“Profesörlere duyulan saygı yaşıyla aynı oranda artmaz” diyordu Max Weber, üniversite yıllarında annesine yazdığı bir mektubunda. Ama Weber’e duyulan saygı zamanla hep arttı. Bugün de bir çağdaşımız gibi onu okumaya devam ediyoruz.
Weber, 14 Haziran 1920’de tüm dünyayı kasıp kavuran İspanyol gribinden öldüğünde etrafındakiler muhtemelen 20. yüzyılın sosyal düşünce ve bilimini dönüştürecek ilham kaynaklarından birisinin bu dünyadan ayrıldığını düşünmüyordu. Aradan geçen zamanda Weber’in düşüncesi, kavramları ve metodolojisi keşfedilmeye ve gün geçtikçe her kesimden daha fazla insana ilham vermeye başladı. Bugün sosyolojiden hukuka, iktisattan felsefeye kadar hemen hemen her alanda Weber’in temel yaklaşımları belirleyiciliğini korumaya devam ediyor.
Weber’in eserleri uzunca bir süre Türkçeye kazandırılmadı ve temel metinleri çok sorunlu tercümeler üzerinden takip edilmek durumunda kaldı. Son yıllarda Türkiye’de tam anlamıyla bir Weber rönesansı yaşanıyor. Türk düşüncesi uzunca bir süre basma kalıp yargılar üzerinden takip ettiği bu önemli düşünürü yeniden keşfetmenin heyecanını duyuyor olsa gerek ki farklı yayınevlerinden Weber’in metinleri ardı ardına basılmaya başlandı. Çeviri ve bağlam sorunları devam etse de bu gelişmenin Weber’e yönelik ilgiyi besleyeceğinden ve sosyal bilimlerde yeni açılımlar sağlamaya vesile olacağından şüphe yok. Ancak halen Weber’in çok temel eserleri hak ettiği bir özen ve dikkatle yayımlanmadı. İlginç bir şekilde onun temel metinlerinin dışındaki eserleri yayın dünyasında daha fazla ilgi görüyor.
Bunun şüphesiz temel eserlerin boyutu ile büyük bir alakası bulunuyor. Weber’i çevirmek en az onun kadar güçlü bir kavramsal zenginliği ve duyarlılığı gerektiriyor. Bir Weber uzmanının gözetim ve denetimini gerektiren bu uğraş aynı zamanda uzun ve meşakkatli bir inşa sürecini de beraberinde getiriyor. Albaraka Yayınları buradan hareketle Weber külliyatını en son tahkikli neşirler üzerinden Almancadan tercüme etme işini üstlenerek bu anlamda büyük bir boşluğu doldurdu. Geçtiğimiz günlerde bu külliyatın ilk iki eseri olan Seçme Mektuplar okuyucu ile buluştu. Birinci kitapta iyi bir seyyah olan ve düşüncelerini seyahatte inşa eden Weber’in seyahat mektuplarından seçmeler yer alıyor. İkinci ciltte ise Weber’in bilimsel ve siyasal düşüncelerini, tartışmalarını ve akademik gündemini yansıtan mektuplar bulunuyor.
Weber ile Tanışmak İçin İyi Bir Fırsat
Weber okumaya mektuplarla başlamanın hem eğlenceli hem de doyurucu bir tarafı var. Zira Weber’in hayat hikayesini anlatan çok sayıda biyografi ve düşüncesini inceleyen monografiler kaleme alınsa da hala Weber’in hikayesinin tam olarak keşfedildiğini söylemek mümkün değil. Klasik bir 19. yüzyıl entelektüeli olarak Weber etrafı ile yoğun bir iletişim içerisinde idi. Bu iletişimin ana kaynaklarından birisi de çocukluğundan başlayarak yoğun bir şekilde yazdığı mektuplardı. Bu yazışmalarda Weber iyi bir mektup arkadaşı, fikirlerini ve gündemini çevresi ve yakınları ile paylaşmaktan imtina etmeyen açık sözlü bir entelektüel olarak karşımıza çıkıyor. Mektuplarla “Max Weber çevresi”ni tanımaya ve aralarındaki ilişkileri görmeye başlıyoruz.
Max Weber: Yaşadıklarımız hakkında enine boyuna bir yazı yazmak, boş zamanı değerlendirmenin en uygun yolu, ayrıca sana yaşadıklarımızı anlatmak, yaşananları yeniden ve daha net görebilmemi sağlıyor.
Kapsamlı eserleri Weber’in fikirlerini anlamada önemli bir araç olsa da yazışmaları onun entelektüel yolculuğuna dair bir başka değerli kaynak niteliğinde. Weber’in çeşitli entelektüeller ve tanıdıklarıyla yaptığı mektuplaşmalar, kişisel ve profesyonel hayatına eşsiz bir pencere açarak düşüncelerinin, mücadelelerinin ve sosyolojik görüşlerinin evriminin daha derinlemesine anlaşılmasını sağlıyor. Bazen bir seyahatten gözlemlerini, bazen bir hastane odasından duygularını, bazen de bir editöryal yazışmadaki eleştirilerini izleyebileceğimiz bu metinler sıra dışı bir bilim adamının entelektüel dünyasına yolculuk yapmak için eşsiz bir fırsat sunuyor.
Seyahatte iken sıklıkla annesine ve karısına hemen hemen tanık olduğu, incelediği ve analiz ettiği her durum hakkında uzun ve detaylı mektuplar yazıyordu. Weber, annesine yazdığı bir mektupta bunun sebebini şöyle açıklıyor: “yaşadıklarımız hakkında enine boyuna bir yazı yazmak, boş zamanı değerlendirmenin en uygun yolu, ayrıca sana yaşadıklarımızı anlatmak, yaşananları yeniden ve daha net görebilmemi sağlıyor.” Bu anlamda Weber’in mektupları bir bakıma kendisine yazdığını da söyleyebiliriz. Dolayısıyla onun kendisiyle ve sevdikleriyle bu hasbi sohbetleri diğer bütün düşüncelerini anlamak için de gerekli olan anahtarı içinde taşıyor.
Kişisel Dünyadan Kamusal Hayat
Weber’in yazışmaları, hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları ortaya çıkararak kişisel mücadelelerine bir bakış sağlıyor. Çocukluğunda yazdığı mektuplar büyük bir düşünürün habercisi olarak karşımıza çıkarken, geçirdiği büyük bunalım dönemindeki yazışmalarında onun depresyon ve kronik hastalıklarla mücadelesine tanıklık ediyoruz. İlerleyen yıllarda yazdığı mektuplarda Weber bir seyyah, editör ve siyasetçi olarak zengin dünyasını bizimle paylaşıyor. Ayrıca mektuplar Weber’in duygusal dünyası hakkında da şaşırtıcı detaylar içeriyor.
Weber’in mektupları kişisel hayatının bilimsel çalışmaları üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Bu kişisel anlatılar Weber’in çalışmalarına insani bir boyut kazandırarak, onun zorluklar karşısında sergilediği direnç ve kararlılığı takdir etmemizi sağlıyor. Yazışmalar, Weber’in mücadelelerine ışık tutarak, teorilerini yaşam deneyimlerinin daha geniş çerçevesi içinde bağlamsallaştırmamıza yardımcı oluyor.
Weber’in mektupları, çağdaşlarıyla canlı entelektüel alışverişlerde bulunduğunu da gösteriyor. Yazışmaları aracılığıyla, Weber’in fikirlerinin oluşumuna ve gelişimine tanık oluyoruz. Bu mektuplar onun döneminin Sombart, Lask, Lukács ve Troeltsch gibi önemli isimleri ve arkadaşlarıyla etkileşimlerini ortaya koyarken düşüncelerini şekillendiren tartışmalar hakkında fikir veriyor. Weber’in yazışmaları, kendi teorilerini geliştirip genişletirken başkalarının fikirleriyle eleştirel bir şekilde ilgilenme yeteneğini de vurguluyor. Bu yazışmalar, entelektüel sorgulamanın işbirliğine dayalı doğasını örnekliyor ve Weber’in ilmi ve entelektüel vizyonunun gelişimini izlemek için paha biçilmez bir malzeme sunuyor.
Weber’in Siyasi Konumunu Anlamak
Weber’in yazışmaları, akademik uğraşlarının ötesinde, sosyal ve siyasi yorumları için de bir platform işlevi görüyor. Ailesinden dolayı siyasal hayata çok aşina olan ve dönemin siyasileri ile sıcak mevzular hakkında hararetli yazışmalar yapan Weber mektuplarında güncel olayları, toplumsal meseleleri ve siyasi gelişmeleri sıklıkla tartışıyor. Bu mektuplarında Weber’in, siyasete zekice gözlemlerini, eleştirel analizlerini ve daha sonra etkili olacak pek çok kavramının doğuşunu müşahede ediyoruz.
Weber’in yazışmaları, onun siyasi pozisyonlarına ve yaklaşımlarına dair ilgi çekici bakış açıları sunuyor, yönetim, demokrasi ve siyasetin toplumdaki rolü hakkındaki düşüncelerine dair değerli bilgiler sağlıyor. Mektupları tutkulu bir Alman milliyetçisi olan Weber’in siyasi meselelere yoğun bir ilgi duyduğunu ve yaşadığı dönemdeki siyasi dinamikleri zekice analiz ettiğini gösteriyor. Almanya’nın geleceğinden endişe duyan bir entelektüel olarak onun ülkesinin içine düştüğü zorlukları aşmak için nasıl mücadele ettiğini mektuplardan izleyebiliyoruz. Arkadaşının savaşta ölen oğlu için başsağlığı dilemek üzere yazdığı bir mektupta savaşan birliklerin “ruhlarındaki ışıltıyı” hissettiğini belirtirken bu endişeye eşlik eden coşkuyu da görüyoruz. Sonunda hayal kırıklığına uğrayan bir siyasetçi olarak bilim adamı ve siyaset arasındaki ilişkilere dair gerçekçi yorumları bizi hem onun hayat macerasını hem de bugünün süreçlerini yeniden düşünmeye sevk ediyor.
Birinci dünya savaşından sonra Almanya’nın içine düştüğü durumda siyasete atılmayı bir vazife olarak görmekteydi. Ancak işler onun beklediği gibi gitmedi ve Weber siyasi sahadaki kaypaklığı bizzat tecrübe etti. Onu başkan adayı olarak ortaya atanlar bir anda arkasından çekildiler ve bu durumda Weber kendisini siyasi pazarlıkların ortasında buldu. En sonunda büyük önem atfettiği Alman Demokrat Partisi’nden ayrılırken Parti Başkanı Carl Petersen’e “Bir siyasetçi, uzlaşmalara varmalı; ancak ben, meslek olarak bilim adamıyım” diye yazarak siyasetten çekildi. Bu çekiliş onun uzlaşmaya değer vermediğini göstermez ama ilkesiz bir siyasi pazarlığın siyasetin kendi biçtiği anlamına uygun olmadığını düşündüğünü görüyoruz. Ulusun kendi mesleği olarak tasvir ettiği “bilimsel çalışma ve öğretime” ihtiyacı olmadığını hayal kırıklığı ile not ediyordu.
Weber’in mektupları bize rasyonalite, etik ve güç kullanımının önemine olan inancını yansıtan karmaşık ve incelikli bir siyaset anlayışını gösteriyor. Weber, yalnızca duygular ya da ideoloji tarafından yönlendirilen siyasi hareketleri eleştiriyor, yönetime pratik ve mantıklı yaklaşımların gerekliliğini vurguluyor. Weber’in yazışmaları, istikrarlı ve etkili bir siyasi sistemin geliştirilmesi ve sürdürülmesi konusundaki derin endişesinin de altını çiziyor.
Ayrıca Weber’in yazışmaları, siyaset ve değerler arasındaki ilişkiye dair düşünceleri hakkında da fikir veriyor. Weber, bizzat kendi siyasi tecrübesinden hareketle değerlerin, etiğin ve inançların siyasi süreçler ve sonuçlar üzerindeki etkisini yaratıcı bir şekilde sorguluyor. Bilim insanları için her zaman zorlu bir süreci ihtiva eden bu sorgulamanın bize öğreteceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Weber’in yazışmaları, zamanının siyasi fikirleri ve olaylarıyla ilgilenen, genellikle hakim kavramlara meydan okuyan ve nüanslı bakış açıları öneren eleştirel ve bağımsız bir düşünürü bize tanıtıyor.
Weber’in Mirasını Yazışmalardan Takip Etmek
Weber’in yazışmaları, sosyolojik düşüncesinin ve içinde yaşadığı sosyo-politik ortamın karmaşıklığını çözmede büyük bir değere sahip. Kişisel mektuplarına erişim sağlayarak, onun teorilerinin ardındaki bağlam ve motivasyonlar hakkında daha derin bir takdir kazanıyoruz. Yazışmalar Weber’i insanileştirerek onunla bir kişi ve bir entelektüel olarak bağlantı kurmamızı sağlıyor ve katkılarını daha incelikli bir şekilde anlamamızı teşvik ediyor. Dahası, mektuplar günümüzdeki akademisyenlere ve araştırmacılara ilham vererek onları Weber’in fikirleriyle ilgilenmeye ve kalıcı mirasını geliştirmeye teşvik ediyor.
Weber’in yazışmaları, sosyolojinin bu öncü isminin zihnini anlamak için eşsiz ve paha biçilmez bir kaynak sunuyor. Mektupları aracılığıyla Weber’in kişisel mücadelelerine dair içgörüler ediniyor, entelektüel alışverişlerine tanık oluyor, metodolojik tartışmalarını ortaya çıkarıyor ve sosyal ve siyasi yorumlarını anlamlandırıyoruz. Mektuplaşmalar Weber’in sosyolojik teorileri, bu teorilerin gelişimi ve süregelen geçerlilikleri hakkındaki anlayışımızı zenginleştiriyor. Weber’in yazışmaları, yayınlanmış eserlerinin ötesine geçerek, onun entelektüel yolculuğunun derinliklerine inmemizi sağlıyor ve kişisel hayatı ile sosyolojik düşüncesi arasındaki karmaşık etkileşimi ortaya koyuyor. Bu mektuplar Weber’i sadece akademik bir figür olarak görmenin ötesinde zamanının zorluklarıyla mücadele eden karmaşık bir birey olarak görmeye davet ediyor.
Marianne Weber, Max Weber’in “hiçbir yerde üç günden fazla duramadığını” not ederken onun dünyaya sığmadığını belirtir. Gerçekten de Weber’in gittiği her yerde olabildiğince fazla insanla konuşma, tanışma, anlama ve anlatma çabası bize onun zengin külliyatının oluşma zemini hakkında çok şey söylüyor. Onun bu zengin gözlemlerini içeren yazışmalarını okuyarak, yalnızca çalışmaları hakkındaki bilgimizi artırmakla kalmıyor, aynı zamanda hayatı boyunca savunduğu eleştirel sorgulama ruhunu da müşahede edebiliyoruz. Bir düşünürü en yalın haliyle tanımanın en kestirme yolu olan mektupları okumak Weber’i anlamak için gerçekten iyi bir başlangıç olabilir.
***
Görsel: Max Weber ve Ernst Toller, Mayıs 1917 Lauensteiner Tagung.
Editör Notu: Dizi Editörlüğü’nü Lütfi Sunar’ın yapmış olduğu bu iki kitap Albaraka Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
- Max Weber Seyahat Mektupları (1877-1914) – Çevirmen: Şahika Akın
- Max Weber Mektuplar: Hayat, Siyaset ve Bilimi – Çevirmen: Lütfi Sunar, Ahmed Faruk Ergün