Dijital Bağımlılıkta Önlemler: Öğrencilere Sosyal Medya Kısıtlaması - İLKE Analiz

Dijital Bağımlılıkta Önlemler: Öğrencilere Sosyal Medya Kısıtlaması

Binnur Yeter

Geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, dijital bağımlılıkla mücadele kapsamında 13 yaş altına kısıtlama, 13-16 yaş arasındaki çocuklara ise ebeveyn onayı şartı getirecek bir düzenleme üzerinde çalıştıklarını duyurdu. Bakanlık olarak temel amaçlarının, çocuklara daha güvenli bir dijital dünya sunmak olduğunu vurguladı. Karar, dijital bağımlılıkla mücadelede umut veren bir adım olarak değerlendirilse de çeşitli soruları da beraberinde getirmektedir. Bu yazıda, dijital dünyanın çocukların hayatındaki yeri ve etkileri ele alınacak, ayrıca bu düzenlemenin çocukların günlük hayatına nasıl uygulanabileceği tartışılacaktır.

Dijital bağımlılık, insanların telefon, bilgisayar ve internet gibi dijital cihazları kontrolsüz bir şekilde kullanmasıyla ortaya çıkan bir sorundur. Bu durum, günlük yaşamı, iş veya okul başarısını ve hatta fiziksel ve ruhsal sağlığı olumsuz etkileyebilir. Tıpkı diğer bağımlılıklarda olduğu gibi, dijital bağımlılık da kişinin hayatında dengesizliklere yol açabilir; ekranlardan uzak kaldığında kaygı, huzursuzluk ve yoksunluk hissi yaşamasına neden olabilir.

Teknoloji artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Eğitimde, okullarda, sınava hazırlanma süreçlerinde dijital araçların kullanımı gittikçe yaygınlaşıyor.  Eğitimde dijital bağımlılık, özellikle çocuklar ve gençler için giderek daha büyük bir sorun haline geliyor. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), dijital bağımlılığı bir tür “davranışsal bağımlılık” olarak değerlendiriyor. Kısacası, ekranlara ne kadar bağımlı olduğumuz artık bilim dünyasının da yakından incelediği ciddi bir konu. Ayrıca, yetkili kurum ve kuruluşlar bu durumu yakından inceleyerek çeşitli müdahaleler planlamaktadır. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü, 2018 yılında ICD-11’e (Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırması, 11. Revizyon) “Gaming Disorder” yani oyun oynama rahatsızlığı adında bir bölüm açmıştır. Bu konuda da kılavuzlar yayınlamıştır.

Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), dijital platformlar konusunda toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla çeşitli projeler hayata geçirmiştir. Bu kapsamda, ülke genelindeki okullarda öğretmenler, okul yöneticileri ve velilere yönelik bilinçlendirme eğitimleri düzenlenmiştir. Aynı zamanda Yeşilay’ın danışmanlık merkezi olan YEDAM 12 yaş üstüne dijital bağımlılık konusunda ücretsiz destek hizmeti sunmaktadır.

Dijital bağımlılık, bireylerin interneti, akıllı telefonları, sosyal medyayı ve diğer dijital teknolojileri aşırı ve kontrolsüz bir şekilde kullanmalarını içeren geniş bir kavramdır. Bu bağımlılık, farklı türlerde ortaya çıkabilir ve çeşitli alanları kapsar. Sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı ve akıllı telefon bağımlılığı, dijital bağımlılığın en yaygın türleri arasında yer almaktadır. Terimleri kısaca açıklamak gerekirse; sosyal medya bağımlılığı bireyin sosyal medyada aşırı zaman geçirmesi ve bu platformları temel sosyal etkileşim aracı haline getirmesidir. Dijital oyun bağımlılığı, kişinin aşırı oyun oynayarak günlük işleyişini aksatmasıdır. Akıllı telefon bağımlılığı ise telefondan uzak kaldığında huzursuz hissetme ve sürekli bildirimleri kontrol etme ihtiyacı duyma durumudur.

Türkiye’de dijital bağımlılıkla mücadele kapsamında kısıtlamalar henüz hazırlık aşamasındayken, birçok ülke çeşitli düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Örneğin, Çin 18 yaş altı çocukların çevrimiçi oyun sürelerini sınırlandırırken, Avrupa Birliği 16 yaş altı bireyler için sosyal medya kullanımını ebeveyn iznine bağlamaktadır. Türkiye’de de benzer bir düzenlemenin gündeme gelmesi, çocukları zararlı içeriklerden koruma noktasında önemli bir adım olabilir. Ancak, bu tür kısıtlamaların nasıl yapılacağı, hangi adımların izleneceği, düzenlemenin etkili olup olmayacağını belirleyecektir. Getirilmesi planlanan kısıtlamanın olumlu yönleri olduğu bir gerçek; fakat bu süreçte yeni neslin yasakları aşma konusundaki becerisi dikkate alınmalıdır. Örneğin, Norveç’te sosyal medyada yaş sınırı 13 olarak belirlenmesine rağmen, bu yaşın altındaki çocukların da platformlarda aktif olduğu tespit edilmiştir. Yaş doğrulama sistemleri, ebeveyn onayı gibi sıkı denetim mekanizmaları oluşturulmadığı sürece Türkiye’de planlanan bu düzenlemelerin yalnızca kağıt üzerinde kalma ihtimali oldukça yüksektir.

Dijital bağımlılıkla mücadelede hangi alanlara müdahale edileceği ve hangi platformlarda düzenlemeye gidileceği kritik bir konudur. Örneğin, YouTube gibi video izleme platformları, yeni nesil öğrenciler için yalnızca bir eğlence aracı olmanın ötesinde, eksik konuları tamamlamaya ve ders çalışmaya yönelik güçlü bir kaynak haline gelmiş durumda. Doğru kullanıldığında adeta ücretsiz bir dershane işlevi görebilen bu tür platformlara getirilecek kısıtlamalar, eğitim üzerindeki etkileri açısından dikkatle değerlendirilmelidir. YouTube platformunda yüzlerce ders kanalı ve binlerce ders videosu bulunmakta olup, özel ders veya dershane imkanı olmayan öğrenciler için bu platform, ders çalışma rutinlerinin bir parçası olmaktadır. Örneğin, yeni bir düzenleme 13 yaş altına kısıtlama getirdiğinde, ortaokul öğrencileri YouTube’un sunduğu eğitici içeriklerden de mahrum kalabilir. Bu nedenle, dijital platformlara yönelik düzenlemeler yapılırken yalnızca riskler değil, bu mecraların sunduğu fırsatlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Eğitici içeriklere erişimi tamamen kısıtlamak yerine, ebeveyn kontrolü ve bilinçli kullanımın teşvik edilmesi ve içerik filtreleme gibi çözümler üzerinde durulmalıdır. Aksi takdirde, dijital bağımlılıkla mücadele edilirken, dezavantajlı konumda bulunan öğrenciler için önemli bir eğitim kaynağının da erişilemez hale gelmesi gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaşabiliriz.

Dijital bağımlılıkla mücadelede yaş ve cinsiyet gruplarına özgü farklılıkları göz önünde bulundurmak büyük önem taşımaktadır. Örneğin, sosyal medya bağımlılığı özellikle lise ve ortaokul çağındaki kız öğrenciler için daha büyük bir risk oluştururken, erkek öğrenciler arasında dijital oyun bağımlılığı daha yaygın bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, yalnızca sosyal medya platformlarına yönelik kısıtlamalar getirilmesi, bağımlılıkla mücadelede cinsiyet bağlamında bir dengesizlik oluşturabilir.

Bu noktada, sadece kısıtlamalar getirmek yerine, bağımlılığın altında yatan nedenleri ele alan daha geniş kapsamlı yöntemler geliştirilmelidir. Dijital bağımlılığın yaygınlaşmasının nedenlerinden biri, özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı çocukların alternatif etkinliklere erişiminin kısıtlı olmasıdır. Hobi edinme, açık alanlarda vakit geçirme ve sosyal aktivitelere katılma imkânı azaldıkça, çocukların dijital dünyaya yönelmesi ve zamanla bağımlılık geliştirmesi daha olası hale gelmektedir. Bu nedenle, bağımlılıkla mücadelede yalnızca yasaklamalara odaklanmak yerine, çocuklara dijital dünyanın dışında cazip alternatifler sunacak sosyal ve kültürel politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte, doğru düzenlemelerle TikTok ve Instagram gibi platformlara belirli bir yaşın altındaki çocukların erişiminin sınırlandırılması, dijital bağımlılıkla mücadelede önemli bir adım olacaktır. Bu tür sosyal medya platformları, özellikle kimlik inşası ve onay ihtiyacının yoğun olduğu ortaokul ve lise çağındaki öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Özellikle lise çağındaki kız öğrencilerin sosyal medya kullanımının daha yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Üst üste gelen beğeniler ve artan takipçi sayıları, bu gruptaki öğrencilere kısa süreli de olsa arzulanan onayı sağlamakta ve sosyal medyaya olan bağımlılığı artırmaktadır.

Sosyal medya, benlik algısı üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra, öğrencilerin akademik süreçlerini de olumsuz etkilemektedir. Ortaokul ve lise dönemleri, öğrencilerin LGS ve YKS gibi önemli sınavlara hazırlandığı kritik süreçleri de kapsar. Bu dönemde dikkat ve odaklanma becerisi, akademik başarı açısından büyük önem taşırken, sosyal medya platformlarında saatlerce zaman geçirmek bu becerileri olumsuz etkileyebilir. Özellikle Reels ve TikTok videoları gibi kısa süreli, hızlı tüketilen içerikler, izleyiciyi sürekli olarak yeni ve daha çarpıcı uyaranlara maruz bırakarak beynin uzun süreli odaklanma yetisini zayıflatmaktadır. Günümüzde sınava hazırlanan pek çok öğrenci odaklanamamaktan, okuduğunu anlayamamaktan, çalışmasına rağmen ilerleyememekten şikayet etmektedir. Şüphe yok ki, bu durumun en önemli nedenlerinden biri dijital bağımlılıktır.

Gün boyunca maksimum 50 saniye süren, hızla değişen içeriklere maruz kalmak, öğrencilerin derinlemesine düşünme ve analiz etme becerilerini zayıflatabilir. Bu durum, LGS ve YKS gibi uzun süreli odaklanma gerektiren sınavlarda büyük bir dezavantaja dönüşebilir. Sınav süreci uzun süreli okuma, muhakeme yapma ve problem çözme becerilerini gerektirirken, kısa ve hızlı içeriklere aşırı maruz kalan öğrenciler, sorulara yoğunlaşmada zorlanmaktadırlar. Bu durum somut olarak şu şekilde örneklendirilebilir: 2024 TYT sınavında 12. sınıf öğrencilerinin, toplam 40 sorudan oluşan Türkçe net ortalaması 21’dir. TYT’de 40 soruluk Türkçe bölümünün yaklaşık 30-32 tanesi, okuduğunu anlama ve yorumlama becerilerine dayalıdır. Ancak, sürekli kısa süreli ve yüksek uyaran içeren içeriklere maruz kalan öğrenciler, bir metni dikkatlice okuyup anlamakta ve yorumlamakta güçlük çekmektedir.

Tüm bu faktörler dijital bağımlılığın çocuklar ve gelecek nesiller için ciddi bir tehdit oluşturduğunu göstermektedir. Çocukları bu olumsuz etkilerden korumak için etkili düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Belirli bir yaş grubuna yönelik kısıtlamalar, hem yerinde bir müdahale hem de ileri düzey bağımlılıkların önlenmesi açısından kritik bir adımdır.

Sonuç olarak, dijital bağımlılık, çocukların ve gençlerin bilişsel gelişimi, akademik başarısı ve psikososyal dengesi üzerinde önemli etkiler yaratan bir sorundur. Dijital platformlara yönelik getirilecek kısıtlamalar, çocukları olumsuz içeriklerden korumak adına önemli bir adım olsa da, bu düzenlemelerin eğitimsel fırsatları engellememesi ve etkili bir denetim mekanizmasıyla desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, yalnızca yasaklarla değil, bilinçli dijital kullanımın teşvik edilmesi, ebeveyn rehberliğinin artırılması ve çocuklara sosyal medya dışındaki alanlarda da kendilerini geliştirme fırsatları sunulması büyük önem taşımaktadır. Dijital bağımlılıkla mücadele, kapsamlı bir yaklaşımla ele alınmalı ve çocukların hem dijital dünyada hem de gerçek hayatta dengeli bir yaşam sürebilmeleri için gerekli koşullar sağlanmalıdır.

0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap