Sivil Toplum Kuruluşları Depremin Yaralarını Sarmak için Neler Yapabilir? - İLKE Analiz

Sivil Toplum Kuruluşları Depremin Yaralarını Sarmak için Neler Yapabilir?

Nihat Erdoğmuş

6 Şubat Pazartesi sabaha karşı etkisi ve kapladığı coğrafya bakımından son yüzyılın en büyük depremi ile uyandık. Derin bir acı yaşıyoruz. Bu süreçte acıyı paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma ruhumuzun ne kadar güçlü olduğunu gördük. Her birimiz bir şeyler yapabilme, bir yerinden tutabilme çabası içinde yerimizde duramadık. Öncelikle yazıya depremde vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyerek başlamak istiyorum.

Kahramanmaraş merkezli depremde kamu ve yerel kurum ve kuruluşlar yanında STK’lar ve ülkemizin gönüllü gücü hızla harekete geçerek arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde önemli bir rol üstlendi. Deprem yaralarının sarılması için sosyal, ekonomik ve psikolojik bir seferberlik gerekiyor. Sivil Toplum Kuruluşlarımızın (STK’lar) ve gönüllü gücümüzün depremin akut evresindeki üstün gayret ve çabalarının deprem sonrası yaraların sarılmasında da devamı hayati öneme sahip. STK’lar toplumsal fayda sağlamak, toplumsal hayatı geliştirmek, toplumsal sorunlara çözüm bulmak ve bu sorunların sebeplerini ortadan kaldırmak gibi amaçlar için çalışmaktadır. İnsanlar dini, sosyal ve kişisel bir dizi motivasyonla bu kuruluşlarda görev almakta. STK’lar ve gönüllülerin bu özellikleriyle deprem sonrası süreçte oldukça etkin rol almalarını sağlamak ve buna yönelik çalışmaları hızlandırmak gerekiyor. Bu yazıda depremin akut evresi sonrası STK’ların ve gönüllülerin neler yapabileceği ele alınmaktadır.

STK’lar ve gönüllü çalışmalar hakkında sistematik ve güvenilir veri bulma ve elde etmenin dünyanın her yerinde kısıtlı olması büyük bir sorun olarak devam ediyor. Bu durum ülkemizdeki STK’lar için de fazlasıyla geçerli. Strateji ve politika geliştirmeye uygun ve acil durumlarda hızla kullanılabilecek, sistematik olarak toplanmış ve entegre veri ve veri yönetimi oldukça önemli bir ihtiyaç olarak önümüzde durmakta. Bu sorun ve limitasyonun sadece STK’larda olmadığının altını çizmekte yarar var. Genel olarak STK’lar, özelde dernek ve vakıflara ait veriler hâlâ çok yetersiz. Bu konuda ilgili kurumlar yanında, üniversitelere ve STK’ların kendilerine de büyük görevler düşmekte. Ülkemizde STK’larla ilgili mevcut verinin çok temel sayısal büyüklükleri gösterdiği, STK’ların ve gönüllülerin kapasite ve niteliğini görmek bakımından yeterli olmadığı ifade edilebilir.

STK’ların Mevcut Kapasitesi

Yazının bu bölümünde kısaca STK’ların kapasitesini özetlemekte yarar var. STK’ların yaygın sınıflandırmaya göre sayısal büyüklüğü Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Statülerine Göre Sivil Toplum Kuruluşu Sayıları

StatüSayı
Dernek121.856
Vakıf6.004
Sendika651
Oda2997
Kooperatif84.232
Toplam215.741
Kaynak: Erdoğmuş, N. ve Sayın, Z. (2022). Sivil Toplum Kuruluşlarında Kurumsal Yönetim: Temel Meseleler ve Güncel Yönelimler. Nokta Kitap, s, 11.

Yukarıda bahsettiğim niteliğe dair veri yetersizliği olmakla birlikte son dönemlerde STK’ların sayısal olarak önemli rakamlara ulaştığı görülmekte. Bu rakamlar önemli bir potansiyele işaret ediyor. Sendikalar, odalar ve kooperatifler özellikleri bakımından ayrı ele alınmayı gerektirmektedir. Dernek ve vakıf türü gönüllülük temelinde çalışan STK’ları sayısının 130 binlere yaklaştığı dikkat çekmektedir. Bunların tamamı çok güçlü ve etkin olmasa da üyeleri ve gönüllüleriyle bu STK’lar belli iyileştirme ve desteklerle deprem sonrasına yönelik önemli roller üstlenebilir. Kamu ve özel sektörün deprem sonrası çabalarına yanında STK’lar da bu süreçte önemli katkılar sunabilir.

Türkiye’de 120 binin üzerinde faal dernek bulunmaktadır. Yıllar itibariyle dernek sayılarının istikrarlı bir biçimde arttığı dikkat çekmekte.  Dernek türü bakımından mesleki ve dayanışma dernekleri, spor ve spor ile ilgili dernekler, dinî hizmetlerin gerçekleştirilmesine yönelik faaliyet gösteren dernekler ilk sıralardadır. Türkiye’de vakıf sayısı ise 6 binin üzerindedir. Vakıfların faaliyet türü bakımından yoğunluk sırası eğitim, sağlık, sosyal yardım ve sosyal hizmet vakıfları şeklindedir. Derneklerde üye sayıları, vakıflarda ise gönüllü sayıları daha yüksek. Türkiye’deki vakıf ve dernekler dikkate alındığında vakıf başına ücretli çalışan sayısı ise derneklere göre daha yüksek. Derneklere göre vakıf sayıları az olmakla birlikte vakıfların derneklere göre kurumsal kapasitelerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Derneklerde ücretli çalışanların sayısı bakımından insani yardım dernekleri en çok çalışan sayısı ile ilk sırada. İnsani yardım derneklerini sırasıyla eğitim ve araştırma dernekleri, spor ve sporla ilgili dernekler, mesleki ve dayanışma dernekleri takip ediyor.

STK’larda ücretli ve gönüllü çalışanların amaca uygun ve etkin yönetilebilmesi için bazı veri ve bilgilere ihtiyaç var. Bu bilgilerin sayılar kadar niteliği de göstermesi gerekmektedir. Bu bağlamda STK’da ücretli ve gönüllü çalışanlara yönelik insan kaynakları bilgi sistemi oluşturmak insan yönetimi için önemli bir alt yapı sağlayacak. Bu bilgiler STK’nın yaşı, büyüklüğü, kültürü ve faaliyet konusu gibi faktörlere göre kuruluşun ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenebilir. İnsan kaynakları bilgi sistemi ücretli ve gönüllü insan kaynakları bilgisinin doğru kayıt edilmesi, saklanması ve raporlanmasına yardımcı olacak. Bu bilgilerin ihtiyaç halinde diğer kurum ve STK’larla paylaşılabilmeye uygun olması sağlanmalı. Son depremde de gördüğümüz gibi sağlıklı ve entegre veri, iletişim ve koordinasyon çok önem arz ediyor. STK’larda insan kaynakları bilgi sisteminin oluşturulması, yönetimi ve saklanmasında bu konudaki kişisel verinin korunması ve diğer yasal mevzuatın gerekliliklerine uygun davranmanın gerekliğini ve zorunluluğunu vurgulamakta yarar var. Bu konuda ilgili üst otoritelerin denetim ve kontrolü de son derece önemli.

Gönüllülük ve Gönüllü Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar Geliştirmek

Dünyada da ülkemizde de gönüllülük önemli bir güç olarak katkı sunma potansiyeli taşımaktadır. Gönüllülerin etkin yönetimi bu potansiyelin daha fazla ve daha uzun toplumsal faydaya dönüşmesini sağlayacaktır. Gönüllülük; hayatı anlamlı kılan, kişinin bir amaç uğrunda çaba harcadığı, kendini bir topluluğun parçası olarak gördüğü, kendini iyi ve değerli hissettiği bir olgu. Bu psikolojik halin gönüllü motivasyonunun temeli olduğu söylenebilir. Gönüllü çalışmanın özünde diğer insanlara ve topluma fayda sağlama ve bu yolla manevi ve kişisel tatmin edinme istekleri bulunmakta. STK’larda gönüllü çalışma manevi tatmin ve yardımseverlik yanında mesleki gelişim, yeni ilgiler geliştirme, yeni çevre ve arkadaşlıklar edinme gibi katkılar da sağlamaktadır. STK’ların yeterli gönüllü bulma, gönüllülerden verimli katkı alabilme ve gönüllülerle kalıcı ilişkiler kurma konusunda zorlandıkları dikkate alındığında gönüllü yönetimi oldukça önemli bir başlık haline gelmektedir. Deprem sonrası dönemde akut dönemden farklı olarak gönüllülerin katkısının planlı ve sürekli olması gerekecek. Bu yüzden deprem sonrası süreçte STK’ların daha etkin olmasını sağlamak için gönüllülerin yönetimine ayrıca odaklanılması gerekmektedir.

STK’ların sivil niteliklerini koruyarak kamu ve özel sektör ile işbirliği içinde deprem ve afet gibi durumlarda etkin rol alma kapasitesi arttırılmalıdır. 

Sınırlı sayıda profesyonel istihdamının yapılabildiği STK’larda faaliyetler büyük çoğunlukla gönüllüler ile yürütülmektedir. STK’larda gönüllü yönetimi sürecinde profesyonel/ücretli çalışanlar ile gönüllü çalışanlar arasında koordinasyonu sağlama ve birlikte çalışmayı kolaylaştırmak gerekiyor. Gönüllülerin STK profesyonel çalışanları ve STK ile bütünleşmesi ve kalıcılığını sağlamak önem arz etmektedir. Gönüllülerin doğru yönetilmesi gönüllü katkının daha etkin ve fazla fayda oluşturmasını getirmekte. Burada dikkate almamız gereken bir diğer husus değişen gönüllülük tarzıdır. Türkiye’de uzun yıllar gönüllü çalışmalar az sayıda ancak yoğun bir şekilde zaman ve emek veren kişilerle yürümüştür. Önceki gönüllülük tarzı, dini veya politik topluluklarla sıkı ilişki, uzun dönemli, üyelik temelli ve diğerkâmlık motivasyonu öne çıkan bir niteliğe sahipti. Yeni tarz gönüllülük daha fazla proje odaklı, dijital araçları daha fazla ve etkin kullanan, katkının içeriği ve zamanı farklılaşan bir görünüm arz etmekte. Günümüzde daha çok kişinin gönüllü katkı sunma arayışı ve çabası ile birlikte bunu sağlayacak yöntem ve araçları kullanabilmek öne çıkmaktadır. Burada bir tarzın diğerinden daha iyi olduğundan çok farkları dikkate alarak gönüllülere etkin ulaşmanın ve fayda sağlamanın altı çizilmelidir. Gönüllü yönetiminde bu değişimleri de gözden kaçırmamak gerekiyor.

Deprem Sonrası Süreçte STK’ların Rolü

STK’ların sivil niteliklerini koruyarak kamu ve özel sektör ile işbirliği içinde deprem ve afet vb. durumlarda etkin rol alma kapasitesi arttırılmalıdır. STK’ların ve gönüllü çalışmaların akut dönemde olduğu gibi deprem sonrası da yaraların sarılmasında önemli bir rolü olacak. Bazı temel noktalarda yapılacak çalışmalarla bu katkının çoğaltılması ve sürekliliğinin sağlanması gerekecek. Doğal olarak depremin ilk günlerinde acil ve kısa vadede barınma ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlar öne çıktı. Bundan sonra temel ihtiyaçların daha hızlı ve organize giderilmesi yanında deprem bölgesi ve depremzedeler için psikolojik, sosyal ve ekonomik alanlarda STK’ların yapabileceği orta ve uzun vadeli katkılar bulunmakta. Bu katkıların gönüllülük ve insani hassasiyetleri koruyarak organize, sürekli, verimli, bilimsel yaklaşımları kullanarak ve veri temelli olması gerekmektedir. Bazı durumlarda iyi niyetli çabaların faydadan çok zarar doğurması da söz konusu olabilir. Değerlerimiz ve kültürümüzden kaynaklanan yardımlaşma ve yardımseverlik hassasiyetlerimizi koruyarak uzmanlık, bilgi ve tecrübeyle depremin yaralarını sarmaya yönelik çalışmalarda STK’larımız ve gönüllülerimizin dikkatli davranması önemlidir.

Deprem sonrası yaraların sarılmasında STK’ların ve gönüllülerin yapabileceği katkılara dair somut ve pratik katkıların yanında orta ve uzun vadeli konuların da incelenmesi, araştırma ve yayınların yapılması önem arz etmekte. STK’ların deprem sonrası yapacakları çalışmaların bilgi ve veri temelli olması gereğinin altını çizmek lazım. Bu husus deprem sonrası daha da önemli hale geldi.

STK’ların deprem sonrası yapacağı çalışmaları beş temel başlıkta toparlayabiliriz.

1.    STK’ların kurumsal ve insan yönetimi kapasitelerini artırmaya yönelik çalışmalar. Bu kapsamda STK’ların organizasyonel yapılanmalarında, yönetim işlevleri ve yönetim tarzlarında etkinliği arttırmaya yönelik çalışmalardan bahsedebiliriz. STK’ların güçlü ve dayanıklı yapılara sahip olması eldeki imkanları daha etkin kullanmayı getirecek.

2.    STK’lar temel faaliyet alanlarına odaklanıp, uzmanlıkları ve tecrübelerinin olduğu alanlara yoğunlaşarak etkinliklerini arttırabilir. STK’lar uzmanlık alanları dışındaki konuları bu konuda uzman diğer STK’lara yönlendirmesi ve iş birliği yapma gibi seçenekleri tercih etmesi daha uygun olacak. Böylece tekrarlayan ve herkesin odaklandığı faaliyetler yerine iş bölümü, işbirliği ve koordinasyon içinde sivil toplumun katkısı artacak.

3.    Depremin bundan sonraki aşamalarında bilgi temelli, sabırlı ve uzun süreli çalışmalar gerekiyor. Önümüzdeki günlerde STK’ların daha fazla psikolojik ve sosyal desteklere odaklanacakları dikkate alınırsa uzmanlık, bilgi ve veri temelli çalışmalarının gereği açık. Başlattıkları faaliyetlerin niteliğine uygun ve devamlılığı sağlayacak ücretli çalışan ve gönüllüleri planlamaları gerekmekte. STK’ların depremin akut döneminden farklı olarak planlı ve sürekli çalışma sistemi oluşturmaları, bu süreçteki katkısının organize ve verimli olmasını sağlamaları önem arz etmekte.

4.    Sistematik hazırlanmış, kurum içi ve kurumlar arası entegrasyona uygun  STK’larda ücretli, proje bazlı ve gönüllü çalışanların nicelik ve niteliği gösteren envanterinin oluşturulması öncelikli konular arasında. İnsan kaynağına yönelik bu verinin aynı zamanda diğer alanlarla da entegrasyonu önemli. İnsan kaynakları verisi faaliyetlerin planlaması, organizasyonu, icrası ve koordinasyonunu sağlamada ve karar verme süreçlerinde kullanılabilecek en gerekli veriden birisi.

5.    STK çalışanları ve gönüllüleri olarak arama kurtarma, ilk yardım, afet gibi alanlarda eğitimler almak ve bunları güncel tutmak gerekiyor. Bu eğitimler bireysel olarak da her birimiz için gerekli ve öncelikli hale geldi.

STK’ların uzmanlık alanlarına odaklanma, organizasyonel yapılarını ve kapasitelerini geliştirme, finansal kaynaklarını artırma ve etkin yönetme, ücretli ve gönüllü insan kaynağını yönetme gibi alanlarda gelişim ihtiyacı olduğu görülmektedir. Bu alanlarda kısıtlamalar bulunması ile birlikte, mevcut kapasitenin etkin kullanımı ve geliştirilmesi yoluyla deprem sonrası süreçte STK’lar önemli aktörler olarak görev alabilir. STK’ların ve gönüllü gücümüzün halis niyeti, hızlı hareket etme kabiliyeti ve dinamizmi önemli bir imkân doğurmaktadır. Faaliyet alanları ve uzmanlıklarına göre farklı STK’larımız farklı zamanlarda daha fazla rol üstlenerek gönüllü gücümüzü daha etkin hale getirebilir. Gönüllü gücümüzü diri tutarak, STK’larımızın çalışmalarının verimliliğini ve etkinliğini arttırıp bir bütün olarak ve hep birlikte yaralarımızı hızla saracağız.

Bir seri olarak düşünülen bu yazı dizisinde buradaki önemli hususları daha detaylı ele almaya çalışacağım.  

***

Görsel: İHH İnsani Yardım Vakfı Arama Kurtarma Ekibi, @ihhinsaniyardim

 

0 yorum

Diğer Yazılar