluyla düşünce ve yeni fikirler üretme ve ifade özgürlüğüdür. Ayrıca, kamu eğitim kurumunu protesto hakkına; üniversiteyi hükümet veya güvenlik müdahalesi olmadan düzenleme ve yönetme hakkına; üniversiteyi devlet müdahalesinden ve hükümet yanlısı veya hükümet karşıtı kişi ve grupların müdahalesinden koruma hakkına da atıfta bulunuyorum. Bu yazıda, akademik özgürlüklerin engellenmesine ilişkin Ortadoğu ülkelerinden birkaç örnek sunacağım.

Akademik özgürlük mahrumiyetinin en çarpıcı kanıtı muhtemelen üniversitelerde özgürlüklerin ele alınış şeklidir. Birçok “akademik” çalışma, öğretim üyelerinin özgürlüklerle ilgili görüşlerini incelemekte ve akademik özgürlüğü kısıtlayan durumları istatistiksel önlemlerle gizlemektedir. [2] Bu çalışmalar genellikle gerçek örneklerden, sağduyudan, sistematik gözlemden ve etnografik bir yaklaşımdan yoksundur. Bu pozitivist eğilim, Thomas Piketty tarafından Yirmi Birinci Yüzyılda Kapitalizm adlı ünlü kitabında da eleştirildi: [3] Piketty, on dokuzuncu yüzyıl Fransa ve İngiltere’deki eşitsiz dağılımı ve mirası anlamak için, Honoré de Balzac ve Jean Austen’i Karl Marx ve zamanın ekonomistleriyle karşılaştırılabilecek en iyi referanslar olarak görüyor. Aynı şekilde, basın makaleleri, insan hakları örgütlerinin raporları ve seçilmiş biyografiler, [4] [5] akademik özgürlüklerin durumunu açıklamak ve analiz etmek için tek sağlam referans olarak görülmektedir. 

Ortadoğu bölgesi ve Lübnanlı akademisyenler göz önüne alındığında, Körfez’de bazı profesörlerin çalışma izinleri görünüşte “politik” gerekçelerle reddedilmiştir. Bu fenomeni incelediğimde, 2014’ten beri birçok Lübnanlı Şii’nin hiç bitmeyen bir “cadı avı” kurbanı olduğunu gördüm. Bu gerekçeler gerçekten politik değil aksine oldukça mezhepçi bir yaklaşımdır.  Örneğin, yazılarında Hizbullah’ın siyasi ve sosyal gündemini eleştirse bile iki profesörün çalışma vizeleri reddedilmiştir.  Dolayısıyla tek suçları “Şii” olmalarıdır. Bu durumun tersi örneklerine İran’da rastlamak da mümkündür.

Benim en dikkatimi çeken şey, uluslararası akademik özgürlük sıralamalarında Arap üniversitelerinin akademik özgürlüğüne ilişkin göstergelerin olmamasıdır. Bazı Suudi ve Emirlik üniversitelerinin neden diğer Arap üniversitelerine kıyasla çok yüksek sıralamaya ulaştığı şaşırtıcı değildir. Yabancı üniversiteler şubeleri için ülkelerin akademik özgürlüklerini müzakere etmeden hevesle atılıyor. Seçtikleri öğrencilerin işe alınmasını garanti edemeyecekleri ülkelerde “seçkin” üniversitelerin şube açması nasıl mümkün olabilir? Özellikle de Körfez güvenlik yetkilileri, belirli bir milliyet ve topluluğa karşı biyo-politik ve ayrımcı uygulamalara girişmektedir. Bilindiği gibi BAE, Katar ve Kuveyt yüksek öğrenimde marka stratejileri uygulamıştır. Böylece birçok Amerikan, Fransız ve diğer üniversitelerin şubelerini ülkelerine getirmiştir. Bu üniversitelerin özgürlük kültürünü teşvik eden ve bu özgürlükleri baltalayan hükümetin veya muhafazakâr dini otoritelerin kontrolünden kurtarılmış bir alan yaratma ihtimalini ön görmek için hâlâ çok erken. 

Akademik özgürlük alanında Lübnan hükümetinin kararlarını gözlemlediğimizde de durum hiç iç açıcı değildir. Lübnan’da Çalışma Bakanı, herhangi bir Filistinli ve hatta Suriyeli akademisyenin özel üniversitelerde çalışmasını engellemektedir (buna benzer birçok vaka Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde de görülmüştür).  Bu durum, Lübnan Parlamentosu tarafından Ağustos 2010’da onaylanan yasalara aykırıdır. Ayrıca fakültelerin yetkinlik temelinde işe alım hakkına saygı duyan normları da ihlal etmektedir. Diktatör Pinochet’nin Şili üniversitelerindeki birçok sosyal bilimler bölümünü kapatmasının ardından Latin Amerika üniversiteleri Şilili akademisyenleri memnuniyetle karşılarken hiç kimse Suriyeli akademisyenleri istihdam eden herhangi bir Arap Üniversitesi’ni duymadı. Beyrut Amerikan Üniversitesi bir avuç adaya (altı profesöre ve araştırmacıya) kapılarını açtığında ise Lübnan Çalışma Bakanı onlara izin vermeyi reddetti. 

Sorun sadece akademik işe alımla ilgili değildir. Katar makamları, yabancı üniversitelerin Katar şubelerinden üniversite genel merkeziyle aynı müfredatı takip etmelerini istediklerinde kendilerini muhafazakâr siyasi ve dinî şahsiyetlerden korumaya çalıştı. Yakın tarihli bir röportajda, Carnegie Mellon Üniversitesi rektörü, üniversitenin müfredatının Katar yetkililerinin denetimi altında olduğunu belirtmiştir. O halde söz konusu olan mesele, bu ülkelerde ifade özgürlüğünün yokluğunun ortaya çıkan bu modeli ne ölçüde etkilediğidir. 

Suudi Arabistan’da bir Suudi üniversitenin eski rektörü olan Ahmed Al-Issa (2010), üniversite ile düşünce ve kültür akımları arasında “geri dönülemez bir boşanma” (irrevocable divorce) teşhisini ortaya koymaktadır. Ona göre, “Üniversite yöneticileri ve Yüksek Öğretim Bakanlığındaki yetkililer, üniversitelere toplumsal tartışmalara katılma veya hassas konularla ilgilenme özgürlüğü verme konusunda isteksizdir.  Üniversitelerin herhangi bir konuda tavır almasını engellemişlerdir.” [6] Bu durum, Suudi akademik dergilerinde ele alınan konular üzerinde yaptığımız analizde açıkça görülmektedir. Öğretim üyeleri, düşüncesini ve hareketini belirleyen belirli sınırlar içinde tutulmaktadır. Örneğin, konferans ve seminerlere ancak belirli koşullar altında katılabilir: Konferansın konusu, uzmanlığına veya çalışmasına uygun olmalıdır. Ayrıca, konferans Krallık içinde yapılacaksa, bölüm ve fakülte konseyinin tavsiyesine ve üniversite rektörünün onayına ihtiyacı vardır.  Uluslararası konferanslar için ise üniversite konseyi başkanının onayı, yukarıdaki tüm makamların önerilerine dayanmaktadır. [7] Birçok üniversite misafir öğretim üyesine kapılarını açarken, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’da güvenlik onayı olmadan misafir öğretim üyesi almak çok zorlaşmıştır. 

Mısır’da bazı üniversiteler, birçok örnekte görüldüğü gibi, hükümetin politikasına karşı çıkabilecek öğretim üyelerini reddetmektedir. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin başkanlığı döneminde, Mısır üniversitelerinin tarihinde ilk kez üniversite başkanları seçildi. Daha sonra görevden alındılar ve hükümet yanlısı başkanlar atandı. Abou el-Ghar göre, Mısır devletinin üniversiteyi bastırmak için kullandığı üç aracı vardır: [8] birincisi, kampüste polis gücünün kullanılması; ikincisi, tüm üst düzey idari pozisyonlarda hükümet yanlısı profesörlerin atanması ve üçüncüsü, akademik özgürlükleri kısıtlayan bir dizi yasa ve yönetmelik oluşturmaktır. Bu durum devrimden önce olmasına rağmen, hala değişmemiştir. [9] Başkan El-Sisi, 15 Ocak 2015’te, üniversite profesörlerinin kampüste herhangi bir siyasi faaliyette bulunmaları durumunda görevden alınmasına izin veren bir başkanlık kararnamesi yayınlamıştır.

Seçilmiş öğrenci birlikleri ve topluluklarına gelince ise çoğu Arap ülkesinde faaliyette olmalarına izin verilmesine rağmen geleneksel ve resmi bir korku var. Lübnan, Tunus, Fas, Mısır ve Sudan belki de bu durumda istisnadır.

Sonuç olarak, akademik özgürlüklerin olmaması her türlü yaratıcılığı engellediği aşikardır. Üniversite yenilenmeyi ve yeniliği teşvik eden bir merkeze dönüştürülemez. Orta Çağ’da, Avrupa üniversitesi, devlet yasalarından muaf tutulması anlamında, sınır ötesi bir istisna alanı olarak kuruldu. Kilise otoritesi de dahil olmak üzere toplumu eleştirme özgürlüğüne sahipti.  Toplumla ve onun ihtiyaçlarıyla ilişkisini kaybetmemiş ve günümüze kadar bu statüsünü korumuştur. Peki Arap üniversiteleri böyle bir alan yaratabilir mi?  Arap bölgesindeki akademik özgürlüğün dar açısı, en iyi ihtimalle, üniversitelerdeki pratik veya özel akademik çalışmalarla bağlantılı sadece bir “mesleki özgürlük” haline geldi. Böylece üniversite eğitim ve ahlaki gücünün çoğunu kaybetmiş durumdadır. Öğretim üyeleri için yurtdışında bilimsel bir görevde işe alım, terfi ve seyahat için güvenlik onayı şart haline gelmiştir. IŞİD’in kökleri sadece aşırı din anlayışında değil, otoriter Arap-ulusal devletinin bugüne kadar yaydığı köklü kültürde de aranmalıdır. 

Editör Notu: Bu makalenin Arapça versiyonu Arap Sosyoloji Dergisi “İdafat” sayı 29-30, 2015, s. 4-8’de yayımlanmıştır. Aynı zamanda bu metnin Türkçesi ilk olarak Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni’nin 18. Sayısında yayımlanmıştır. Müslüman dünyadaki entelektüel gündemi her ay okuyucularına sunan Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.


[1] Zewail, Ahmed (2005), The Era of Science, Cairo: Dar El Shorouk.

[2] Buhaimed, Nada (2007). Academic freedom in Saudi universities (field study), (Master Thesis, King Saud University, College of Education, http://www.ahlalhdeeth. com/vb/attachment.php?attachmentid=108523&d=1374765520.

[3] Piketty, Thomas (2014), Capital in the Twenty-First Century, Translated by Arthur Goldhammer. Cambridge MA: Belknap Press.

[4] Abdulla, Abdulkhaleq (2014), Confessions of a retired academic, Beirut: Dar Al-Farabi. 

[5] Ibrahim, Saad Eddin (2013), Biography of Saad Eddin Ibrahim, Cairo: Dar Merritt.

[6] al-Issa, Ahmed (2010), Higher Education in Saudi Arabia: A Journey in Search of an Identity, Beirut: Saqi House.

[7] Ezzat, Ahmed (2011), Report on academic freedoms and independence of Egyptian universities, Cairo: Freedom of Expression Foundation, http://afteegypt.org/wp-content/uploads/2011/03/1301494061_rebort_001-2010.pdf.

[8] Abou el-Ghar, Muhammad (2005). “Between the red lines… Academic freedoms in Egyptian universities”, Al-Kutub: Wijhat Nazar [Books: Points of view], Year 7, Issue 80, http://www.weghatnazar.com/article/ article_details.asp?id=774&issue_id=7

[9] Bir insan hakları araştırmacısı olan Hüseyin Magdy, Mısır’daki Bilim Günü’nün yeniden canlanmasına siyasi nedenlerle hapsedilen öğrenci ve öğretim üyelerinin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi. “El-Mesryoon” (Mısırlılar) gazetesine yaptığı özel açıklamada, devletin kendisiyle ve eylemleriyle çeliştiğini de sözlerine ekleyen Magdy: “Devlet Mısır üniversitelerinde akademik özgürlükle mücadele ediyor ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Abdel Fattah el-Sisi bilimin ilerlemesi için çağrıda bulunuyor ve bilimsel araştırmanın önemini vurguluyor. Öte yandan, gerçekte devlet, bilim özgürlüğünün tam tersi olan üniversitelerin başkanlarını ve öğrenci birliklerini atayarak eğitim sürecini tamamen kontrol eder.” (El-Mesryoon, 3 Nisan 2015)

al-Mesryoon [The Egyptians] (2015), “Legal researcher: ‘The state contradicts itself’… fights academic freedom and celebrates Science Day”, The Egyptians, http://almesryoon.com.

0 yorum

Diğer Yazılar