Bu analizde 6 Şubat Pazartesi 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.7; 13.24’te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde meydana gelen iki depremin etki ettiği 10 ilin yüzölçümleri, nüfusları, ticaret, sanayi, tarım, hayvancılık ve turizm gibi özellikleri belirtilerek deprem sonrası süreçteki göç hareketliliği ve ikinci mekanların ehemmiyeti üzerinde duracağım. Deprem sürecinde yükseköğretim, sivil toplum, yardımlaşma, birlik beraberlik, dezenformasyon ve benzeri olumlu yahut olumsuz unsurlar ülke gündeminde ön plana çıkmakla beraber daha önceki afetlerin sonrasında görüldüğü üzere, Türkiye genelinde bir nüfus ve göç hareketliliğinin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu konulara ilişkin olarak vaziyetin izahını mümkün mertebe güncel verilere dayanarak yapmak gerekiyor.
Depremin etki ettiği 10 il (Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay, Gaziantep, Malatya, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana), 13.421.699 kişiyi barındıran 99.362 km²’lik bir alanı kapsıyor. Bu bölge, yüzölçümü 780.043 km² olan Türkiye’nin %13’e yakın bir alanını oluşturuyor. Oldukça büyük bir alan olduğunu ayrıca şuradan da anıyoruz: Bu 10 ilin toplam yüzölçümü, Güney Kore (97.600), Azerbaycan (82.646), Avusturya (82.520), Çekya (77.198), Gürcistan (69.490), Danimarka (40.000), İsviçre (39.516) ve Hollanda (33.670) gibi ülkelerin yüzölçümlerinden daha büyük bir alana sahiptir.[1]
13 buçuk milyona yakın bölge nüfusu ise, Tunus (12.262.950), Belçika (11.592.950), Ürdün (11.148.280), Çekya (10.505.770), İsveç (10.415.810), Yunanistan (10.641.220), Portekiz (10.325.150), Azerbaycan (10.137.750), İsrail (9.364.000), Gürcistan (3.708.610), Ermenistan (2.790.970) gibi ülkelerin toplam nüfuslarından daha da fazladır.[2] 10 ilin toplam nüfusunun, bilhassa coğrafi olarak Türkiye’ye yakın olan birçok ülkenin nüfusundan çok daha fazla olması stratejik açıdan bir hayli önemlidir.
Yine bu verilere göre, Türkiye’nin genelinde kentsel alanlarda 79 milyon 613 bin 279 (%93,4); kırsal alanlarda ise 5 milyon 666 bin 274 kişi (%6,6) ikamet etmektedir. Bu 10 ilin 7’si (Adana, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya) büyükşehir belediyesi statüsündedir. 12.11.2012 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen 6360 Sayılı Kanun[3] ile Hatay, Malatya, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa illeri büyükşehir belediye olmuşlardır. Bu nedenden ötürü o tarihten itibaren bu illerde kırsal alan statüsü kaldırılmıştır. Bu değişikliğe rağmen büyükşehir olan illerde kırsal alanlardaki nüfus azalsa da batıdaki illere göre nüfusun yoğunluğu daha fazladır. Bu düzenlemeler çerçevesinde büyükşehir olmayan Adıyaman, Osmaniye ve Kilis illerindeki kent ve kır nüfus ve oranları aşağıdaki gibidir.
Bu 10 ilde sanayi, ticaret, tarım, hayvancılık, turizm ve benzeri alanlarda ciddi bir yoğunluk bulunmaktadır. Bölgeden ülke ekonomisine başta Gaziantep olmak üzere ciddi katkılar sağlanmaktadır. İhracat kaleminde sanayi, tarım, hayvancılık sektörleri ön plana çıkmaktadır. Bu bölge, 2022 yılı sonu itibariyle 1 buçuk milyar dolara yakın ihracat tutarı ile Türkiye’nin toplam ihracatının %8,5’ini oluşturmaktadır. Aynı zamanda 2021’de Türkiye’de kişi başına düşen GSYH 9.592 dolarken, bölge şehirlerindeki ortalama değer ise 5.559 dolar olmuştur. Bu anlamda Türkiye ortalamasının altında kalmakla birlikte, Gaziantep, Adana ve Hatay gibi illerin görece yüksek bir ekonomik değer ürettiği görülür.
Bu illerde tarım ve hayvancılık da yaygın bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Hem iç hem de dış pazara bu illerden tarımsal ve hayvansal ürün gönderilmektedir. Bu doğrultuda tahıl, sebze ve meyve üretimi, endüstriyel tarım ve hayvansal üretim, küçük ve büyük baş hayvancılık ve benzeri sektörler Türkiye geneline kıyasla daha fazla oranda bu illerde sürdürülmektedir. Tarımsal ve hayvansal ürüne yakın olan bölgenin kültürel ve tarihi bir arka plana sahip olması da bilhassa gastronomi turizmi için elverişli bir ortam sunmaktadır. Kültürel miras vasfına sahip birçok tarihi eserin bulunduğu bu bölge Türkiye için her yönüyle önem arz etmektedir.
Bu ve benzeri niteliklerin sürdürülebilmesi için insan unsuruna ihtiyaç vardır. Yaşanan afet sebebiyle barınma ve benzeri unsurlarda ortaya çıkan sorunların bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Deprem öncesinde olduğu üzere gündelik hayatın yoluna girebilmesi için öncelikli olarak şehirlerin imarı ve ihyası için gereklilikler yerine getirilmelidir. Yapı stokunun zemin etüdü, kalitesi gibi gerekli standartlara göre inşa edilmesi en öne çıkan hususlardan biri olmaktadır. Bu süreçte gerekli denetimler yetkililer tarafından şeffaf bir biçimde yapılmalı ve süreç kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Aynı zamanda bu bölge, içinde bulunulan küresel şartları bağlamında stratejik açıdan da Türkiye için ehemmiyet arz etmektedir. Bu minvalde bölgenin nüfusunun korunabilmesi ve ileriki yıllar için tahkim edilebilmesi sayısız sebeple Türkiye için önem arz etmektedir. Doğum ve geri dönüşler için teşvikler, sosyo-psikolojik ve manevi destekler bu anlamda sağlanmalıdır.
Büyükçe kent alanlarının yapılması ve hayatların buralarda sürdürülmesinin ne kadar insani olduğu tekrar göz önünde tutularak ikinci mekanların oluşturulabilmesi için gayret sarf edilmelidir. İkinci mekan kişilerin ve grupların olağan ikamet ettikleri konutların yanı sıra başka ilçelerde veya illerde geçici veya mevsimsel olarak da kalabilecekleri yaşam alanlarına sahip olmalarıdır. İkinci mekanlar yeri geldiğinde bağ evi, köy evi, yayla evi, şehir çeperindeki doğala yakın meskenler, yazlıklar olabilir.
Böylelikle riskli zamanlarda bir tür kaçış alanı olabilecek kırsal alanlar, tabi hayatla irtibatı mümkün kılarak insanların köklerine bağlılığı ihtimalini de canlı tutabilir. Dolayısıyla hatıra ve hafızanın arkadan gelen nesle aktarımı da mümkün olabilecektir. Bunun yanı sıra kent ve kır nüfus oranları arasında denge kurularak kırsal alanların nüfus yoğunluğu ve verimliliği de böylelikle arttırılabilir. Dolayısıyla depremden sonra yaşanması muhtemel göç hareketliliğinde kırsal alanlarda ikinci mekanları güçlendirmek yerinde olacaktır.
Türkiye bir deprem ülkesi. Erzincan depremleri, Marmara depremi, Van depremi istatistiki olarak kesin bir şekilde vakıf olunamayan bir göç hareketliliğine sebebiyet vermiştir. Bu hareketlilik bir yandan kalabalık şehirlerin daha da kalabalık hale gelmesine, diğer yandan ise afet yaşanan illerin nüfusunun azalmasına sebebiyet vermiştir. Böylelikle şehirler arasındaki nüfus orantısı dengesiz bir hal almıştır. Yaşadığımız acı deprem de büyük bir demografik etki uyandırma potansiyeline sahip olduğu için planlama ve takip gerektirmektedir.
Nüfus ve göç hareketliliği bağlamında yetkili kurumların verileri sıklıkla ve açık bir şekilde paylaşmaları, bu bölgelerde araştırmacıların daha derinlemesine araştırmalar yapmaları fiziki ve psiko-sosyal çalışmaların dışında ilerleyen süreçte ihtiyaç duyulan en önemli unsurlardan olacaktır.
***
Görsel: AFAD tarafından 7 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta kurulan çadır kentin havadan görünümü. Mehmet Ali Özcan / Anadolu Ajansı
[1] https://data.worldbank.org/indicator/AG.LND.TOTL.K2?most_recent_value_desc=false
[2] https://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.TOTL?most_recent_value_desc=false
[3] On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun.