ABD’nin Yükselen Gümrük Duvarları ve Yaklaşan Kusursuz Fırtına - İLKE Analiz

ABD’nin Yükselen Gümrük Duvarları ve Yaklaşan Kusursuz Fırtına

Yunus Emre Aydınbaş

Vergiler ve kamu harcamaları gelirin yeniden dağıtılmasında etkin araçlardır. Benzer bir şekilde gümrük vergileri/duvarları da küresel gelirin yeniden dağıtılmasında önemli politik mekanizmalardır. Gümrük duvarları, uluslararası ticaretin akışına yön vererek küresel gelirin yeniden dağıtılmasında kullanılan oldukça etkili bir seçenektir. Ulusal vergi sistemleri ülkelerin kendi iç meselesi olarak görülürken gümrük vergileri ise uluslararası ekonomik, siyasi ve askeri krizlere neden olabilecek niteliktedir. Bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tasarlanan yeni dünyanın temelini oluşturan, uluslararası dengeleri tesis etmeyi amaçlayan ve böylece İkinci Dünya Savaşının son bulmasını teşvik eden iki önemli hadise vardır.

Birinci hadise, 1944 yılında imzalanan Bretton Woods Anlaşmasıdır. Bu anlaşma sonucunda 44 ülke yeni bir küresel para sistemine geçerek, ABD dolarını ($) referans para birimi olarak kabul etmiştir. Buna göre her ulusun para birimi ABD dolarına, 1 ONS altına da 35$’a endekslenmiş, ABD dolaşımdaki her bir dolar karşılığında fiziki altın rezervi bulunduracağını garanti etmiştir. Bu sistemin öncelikli amacı 1929 Büyük Buhran’ın ateşine benzin döken rekabetçi kur devalüasyonlarının tekrarlanmasını önlemekti, zira “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” serbestliği tüm dünyayı etkileyen büyük bir ekonomik resesyona neden olmuştu. Döviz kurlarının istikrarını sağlayarak, ülkelerin kendi para birimlerinde rekabetçi devalüasyonlar yaparak uluslararası ticarette haksız rekabet gücü elde etmeleri böylece engellenecekti. Bu istem 1971 yılında ABD Başkanı Richard Nixon’ın dolarların artık altın karşılığının olmayacağını açıklamasıyla sona ermiştir. Nixon şoku olarak isimlendirilen bu olayın derin ve uzun süreli sonuçları küresel ekonomiyi mali spekülasyonlara açık hale getirmiştir. Bu şok, günümüzde dahi devam eden ulusal para birimlerinin istikrarsızlığının da başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu anlaşmadan günümüze kalan en önemli kurum IMF’dir.

İkinci önemli hadise ise Bretton Woods anlaşmasını tamamlayıcı nitelikte olan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) 1947 yılında imzalanması oldu. Bu anlaşmayla da korumacı yüksek gümrük duvarlarının yıkılması, ticari ve iktisadi ilişkilerin serbestleştirilerek artırılması amaçlanmıştır. Bu anlaşma varlığını 1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) bırakmıştır.

Bugün ABD’nin yaptığını, ana akslarından biri olan serbest ticaret üzerinden küreselleşmeyi yavaşlatarak, küresel gelirin ABD lehine yeniden dağıtılması üzerine tasarlanan bir politika deneyi olarak okumak mümkün. Zira ABD’nin dış ticaret açığı ve borç yükü tarihinin en yüksek seviyesinde. ABD başkanının söylemlerinde kullandığı üslup ve sloganların satır arasında ABD neo-milliyetçiliğinin fark edilmesi hiç de zor değil. Tarihi tecrübeden hareketle ifade edilmeli ki bu türden dışlayıcı söylem ve politikalar bir toplumun çözülme dönemlerinde daha belirgin hale gelmektedir. Bu sürecin ABD lehine sonuçlanacağını söylemek oldukça güç ancak görünen o ki küresel ekonomi bir mükemmel fırtınayla karşı karşıya. Dünya, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki tüm ekonomik krizleri serbestleşerek, duvarları kaldırarak aşmayı denedi, aksi uygulamalar krizleri derinleştirdi. Bu yöntem küreselleşmenin hızlanmasına ve kapitalizmin de hızla yayılmasına neden oldu. Yaklaşan mükemmel fırtınanın, kapitalizm virüsünün bir bedeni -ABD- terk ederek bir diğer bedene -Çin- yerleşmesine mâni olamayacağı da açık. Yaklaşan fırtınanın müsebbibi olan iki ülke, ABD ve Çin, küresel ekonominin yaklaşık %40’ını oluşturuyorlar. Bu fay hattında meydana gelecek sarsıntılar, küresel ticaret hacminin azalması beraberinde üretim seviyesinin düşmesine ve istihdamın azalmasına neden olacaktır. İşsizliğin artması gelirlerin azalmasına ve ulusal ekonomilerde milli gelir seviyelerinde çekilmelere neden olabilecek bir ekonomik görünüm dünyayı beklemekte. Bu senaryo nedeniyle enerji talebinin azalacağı beklentisi Brent Petrolün varil fiyatını dramatik bir şekilde 75$ seviyesinden 63$’ye çekilmesine neden oldu. Londra merkezli enerji enformasyon şirketi Energy Intelligence Group’un Petrol Piyasaları Ekonomisti Julien Mathonniere petrol fiyatlarının uzun süre 80$ seviyesine dönmeyeceğini tahmin ediyor.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), küresel ticaret hacmindeki düşüşün başta kırılgan ekonomilerin büyüme, yatırım ve kalkınmalarını olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulundu. Yavaşlayan ticaret, Türkiye gibi yüksek cari açığı olan ve bu nedenle dövize ihtiyaç duyan ülkeler için oldukça sarsıcı olabilir. Dış ticaretle döviz kazanamayan ülkeler için döviz açıklarını kapatmak için ellerindeki tek imkân Carry Trade yatırımcılarına yüksek faiz vererek ülkeye sıcak para çekmek. Bu yola başvuran ülkelerin akıbeti ise yoksullaşmak olacaktır. Bu noktada yerli ve milli üretim, ithal ikameci politikalar hayati önemi haizdir.

Türkiye’yi Neler Bekliyor?

Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının ortalama %60’ı iç talep kaynaklı, toplam mal ve hizmet ihracatının payı yıldan yıla değişiklik göstermekle birlikte ortalama %32 civarında. Bu ihracatın da yaklaşık %80’i yakın komşu ve dost ülkelere gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin bugün 54 ülkeyle serbest ticaret anlaşması bulunuyor.

Küresel ekonomik durgunluklarda ulusal ekonomileri etkileyen önemli bir diğer husus ise borç yüküdür. Bugün küresel borç/milli gelir oranı %350 civarında. Yanlış okumadınız, tüm dünya kocaman bir borç çuvalı üzerinde dönüyor. Dünya insanları olarak hiçbir şey tüketmeden aynı seviyede üretmeye devam etmemiz durumunda tüm borcu ödememiz 3,5 yıl alıyor. Bir diğer ifadeyle dünya ahalisi olarak 3,5 yıl önceden tüketiyoruz. Bu borç yükünü sebebi olan başlıca üç toplum ise ABD, Çin ve Japonya’dır. Türkiye’nin durumu ise nispeten çok daha iyi, hanehalkı, şirketlerin, finans sektörünün ve devletin yani ekonomideki tüm kesimlerin toplam borcunun milli gelire oranı %93 civarında.

Türkiye ekonomisi nispeten bu fırtınada korunaklı bir yerde duruyor. Ancak küresel bir durgunluktan etkilenmeyeceğimizi söylemek fazlaca iyimser bir yaklaşım olur. Ülke ekonomisi bu fırtınadan sağlam çıkacaktır ama bireyler ve şirketler için aynı şeyi söylemek biraz daha zor.

Bireyler ve şirketler için zor günler geride kaldı, daha zor günler bizi bekliyor. Üretmediğimizi tüketmemeliyiz, tüketiciler olarak ithal ürünlerimizi daha özenli ve daha uzun süre kullanmanın yollarını aramalı, mümkünse ithal ürünlerin sıfırını almamalıyız. Dışa bağımlı olduğumuz enerji başta olmak üzere tüm kalemlerde tasarruflu olmalıyız. Borçluluk oranlarımızı düşürmeli, zorunda olmadıkça borçlanarak ithal mal ve hizmetler satın almamalıyız.

Ülkeler seviyesinde ise yaklaşan küresel fırtınaya hazırlıklı olmak gerekiyor. Umarım dünyanın geri kalanı bu krizi fırsata çevirebilir. Yeni bölgesel ticari birlikteliklere, ABD dolarına alternatif olarak yerel para birimleriyle yapılacak ticaretlere, Çin’e alternatif yeni tedarik zincirlerine dünyanın ihtiyacı var. Bölgesel gerilimler, askerî hareketlilikler, Gazze’deki soykırım karşısında Müslüman toplumların tepkisizliği de denkleme dâhil edildiğinde manzara maalesef hiç iç açıcı değil.

ABD Neyi Amaçlıyor?

Tarifelerin arkasındaki isim olarak anılan Beyaz Saray Ticaret Danışmanı Peter Navarro’nun kamuoyuna verdiği demeçler toparlandığında ortaya çıkan manzarayı özetlemeye çalışacağım. Trump, başkanlığının ilk döneminde ABD dışında ve özellikle Çin’de üretim yapan şirketleri ABD’de üretim yapmaya davet etmişti. Açıklanan gümrük tarifeleri, yapılan bu nazik davetin artık somut bir yaptırıma dönüşmesi olarak yorumlanabilir. Zira Trump, Çin’de üretim yapan şirketlerin büyük çoğunluğunun ABD şirketi olduğunu düşünüyor. Böylece ABD dışında üretim yapan ama mallarını yine ABD’ye satan bu ABD şirketlerini tekrar yuvalarına dönmeye ikna edebileceğini düşünüyor. Bu ikna çabasının ardındaki bir diğer motivasyon da ABD’nin gerçekte bir şey üretmeyen bir montaj ekonomisine dönüştüğüne dair tespitler. Beyaz saray yönetimi bu durumu bir milli güvenlik sorunu olarak algılıyor.

Artan gümrük tarifeleri, ABD iç piyasasındaki ithal ürünlerin fiyatlarında büyük artışlar meydana getireceği aşikâr. Bu durumun neden olacağı enflasyonist baskının KDV ve kurumlar vergisi gibi iç vergi oranlarının düşürülerek massedileceği ifade edilse de bu planın çalışması çok olanaklı görünmüyor. Trump vatandaşların, yüksek gümrük tarifelerinin neden olacağı vergi maliyetinden kaçınmak için yerli ürünlere yöneleceğini umuyor. ABD yönetimi diğer yandan iç vergilerin indirilmesiyle ortaya çıkacak federal kamu gelir açığını da yine gümrük vergilerinden elde edilecek gelirle kapatmayı düşünüyor. Bu kadarla da yetinmiyorlar, gümrük vergilerindeki artış nedeniyle ortaya çıkacak ekonomik durgunluğun olumsuz etkilerini en aza indirmek için uygulanacak sübvansiyonların maliyetinin de yine gümrük vergilerinden elde edilecek gelirle karşılanacağını iddia ediyorlar. Bu manzara muhataplarını, ABD yönetiminin gerçekten ne yaptığını bilip bilmediği konusunda şüpheye düşürüyor.

ABD yılda 1.2 trilyon $ cari açık veriyor, bu açığın sürdürülemez olduğu aşikâr. ABD yönetimi bu konuda elbette tedbirler almalı ancak istediği noktaya ulaşmanın aşamalı ve dünya ekonomisi daha az etkileyecek bir yolunu da bulabilirdi. Mevcut politikanın, dünya küresel gelirini tehditkâr bir biçimde ABD lehine yeniden yapılandırma hedefi taşıdığı açıkça okunabiliyor.

ABD, yüksek gümrük tarifesi uyguladığı ülkelerle anlaşmaya açık olduğunu söylüyor ancak pazarlığın gümrük duvarlarının ABD malları lehine indirilmesiyle sınırlı olmadığını, iç vergilerin de ABD malları lehine düzenlenmesi gerektiğini ima ediyor. Bu ima, bir ülke ABD malları için sıfır gümrük vergisi teklif etse bile bunun bir şey ifade etmeyeceğini, örneğin KDV’nin de ABD malları lehine düzenlemesi gerektiğini ifade ediyor. Bu noktada hayatımıza vergi diplomasisi olarak isimlendirdiğim yeni bir süreç giriyor. Vergilemenin, bir devletin en temel egemenlik hakkı ve bağımsızlığının şiarı olduğunu unutmamak gerekir. Bu konu uluslar ve uluslararası seviyede birçok yeni tartışmanın kapısını aralayacak gibi duruyor.

0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap