İklim değişikliği sebepleri ve sonuçlarıyla siyasi bir meseledir. Milyonlarca insan iklim değişikliğinin olumsuz etkileri nedeniyle göç etmekte ya da gıda, tarım, su kaynaklarının güvensizliği ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. İklim değişikliğinin en büyük tetikleyicisi olan küresel ısınmanın kaynağı beşerî ve siyasi faktörlerdir. Kapitalist endüstriyel üretim ve ulus devletlerin rasyonel çıkarları üzerine kurulu güçlenme ve büyüme politikaları iklim değişikliğinin altındaki en büyük siyasî etkendir. Dolayısıyla iklim krizine dair çözümler de siyasi zeminde üretilecektir.
Son zamanlarda uluslararası toplumun ajandasındaki en dinamik meselelerden biri 31 Ekim-12 Kasım tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen Dünya İklim Zirvesi (COP26 Taraflar Konferansı) olmuştur. Zirve, doğanın verdiği felaket alarmlarına kayıtsız kalması mümkün olmayan uluslararası toplumun dünyanın geleceğine dair ortak endişesi ve telaşının habercisi olmuştur. İki yüze yakın ülkeden liderlerin ve diplomatların katıldığı zirvede 2015 yılında Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana kaydedilen gelişmeler ve çözümsüz kalan meseleler değerlendirilmiştir. COP26 Taraflar Konferansı dünya çapında büyük bir yankı bulurken Müslüman ülkeler de bu meseleye odaklanan yoğun çalışmalar ve çabalar ortaya koymuştur. Bu yazıda iklim değişikliğini önleme; temiz ve sürdürülebilir enerjiye geçiş için uluslararası toplumun gösterdiği çabalar ve Müslüman dünyadan bu çabalara sunulan katkılar değerlendirilecektir.
En son yayımlanan UNEP Emisyon Açığı Raporu’na göre yeni ve güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanları (NDCs) 2030 emisyonlarında yalnızca %7,5 oranında azalış sağlamış olsa da 1,5°C Paris hedefine ulaşmak için %55 oranında emisyon azalışının sağlanması gerekmektedir.[1] UNEP İcra Direktörü Inger Andersen, küresel ısınmayı geleceğin değil; “şimdinin” bir sorunu olarak tanımlamış ve sera gazı emisyonlarını yarıya indirmek için sekiz yıl gibi dar bir vaktin olduğunu ifade etmiştir. UNEP verilerine göre en fazla sera gazı üretenler arasında Çin, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri bulunmaktadır. COP26 Taraflar Konferansı iklim krizinin önlenebilmesinde son fırsat olarak görülmüştür. Konferansta küresel sıcaklık artışının 1,5 C° derece ile sınırlandırma ve 2050’ye kadar sıfır karbon emisyonu hedefine nasıl ulaşacağı tartışılmıştır. İklim felaketinin önüne geçmede küresel bir dayanışma olarak görülen COP26 hükümetleri, taahhütlerini tamamen yerine getirse dahi dünyanın 2 C° civarında bir sıcaklık artışıyla karşı karşıya kalması beklenmektedir. Ancak toplam 49 ülke ve AB ülkelerinin verdiği net sıfır taahhütleri tam anlamıyla uygulanırsa 2,2 C° düşüş sağlanabileceği öngörülmektedir.[2] Konferansın kapanış bildirgesinde ilk kez fosil enerji kullanımının bitirilmesi ve kömür kullanımının aşamalı olarak azaltılması açık bir dille ifade edilmiştir. En büyük emisyon üreticisi iki süper güç ABD ve Çin ortak bir açıklamayla emisyonları azaltma konusundaki çabalarını iki katına çıkaracaklarına dair söz vermiştir.
“İklim felaketinin önüne geçmede küresel bir dayanışma olarak görülen COP26 hükümetleri, taahhütlerini tamamen yerine getirse dahi dünyanın 2 C° civarında bir sıcaklık artışıyla karşı karşıya kalması beklenmektedir.”
COP26 Taraflar Konferansı ve Döngüsel Karbon Ekonomisi
Ancak COP26’da belirlenen hedeflerin ve vaat edilen sözlerin ne kadar faydalı ve adil olduğu konusu ise tartışmaya açıktır. Öncelikle hükümetlerin verdiği taahhütlerin gönüllülük esasına bağlı olması ve uygulanmadığı takdirde herhangi bir yaptırımının olmaması bir güvensizlik ve belirsizlik ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca ülkelerin gelişmişlik ve refah düzeyinin eşit olmaması; karbon salınımı oranlarının farklı olması yeşil ekonomiye ve temiz enerjiye geçişte adaletsizlik meydana getirmektedir. Gelişmiş kuzey ülkelerinin yeşil dönüşümde ve temiz enerjide ilerlemesi çok daha kolayken az gelişmiş güney ülkeleri için bu çok da kolay gözükmemektedir. COP26’nın kapanışında BM Genel Sekreteri Antonia Guterres, konferansta konuşulanların önemli adımlar olduğunu ancak kolektif siyasi iradenin bazı derin çelişkileri ortadan kaldırmak için yeterli olmadığını ifade ederek gelişmiş kuzey ülkeleri ve az gelişmiş güney ülkeleri arasındaki eşitsizliğe dikkat çekmiştir. Guterres, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere sağlaması gereken 100 milyar dolarlık iklim finansmanı hedefine ulaşılmadığını belirtmiştir. Ayrıca iklim değişikliğinin sonuçlarından en fazla etkilenecek olan gelişmekte olan ülkeler için COP26 çıktıları yetersiz görülmüştür.[3]
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine somut olarak şahit olan ve bu etkilerin gelecekteki yansımalarını da ön ören uluslararası toplum, faydaları ve sonuçları her ne kadar tartışmalı olsa da, harekete geçmiştir. İklim değişikliği felaketinin önlenmesi yönündeki bu çabalara büyük bir katkının da Müslüman ülkeler tarafından sağlanmakta olduğunu görülmektedir.
Suudi Arabistan’da bulunan Kral Abdullah Petrol Etütleri Çalışma ve Araştırma Merkezi tarafından gerçekleştirilen “döngüsel karbon ekonomisi” etrafında yapılan çalışmalar iklim değişikliğini önleme yönündeki küresel çabaya önemli bir ivme kazandıracaktır. Döngüsel karbon ekonomisi (CCE) kavramı, ülkelerin ortak iklim hedeflerine yönelik katkılarını planlamaları için bütünsel, esnek ve pragmatik bir çerçeve sağlamaktadır. Döngüsel karbon ekonomisinin temel amacı atmosferik karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarını önlemektir. Bu model, “döngüsel ekonomi” ilkeleri üzerine kuruludur ve bunları karbon emisyonlarının yönetimine uygulamaktadır. Bunun yöntemi karbonu azaltmak, hammaddeleri ve yakıtları üretmek için karbonu girdi olarak yeniden kullanmak, biyoenerjiyle doğal karbon döngüsü aracılığıyla karbonu geri dönüştürmek ve aşırı karbonu kaldırmaktır.
Döngüsel karbon ekonomisi uygulamasının karbon azaltımındaki birinci aşaması enerji verimliliğidir. Enerji verimliliği politikaları, karbon azaltımı için gerekli teknolojik imkânları ve yatırımlarıyla üretim için gerekli enerjiyi azaltmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre tek başına enerji verimliliği önlemleri, Paris Anlaşması ile belirlenen karbon azaltımı hedefinin %40’ına katkı sağlamaya yetecektir. İkinci aşama yenilenebilir enerji kapasitesini artırmaktır. Güneş enerjisi panelleri ve rüzgar enerjisi daha düşük maliyetli elektrik üretim seçenekleri arasındadır. Nükleer enerji ise, düşük karbonlu elektrik üretiminde gelişmiş ülkelerde birinci; dünyada hidroelektrikten sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Karbon azaltımındaki başka bir aşama ise karbondioksitin yeniden kullanımıdır. CO2’yi yakıtlara, kimyasallara ve yapı malzemelerine dönüştüren yeni teknolojilerin döngüsel karbon ekonomisinde önemli bir rol oynayacağı öngörülmektedir. Biyoenerjinin, fosil yakıtların yerini alabilecek bir yakıt ve bir hammadde olarak da dahil olmak üzere döngüsel karbon ekonomisi içinde çeşitli şekillerde kullanılabileceği ifade edilmektedir. Doğru yönetildiğinde biyokütle, fosil yakıtların yerini alarak CO2 seviyesini düşürebilir.
Karbon azaltımındaki bir diğer aşama da karbon depolamasıdır. Küresel Karbon Yakalama ve Depolama Enstitüsü, 19 Karbon Yakalama ve Depolama tesisinin faaliyette, üçünün yapım ve 36’sının geliştirme aşamasında olduğunu bildirmiştir. Bu tesislerin her yıl milyonlarca ton CO2 depolaması beklenmektedir. Hidrojen ise, ulaşım, endüstriyel uygulamalar ve binalar gibi karbon alternatiflerinin azaltılmasının zor olduğu sektörlerin karbondan arındırılmasını sağlamaktadır. Ayrıca yenilenebilir üretimden elde edilen enerjiyi depolamaya ve değişkenliği dengelemeye yardımcı olan çok yönlü bir yakıt olması sebebiyle karbon azaltımında önemli bir rol oynamaktadır.
Döngüsel karbon ekonomisinin son aşaması ise hükümetlerin Döngüsel Karbon Ekonomisi yaklaşımını destekleyecek politikaları etkin bir biçimde uygulamasıdır. OECD hazırlanan rapor, disiplinlerarası uzmanlar aracılığıyla Döngüsel Karbon Ekonomisinin 4R’sine (Reduce, Reuse, Recycle, Remove) odaklanarak etkin politikaları tanımlamaktadır.[4]
Ortadoğu Yeşil Girişimi (Middle East GreenInitiative) ve Temiz Enerjiye Geçiş Çalışmaları
COP26 Taraflar Konferansı’ndan birkaç gün önce Suudi Arabistan’da düzenlenen Orta Doğu Yeşil Girişimi (Middle East GreenInitiative) uluslararası iklim değişikliğini önleme çabasına Müslüman dünyadan sunulan bir diğer önemli katkıdır. İklim değişikliği konusunda türünün ilk örneği oluşturan bölgesel ittifak girişimi, ortak sorunlara çözüm üretmek amaçlı bilgi ve sermaye akışını sağlamayı; iklim diplomasisi için bir platform olmayı amaçlamaktadır. Riyad’da düzenlenen Orta Doğu Yeşil Girişimi Zirvesi’ne Katar, Pakistan, Tunus, Libya, Fas, Ürdün, Yunanistan liderleri ve ABD İklim Özel Temsilcisi John Kerry katılım sağlamıştır. Girişim için 10,4 milyar dolar bütçe ayrılmış, bölgeye 50 milyar ağaç dikilmesi ve karbon emisyonu salınımının %10’dan fazla azaltılması planlanmıştır.[5] Zirvenin katılımcılarından Pakistan iklim değişikliğine karşı en savunmasız 10 ülkeden biridir. Son on yılda Pakistan, 3,8 milyar doları aşan ekonomik kayba sebep olacak 152 aşırı hava olayıyla karşı karşıya kalmıştır. Zirvede John Kerry ile görüşme yapan Pakistan Başbakanı İmran Khan, iklim konusunda iş birliği konusunda için anlaşmaya varmıştır. Temiz enerjiye geçiş konusunda somut adımlar atan Pakistan şimdiden 2400 megavat kömürü rafa kaldırarak yerine 3700 megavat hidroelektrik ikame etmiştir. Ayrıca 10 Milyon Ağaç Tusunami Projesi kapsamında 2,5 milyon ağaç dikilmiştir.[6]
Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi de fosil yakıt tüketiminin yerini alabilecek yenilenebilir enerji üretiminde büyük bir potansiyele sahiptir. ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ne göre, güneş radyasyonu bölgede çok yüksek bir seviyededir. Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş enerji maliyetine düşürürken emisyonların azaltılmasına da büyük katkı sağlayacaktır. Bölgedeki Birleşik Arap Emirlikleri ve Fas gibi ülkeler yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş için büyük yatırımlar yapmaktadır. BAE, 2030 yılına kadar elektrik enerjisi üretim kaynağının %30’unun temiz enerji olmasını hedeflerken; Fas enerji üretim kapasitesinin %52’sinin yenilenebilir kaynaklarla desteklenmesini hedeflemektedir. Ayrıca Fas, Sahra çölünde dünyanın en büyük güneş enerjisi üretimi yapacak santralin inşasını başlatmıştır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin yenilenebilir enerji kapasite kurulumu dünyanın gerisinde kalsa da; 2019’da toplam kapasite artışına Orta Doğu’nun net katkısı %26’dır. Ancak, siyasi olarak kırılgan olan ve iklim değişikliğinin çölleşme, aşırı sıcak hava dalgaları gibi sonuçlarının beraberinde getirdiği birçok problemle mücadele eden bölgenin enerji sistemindeki dönüşüm için büyük yatırımlara ihtiyacı vardır. Bunun için yabancı ve özel sektörün desteğiyle oluşan iklim finansmanı, iklim dostu yatırımın temel gerekliliğidir.[7] 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini karbondan arındırılmasına yardımcı olmak için yılda 100 milyar ABD doları sağlama vaadiyle oluşan Yeşil İklim Fonu Glasgow’daki COP26 zirvesinde yeniden gündeme alınmıştır. 100 milyar dolar hedefine bu zamana kadar tam olarak ulaşılamamıştır. Ancak iklim değişikliğinin etkileri hem fakir ve zengin hem sıcak ve soğuk ülkelerin ekonomisini olumsuz yönde etkileyerek ülkelerin temiz enerjiye geçiş için ayıracakları finansmanı zor ve pahalı getirecektir. Küresel çapta harekete geçirilen bir iklim finansmanı hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için bir kazan-kazan durumu olacaktır.
İklim değişikliğinin tarihçesine baktığımızda Stockholm Konferansı’nda oluşturulan Birleşmiş Milletler Çevresel Programı’ndan; yirmi yıl sonra Rio Konferansı’nda imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne uzanan, Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması ve bu yıl düzenlenen COP26 Taraflar Konferansı’na kadar pek çok adım atılmış ve girişimlerde bulunulmuştur. Günümüzde aynı şekilde bu çabaların artarak devam ettiği görülmektedir. Ancak bu çabalar politik zeminde her zaman karşılık bulamamaktadır. Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki eşitsizlik durumu yeşil ekonomiye ve temiz enerjiye geçişteki en büyük engellerden biridir. Gelişmiş ülkeler temiz enerjiye geçiş için gerekli bilgi ve teknolojiye büyük yatırımlar yaparak süreci hızlandırırken; az gelişmiş ülkelerin bu ivmeyi yakalayamayacak olması var olan eşitsizliğin artmasına neden olabilir. Bu durum önümüzdeki yıllarda “yeşil ekonomi” ve “kahverengi ekonomi” şeklinde, sürdürülebilir enerji kaynaklarını kullananlarla hâlen fosil yakıtlar kullanan ekonomiler arasında bir adaletsizliğe sebep olabilir.[8] Ayrıca küresel güçlerin yeşil ekonomiye ve temiz enerjiye geçiş programındaki zamansal ve niteliksel farklılar ve bunların devletlerin siyasi çıkarlarına göre şekil alması bir diğer problemdir. Bu durum küresel akılla alınan hedefleri için kaygan bir zemin oluşturmakta ve iklim konusundaki çabaları güvencesiz kılmaktadır.
Sonuç
İklim değişikliğine yol açana sorunlarda her ülkenin paydası eşit olmadığı gibi bu sorunun olumsuz sonuçlarından etkilenme oranı da eşit değildir ve eşit olmayacaktır. Hâlihazırda kırılgan bir siyasi ve ekonomik yapıya sahip olan; yoksullukla mücadele eden ülkeler iklim değişikliği kaynaklı sorunlarla baş etmede gelişmiş ülkeler kadar şanslı olmayacaktır. Sebepleri ve sonuçlarıyla küresel çapta bir adaletsizlik doğuran iklim krizi için atılacak adımlar da eşit ve adil olmalıdır. Bunun için halihazırda devletler tarafından geliştirilen uluslararası iş birlikleri proaktif bir şekilde devam ettirilmelidir. İklim politikaları devletin güç ve çıkar ilişkilerine göre değil; küresel çaptaki sorumluluklarına göre şekillenmelidir. Uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesi devletlerin iklim krizi konusunda üzerine düşen vazifeleri yerine getirme konusundaki çabasını artırmalıdır.
Kaynakça:
- [1] “EmissionsGap Report 2021” (UNEP, UNEP DTU Partnership, 26 Ekim 2021), https://www.unep.org/resources/emissions-gap-report-2021.
- [2] “Updatedclimatecommitmentsahead of COP26 summitfall far short, but net-zeropledgesprovidehope”, UN Environment Programme, 26 Ekim 2021, https://www.unep.org/news-and-stories/press-release/updated-climate-commitments-ahead-cop26-summit-fall-far-short-net.
- [3] “COP 26: Theclimateconferencethatfailedthe South”, reliefweb, 18 Kasım 2021, https://reliefweb.int/report/world/cop-26-climate-conference-failed-south.
- [4] “Guide totheCircularCarbonEconomy”, CCE, erişim 23 Aralık 2021, https://www.cceguide.org/guide/.
- [5] “Suudi Arabistan’da `Yeşil Orta Doğu Girişimi Zirvesi` düzenlendi”, TRT HABER, erişim 23 Aralık 2021, https://www.trthaber.com/haber/dunya/suudi-arabistanda-yesil-orta-dogu-girisimi-zirvesi-duzenlendi-620148.html; “Middle East GreenInitiative: ‘pathbreakingwork’ toprotectthe planet”, United Nations, 25 Ekim 2021, https://news.un.org/en/story/2021/10/1103992.
- [6] “PAKISTAN’S RESPONSE TO CLIMATE CHANGE ISSUES AT MIDDLE EAST GREEN INITIATIVE SUMMIT” (Instute of Strategic StudiesIslamabad, 04 Kasım 2021), https://issi.org.pk/wp-content/uploads/2021/11/IB_Khetran_Nov_4_2021.pdf.
- [7] “Energysubsidies: easypickingsforclimatepolicyorpoliticalbombshell?”, The Forum ERF Policy Portal, 02 Kasım 2021, https://theforum.erf.org.eg/2021/10/31/energy-subsidies-easy-pickings-climate-policy-political-bombshell/.
- [8] Tarık Oğuzlu, “Küresel sorunlara küresel bakamamak: İş birliği neden kolay değil?”, Anadolu Ajansı, 26 Kasım 2021, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/kuresel-sorunlara-kuresel-bakamamak-is-birligi-neden-kolay-degil/2431420.