Filistin toprakları tarihî ve kültürel kimliğinin yanı sıra jeo-stratejik açıdan da uluslararası toplumun yüz çeviremeyeceği bir öneme sahiptir. Süregelen zulüm ve haksızlıklar uluslararası toplum tarafından zaman zaman gündemine getirilse de bu topraklar üzerinde kurulan tahakküm sistemi ve insan hakları ihlallerinin önüne geçilememektedir. Bilakis yaşanan hak ihlalleri ve zulüm giderek artmaktadır. Filistin’de yaşanan sorunlar uluslararası toplumun her seferinde başarısızlıkla sonuçlanan bir sınavı olarak karşımızda durmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü 1 Şubat 2022 tarihinde “İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar” başlıklı bir rapor yayınlayarak İsrail’i “apartheid rejimi” olarak ilan etti. Dünya çapında milyonlarca üyeye sahip uluslararası bir sivil toplum örgütünün İsrail’in uyguladığı uluslararası hukuk ve insan hakları ihlallerini kapsamlı bir çalışmayla belgelemesi ve bunun sonucunda İsrail’i açık bir şekilde “apartheid” uygulamakla suçlaması kamuoyunda bir yankı uyandırdı. Rapor, bazı kesimler tarafından olumlu bir şekilde değerlendirilirken bazı uzmanlar tarafından ise yetersiz bulunmakla birlikte farklı yönleriyle eleştirildi. Bu yazıda Uluslararası Af Örgütü tarafından yayımlanan söz konusu rapor, uluslararası toplum nezdindeki ve Filistin gerçekliğindeki yansımalarıyla birlikte değerlendirilecektir.
İsrail’in Apartheid Rejimi
Uluslararası Af Örgütünün yayımladığı 280 sayfalık rapor İsrail’in Filistinlilere karşı sistematik ve kurumsallaşmış bir ayrımcılık uyguladığını belgelemiştir. Örgüte göre İsrail, İşgal Atındaki Filistin Topraklarında hegemonyasını kurmuş ve bunu “Filistinliler aleyhine Yahudi İsrailli nüfusun yararına” olmak üzere bütün Filistinlilere baskı ve tahakküm kurma kastıyla yapmıştır. Raporda, İsrail’in baskı ve tahakküm sisteminin temel bileşenleri bölgesel parçalanma ve hukuki ayrıştırma; arazilere ve mülkiyete el konulması; dolaşım kısıtlamaları; siyasi katılım ve genel direniş haklarının kısıtlanması; Filistinlilerin insani gelişiminin baskı altına alınması; sosyal ve ekonomik haklardan yoksun bırakma olarak ortaya konmuştur. Ayrıca Örgüt, İsrail’in Filistin halkına karşı işlediği insanlık dışı ve zalimane eylemleri, insan hakları ihlallerini ve uluslararası hukuk kapsamındaki suçlarını belgeleyerek apartheid suçunu işlediği sonucuna ulamıştır.
Uluslararası sözleşmelerle tanımlanan ve açıkça suç sayılan apartheid, bir ırksal grubun ikinci bir ırksal grup üzerinde kurumsallaşmış ve sistematik olarak uyguladığı bir baskı ve tahakküm rejimidir. Apartheid Sözleşmesi ve Roma Statüsünde belirtilen hukuka aykırı öldürme, işkence, zorla yerinden etme ve temel hak ve özgürlüklerden mahrum etme insanlığa karşı işlenen apartheid suçu eylemlerindedir.
Rapor, İsrail devletinin kuruluş tarihi olan 1948 yılından bu yana yeni kurulan devletin demografisini Yahudiler lehine çevirmek için Filistinlilerin sürüldüğünü, parçalandığını, ayrıştırıldığını ve denetim altında tutulduğunu kaydetmiştir. Bunun yanı sıra Filistinlilerin özel mülklerine el konulmuş, yerlerinden edilen Filistinli mültecilerin evlerine dönmeleri yasaklanmış ve 1950 yılından beri Geri Dönüş Yasası uyarınca dünyadaki Yahudiler işgal edilen Filistin topraklarına yerleştirilmiştir. İsrail, Filistinlileri İsrail Devleti içindeki kuşatılmış yerleşim bölgelerine ve Batı Şeria ve Gazze şeridine iterek Filistin halkını bölgesel parçalamaya tabi tutmuştur. Filistin nüfusunu denetim altında tutmak ve her türlü muhalefeti engellemek isteyen İsrail, Filistinlilerin özel mülklerine “Yahudileştirme politikaları” kapsamında el koyarak mülksüzleştirmiştir. Rapora göre, İsrail Filistinlilere ait 10.000 dükkân, 25.000 bina ve verimli toprakların %60’ına el koymuştur. Filistinlilerin geçim kaynaklarını, siyasal aktivizmlerini, ikamet ve seyahat haklarını kısıtlamıştır. İsrail içindeki ve İşgal Edilmiş Filistin Topraklarındaki Filistinli nüfus kasıtlı olarak yoksullaştırılırken Filistinlilerin yaşadığı bölgeler çöp toplama, elektrik, toplu taşıma ve su tesisatı gibi temel hizmetlerden mahrum bırakılmıştır. Böylece İsrail Filistinlileri yıldırma politikası uygulayarak İsrail rejimine ekonomik bağımlılık yaratmak istemektedir.
Raporda, İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar kapsamında Filistinlilerin küçük kuşatılmış yerleşim bölgelerine itilmesi ya da bölgeyi tamamen terk etmeleri için uygulanan politikalardan bahsedilmiştir. İsrailli yetkililer Filistinlilerden bir inşaat ya da bir çadır kurmak için bile izin almasını istemekte ancak bu izinleri genellikle vermeyerek Filistinlileri bir çıkmaza sokmaktadır. Filistinlilerin barınmak için inşa ettiği yapılar izinsiz olduğu gerekçesiyle yıkılmaktadır. Bunların yanı sıra İsrail çocuklar dahil binlerce Filistinliyi tutuklamakta ve tutuklulara eziyetli kelepçeleme, hareketsiz bırakma, uykudan mahrum etme, tehdit, cinsel taciz ve uzun süreli hücre hapsi gibi yöntemler işkence etmektedir. Örgüt, İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Topraklarında sistematik, hukuka aykırı ve keyfi olarak binlerce Filistinlinin öldürüldüğünü ve yaraladığını kaydetmiştir.
Uluslararası Af Örgütü raporun sonunda, İsrail’i Filistin halkına karşı uyguladığı her türlü ayrımcılık, ayrıştırma ve baskı politika ve uygulamalarını sona erdirmeye; İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki bütün Filistinlilere eşit ve eksiksiz insan hakları tanımaya; Filistinli mültecilerin ve onların soyundan gelenlerin İsrail’de ya da İşgal Altındaki Filistin Topraklarında yaşadıkları evlere dönme hakkı tanımaya çağırmıştır. Örgüt, uluslararası toplumu İsrail’in Filistin halkına yönelik uyguladığı insan hakları ihlallerine ve uluslararası hukuk kapsamındaki suçlarına karşı hiçbir eylemde bulunmamakla suçlamıştır. Bazı devletlerin İsrail’e uluslararası hukuk kapsamında suç işlemeye devam etmesi için silah ve ekipman temin ettiğini; BM Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere İsrail’in diplomatik olarak korunup kınama dışında hiçbir yaptırıma uğramadığının altı çizilmiştir. Raporda, İsrail’in apartheid suçu işlemesinin soruşturulması için uluslararası topluma ve Uluslararası Ceza Mahkemesine çağrıda bulunulmuştur. Ayrıca Örgüt, ABD, Birleşik Krallık, AB ve üye devletleri başta olmak üzere bütün hükümetleri ve bölgesel aktörleri İsrail’deki apartheid rejimini güçlendirmekten kaçınmasına, herhangi bir şekilde destekte bulunmamasına ve hukuksuzluğa karşı iş birliğine çağırmıştır. Bunun yanı sıra, tüm silah, mühimmat ve diğer askeri ekipmanların doğrudan ya da dolaylı olarak satışının, transferinin derhal askıya alınması çağrısını yinelemiş; devletlere İsrail yerleşimlerden gelen ürünlere yasak koyma ve bunu uygulama çağrısında bulunmuştur.[1]
Uluslararası Af Örgütünün Raporu Filistinlilerin Hakkını Gerçekten Teslim Ediyor Mu?
Uluslararası Af Örgütü İsrail’i apartheid suçuyla itham eden ilk uluslararası sivil toplum kuruluşu değildir. Af Örgütü’nün raporundan önce İsrail merkezli B’Tselem ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de İsrail’in apartheid suçunu işlediğini belgelerle ve kanıtlarla ortaya koyan raporlar yayımladı.
Uluslararası gündemde sınırlı da olsa yankı bulan rapor İsrail tarafından kınandı ve Uluslararası Af Örgütü Yahudi karşıtlığıyla suçlandı.[2] Filistin yetkililer ise raporu memnuniyetle karşıladığını belirtirken Hamas da raporun Filistin halkının yaşadığı trajediyi ortaya koyduğunu ifade etti.[3]
Rapor hakkındaki diğer değerlendirmeler göz önüne alındığında, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar raporun olumlu yönlerini göz ardı etmemekle birlikte olumsuz ve eksik yönlerini de ele aldı. El Cezire’nin kıdemli siyasi analisti Mervan Bişara, İsrail ve destekçileri tarafından sert bir şekilde kınanan raporun, apartheidi siyasi bir etiket olarak değil; İsrail’in Filistinliler üzerindeki yıllardır süren baskı ve tahakküm sistemine karşı kanıtların kendi içindeki kapsamlı analizinin hukuki bir sonuç olduğunu göstermesi sebebiyle önemli olduğunun altını çizdi.[4] Uluslararası Af Örgütü’nün ve daha önce diğer insan hakları örgütleri tarafından yayımlanan raporların aldığı en büyük eleştiri “yerleşimci sömürgecilik” bağlamının göz ardı edilmesidir. İnsan hakları örgütlerinin apartheidi sona erdirme çağrıları liberal bir eşitlik çerçevesiyle sınırlı kalmaktadır.[5] Apartheid, yerleşimci sömürgeciliğin bir parçası olmakla birlikte Filistin’deki gerçekliğin anlaşılması yalnızca uluslararası hukuk çerçevesinde mümkün değildir. New South Wale Üniversitesi profesörü Lana Tatour’a göre Filistin yalnızca hukuki değil; aynı zamanda siyasi bir meseledir. Yerleşimci sömürgeciliğin bir parçası olan apartheidi liberal bir perspektifle değerlendirmek yerleşimci sömürgeciliğin kurumlarının ve mantığının ortadan kaldırılmasının, yani Filistin’in özgürlüğün sağlanmasın önündeki engellerden biridir.[6]
Uluslararası Af Örgütü söz konusu raporu yayımlarken yaptığı açıklamada bir Yahudi devletinin varlığını eleştirmediklerini ancak kendi toprakları ve kontrolü altındaki topraklarda yaşan bütün insanların haklarının tanınmasını talep edildiğini belirtmiştir. Örgüt, Gazze ablukası ve apartheid rejiminin sona erdirilmesi konusunda çağrıda bulunsa da İsrail’in uzun süreli askeri işgaline karşı tavır almamıştır. Bu bağlamda rapor, yerleşimci sömürgeciliğin ardındaki Siyonist ideolojiye ve kurumlarına hiçbir atıf bulunmayışı ve Filistinlilere kendi kaderini tayin hakkı tanımaması nedeniyle eleştirilmiştir.[7] Apartheidin geniş amacının Filistin’deki Siyonist yerleşimci kolonizasyonun ilerlemesidir ve apartheidi yönlendiren Siyonist ırksal ideolojinin görmezden gelinmesi liberal eşitlik arayışından öteye geçmeyerek sömürgeleştirme gerçeğini ört bas etmektedir. Bu durum Filistin halkının sadece ırk ayrımcılığına değil sömürge egemenliğinin baskılarına maruz kaldığı gerçekliğini ıskalamaktadır.[8]
Sonuç
Af Örgütü tarafından yayımlanan bu rapor, uluslararası toplumun uluslararası hukuka rağmen kör, sağır ve dilsiz kaldığı Filistin halkının yaşadığı zulme ilişkin önemli bir adımdır. Raporun, İsrail’in uluslararası hukuk kapsamında insanlığa karşı işlediği suçları kanıtlara dayalı bir şekilde incelemesi ve İsrail’in açıkça bir apartheid rejimi uyguladığı sonucuna uluslararası hukuk çerçevesinde ulaşması Filistin’de yaşanan insanlık dramının uluslararası toplumun vicdanına sunulması açısından önemli bir adımdır. Ayrıca raporun, İsrail’in hukuk dışı eylemlerine sessiz kalınmasına ilişkin uluslararası topluma ve organlarına olan eleştirisi yine uluslararası toplumun vicdanını harekete geçirmek için bir adım olabilir. Ancak raporun Filistinlilere kendi kaderini tayin hakkından (self-determination) bahsetmemesi ve İsrail’in sömürgeci bir devlet olarak meşruiyetinin sorgulanmaması raporun kendi içindeki çelişkilerini ortaya koymaktadır. Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in apartheide son vermesi çağrısında bulunurken İsrail’in bir yerleşimci-sömürgeci devlet olduğunu göz ardı etmesi bu çağrısını bir bakıma boşa çıkarmaktadır. Sorunun yalnızca insan hakları eksikliğine indirgenmesi ve Siyonist ideolojinin Filistin üzerindeki uzun vadeli emellerinin göz ardı edilmesi raporun sahiciliğine de halel getirmektedir.
Uluslararası Af Örgütü, uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olarak çelişkileri ve eksik yönleriyle birlikte İsrail’in işlediği insanlık suçlarına karşı tepkisini göstermiş ve Filistin halkına olan desteğini göstermiştir. Örgütün, uluslararası topluma olan çağrısının karşılığını bulacağı ihtimali oldukça düşük olsa da Filistin halkına yaşatılan zulmün gözler önüne serilmesi açısından kıymetlidir. Filistin’le ilgili çalışan araştırma kurumlarının ve uzmanlarının bu rapor bağlamında İsrail-Filistin bağlamının yanlış okunduğuna dair noktaların tespiti insan hakları örgütleri tarafından dikkate alınmalıdır. Filistin halkının gerçek özgürlüğünü istemek öncelikle İsrail devletinin meşruluğunu sorgulamakla ve yerleşimci sömürgeciliğin mantığını çözümlemekle mümkün olacaktır.
[1] “Israel’s Apartheid Against Palestinians Cruel System of Domination and Crime Against Humanity” (London, UK: Amnesty International), erişim 15 Mart 2022, https://www.amnesty.org.tr/public/uploads/files/Rapor/Israels-Apartheid-Against-Palestinians-MDE1551412022.pdf.
[2] “Israel imposing ‘apartheid’ on Palestinians: Amnesty”, AlJazeera, 01 Şubat 2022, https://www.aljazeera.com/news/2022/2/1/israel-carrying-out-apartheid-against-palestinians-amnesty.
[3] Ali Abo Rezeg, “Israel enforcing ‘apartheid’ system on Palestinias”, Anadolu Agency, 01 Şubat 2022, https://www.aa.com.tr/en/middle-east/israel-enforcing-apartheid-system-on-palestinians-amnesty/2490782.
[4] Marwan Bishara, “Israel’s apartheid and the myth of the democratic Jewish state”, AlJazeera, 08 Şubat 2022, https://www.aljazeera.com/opinions/2022/2/8/israels-apartheid-and-the-myth-of-the-democratic-jewish-state.
[5] Yara Hawari, “Amnesty Is Right: Israel Is an Apartheid State”, Tribune, 01 Şubat 2022, https://tribunemag.co.uk/2022/02/amnesty-international-report-israel-palestine-apartheid-human-rights.
[6] Lana Tatour, “Why calling Israel an apartheid state is not enough”, Middle Easy Eye, 18 Ocak 2021, https://www.middleeasteye.net/opinion/why-calling-israel-apartheid-state-not-enough.
[7] Soheir Assad ve Rania Muhareb, “Dismantle What? Amnesty’s Conflicted Messaging on Israeli Apartheid”, Institute for Palestine Studies, 15 Şubat 2022, https://www.palestine-studies.org/en/node/1652565/en.
[8] Lana Tatour, “Amnesty report: The limits of the apartheid framework”, Middle Easy Eye, 08 Şubat 2022, https://www.middleeasteye.net/opinion/israel-amnesty-apartheid-report-limits-framework.