Erkek Çocuklar Eğitimde Neden Geri Kalıyor? - İLKE Analiz

Erkek Çocuklar Eğitimde Neden Geri Kalıyor?

Richard V. Reeves

Finlandiya hakkında ne biliyorsunuz? Dünyanın en mutlu ülkesi olduğunu mu? Doğru. Eğitim sisteminin fevkalade olduğunu mu? Yarı yarıya haklısınız. Nitekim Finlandiya eğitim sonuçları açısından uluslararası sıralamada her zaman üst sıralarda ya da üst sıralara yakın bir yerde yer alıyor ancak bunun nedeni kız öğrencilerin başarısı. OECD her üç yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin okuma, matematik ve fen becerilerini ölçen, politika yapıcıların da oldukça dikkatini çeken PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) adında bir araştırma yapıyor.

Finlandiya, eğitimde yüksek performans gösteren bir ülke olduğundan dolayı eğitimdeki cinsiyet farklılıklarını incelemek için iyi bir yer. Ancak Finli öğrenciler PISA genel performans açısından çok üst sıralarda yer alsa da, cinsiyetlerin başarısı değerlendirildiğinde arada büyük bir uçurum var. Finli kız öğrencilerin yüzde 20’si testte en yüksek okuma seviyelerinde puan alırken, bu oran erkeklerde sadece yüzde 9. En düşük okuma puanlarına sahip olanlar arasında ise cinsiyet farkı tersine dönüyor: erkeklerin yüzde 20’sine karşılık kızların yüzde 7’si. Çoğu ölçümde, Finlandiyalı kız öğrenciler fen bilimleri ve matematikte erkeklerden daha iyi performans gösteriyor.

Çoğu ölçümde, Finlandiyalı kız öğrenciler fen bilimleri ve matematikte erkeklerden daha iyi performans gösteriyor.

Bu durum, Finlandiya’nın başarısının sırrını ülkesine taşıma yollarını arayan eğitim reformcuları için birtakım sonuçlar doğurabilir ancak bu, uluslararası trendin canlı bir örneği. Dünyanın dört bir yanındaki ilk ve orta dereceli okullarda kız öğrenciler, erkek çocukları geride bırakıyor. OECD ülkelerinde okuma becerisi açısından kızlar erkeklerden yaklaşık bir yıl öndeyken, matematikte de erkeklerin avantajı giderek azalıyor. Erkek çocukların okuldaki üç temel ders olan matematik, okuma ve fen derslerinde başarısız olma olasılığı kızlara göre yüzde 50 daha fazla. Örneğin, İsveç, okullarında pojkkrisen (erkek çocuk krizi) olarak adlandırılan bu durumla boğuşmaya başlarken, Avustralya, Boys, Blokes, Books and Bytes (Çocuklar, Erkekler, Kitaplar ve Byte’lar)adında bir okuma programı geliştiriyor.

Dünyanın dört bir yanındaki ilk ve orta dereceli okullarda kız öğrenciler, erkek çocukları geride bırakıyor.

Amerika’da kızlar onlarca yıldır okulda daha güçlü olan cinsiyetti. Şimdi, özellikle okuryazarlık ve sözel beceriler açısından da öne geçiyorlar. Örneğin, kızların beş yaşında ‘okula hazır’ olma olasılığı erkeklerden yüzde 14 puan daha fazla. Erken yaşlarda ortaya çıkan bu farklılıklar, zengin ve yoksul çocuklar, siyah ve beyaz çocuklar ya da okul öncesi eğitime katılan ve katılmayan çocuklar arasındaki ‘okula hazır’ olma ihtimali arasındaki farktan çok daha büyük bir farktır.

ABD’de ise dördüncü sınıfta okuma yeterliliğinde cinsiyetler arasındaki yüzde 6 puanlık fark, sekizinci sınıfın sonunda yüzde 11 puana çıkmaktadır. Matematikte ise dördüncü sınıfta erkekler lehine olan 6 puanlık fark sekizinci sınıfta 1 puana düşmekte. Stanford’da akademisyen olan Sean Reardon, tüm ülke genelinde yapılan bir çalışmadan elde ettiği verilerle, üçüncü sınıftan sekizinci sınıfa kadar matematikte genel bir fark olmadığını, ancak İngilizce’de büyük bir fark olduğunu tespit etmiştir. Reardon’a göre, “Amerika Birleşik Devletleri’ndeki hemen hemen her okul bölgesinde, kız öğrenciler ELA [İngilizce Dil Sanatları] testlerinde erkek öğrencilerden daha iyi performans gösteriyor. Ortalama bir bölgede bu fark yaklaşık bir sınıf seviyesinin üçte ikisi kadar ve yine bu fark çoğu büyük ölçekli eğitim müdahalesinin etkisinden daha büyük.”

Kızların beş yaşında ‘okula hazır’ olma olasılığı erkeklerden yüzde 14 puan daha fazla.

Liseye gelindiğinde, kız öğrencilerin liderlik özelliğinin pekişmiş olduğunu görüyoruz. Üniversiteye devam oranlarındaki ve kariyer beklentilerindeki farklılıklar göz önüne alındığında, erkeklere göre kesinlikle daha az teşviğe sahip oldukları yarım yüzyıl önce bile, lise not ortalaması (GPA) açısından kızlar her zaman erkeklerden daha iyi durumdadır. Hatta aradaki fark son on yılda daha da açılmıştır. Şekilde görüldüğü gibi, kızlar artık lise not ortalamasına göre sıralanan ilk yüzde onluk dilimdeki liselilerin yüzde 68 gibi bir oranla üçte ikisini oluştururken, en alt basamakta oranlar tersine dönmüştür.

Amerika’da erkeklerin liseden mezun olma olasılığının kızlara göre daha düşük olduğunu öğrenmek sürpriz olmamalı. 2018’de kız öğrencilerin yüzde 88’i liseden zamanında (yani kayıt olduktan dört yıl sonra) mezun olurken, erkek öğrencilerde bu oran yüzde 82’dir. Erkek mezuniyet oranı, yoksul öğrenciler arasındaki yüzde 80’den sadece biraz daha yüksek.

Kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Grad Nation, ABD’deki genel lise mezuniyet oranını yüzde 90’a yükseltmeyi hedefliyor. Bu harika bir hedef. Kuruluş bunun ‘göçmen öğrenciler, engelli öğrenciler ve düşük gelirli öğrenciler’ arasında iyileştirmeler gerektireceğine işaret ediyor. Bu iyileşmeler gerçekleştirilecektir fakat kaçırdıkları durum şu ki sonuçta, kızlar hedeften yalnızca yüzde 2 puan aşağıdayken, erkekler hedefin yüzde 8 altında.

Erkek çocukların beyinleri, özellikle ortaöğretimin en kritik yıllarında daha yavaş gelişiyor.

Burada ne olduğunu anlamak gerçekten çok güç ve birçok muhtemel açıklaması var. Bazı akademisyenler, erkek çocukların okuldaki göreceli düşük performansını, lise sonrası eğitim beklentilerinin daha düşük olmasına bağlıyor ki bu da tam anlamıyla bir kısır döngünün tanımı. Diğerleri ise ABD’de her dört öğretmenden üçü kadın ve bu oran giderek artıyor bu sebeple kadın öğretmenlere yönelik güçlü eğilimin erkek çocukları dezavantajlı duruma düşürüyor olabileceğinden endişe ediyor. Bunlar elbette önemli ama daha büyük, daha basit bir açıklama gözümüzün önünde duruyor. Erkek çocukların beyinleri, özellikle ortaöğretimin en kritik yıllarında daha yavaş gelişiyor. Neredeyse her dört erkek çocuktan biri (yüzde 23) ‘gelişimsel engelli’ olarak kategorize edildiğinde, sorunun eğitim kurumlarından mı yoksa erkek çocukların kendisinden mi kaynaklı olup olmadığını sorgulamak doğru olacaktır.

Ergenlik, kendimizi dizginlemenin daha zor olduğu bir dönemdir. Ancak aradaki fark erkeklerde kızlara kıyasla çok daha büyüktür, çünkü erkeklerin hızlanma gücü daha fazlayken, kendini frenleme gücü daha azdır. Beynin dürtü kontrolü, planlama, gelecek yönelimi ile ilişkili olan ve bazen ‘beynin CEO’su’ olarak adlandırılan bölümleri çoğunlukla prefrontal kortekste bulunur ve bu bölüm, erkeklerde kızlara göre yaklaşık iki yıl daha geç olgunlaşır.

Örneğin beyincik, kızlarda 11 yaşında tam boyuta ulaşırken, erkeklerde 15 yaşına kadar tam boyutlara ulaşmaz. Sinirbilimci Gökçen Akyürek’e göre, diğer şeylerin yanı sıra beyincik, ‘duygusal, bilişsel ve düzenleyici kapasiteler’ üzerinde dengeleyici bir etkiye sahiptir. Bu bulgular, ergenliğin kısmen beynin dikkat ve sosyal bilişle bağlantılı bir bölümü olan hipokampus üzerindeki etkisi nedeniyle, en büyük cinsiyet farklılıklarının orta ergenlik döneminde ortaya çıktığı dikkat ve öz-düzenlemeye ilişkin araştırma kanıtlarıyla tutarlıdır. Ergenlik çağındaki pek çok erkek çocuğun duyduğu “neden kız kardeşin gibi olamıyorsun?” gibi birçok gencin duyduğu sorunun doğru cevabı: “çünkü anne, kortikal ve subkortikal gri madde için cinsel olarak dimorfik yörüngeler/yollar var” olacaktır.

Nörolojik cinsiyet farklılıklarının önemi üzerine oldukça şiddetli olabilen tartışmalar, eğitim söz konusu olduğunda yanlış bir çerçevede oluşmaktadır.

Akademik başarı için en önemli beceri ve özelliklerin gelişimindeki cinsiyet farkı, tam da öğrencilerin not ortalamaları hakkında endişelenmeleri, sınavlara hazırlanmaları ve beladan uzak durmaları gereken zamanda en geniş halini alıyor. Ulusal Bilim, Mühendislik ve Tıp Akademileri’nin yeni ergenlik biliminin önemine ilişkin 2019 tarihli bir raporunda, ‘beyin gelişimi ve ergenlik arasındaki ilişkilerde cinsiyet farklılıklarının, ergenlik dönemindeki belirgin cinsiyet eşitsizliklerinin anlaşılmasıyla ilgili olduğu’ belirtilmektedir. Ancak, özellikle ergenlik döneminde beyin gelişimindeki cinsiyet farklılıklarına ilişkin gelişmekte olan bilimin şu ana kadar politika üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır. Örneğin, Ulusal Akademiler raporunun eğitimle ilgili bölümünde, tespit edilen cinsiyet farklılıklarına ilişkin hiçbir spesifik öneri yer almamaktadır.

Nörobilim açısından bakıldığında, eğitim sistemi kasıtsız olarak kız öğrenciler lehine eğimlidir.  

Nörolojik cinsiyet farklılıklarının önemi üzerine oldukça şiddetli olabilen tartışmalar, eğitim söz konusu olduğunda yanlış bir çerçevede oluşmaktadır. Erkek ve kadın psikolojisinde ergenlik döneminin ötesine geçen biyolojik temelli bazı farklılıklar olduğu kesindir. Ancak en büyük fark, kadın ve erkek beyinlerinin nasıl geliştiği değil, ne zaman geliştiğidir. Kilit nokta, kronolojik yaş ile gelişimsel yaş arasındaki ilişkinin kızlar ve erkekler için çok farklı olmasıdır. Nörobilim açısından bakıldığında, eğitim sistemi kasıtsız olarak kız öğrenciler lehine eğimlidir.  Niyetin bu olmadığını söylemeye gerek yok. Ne de olsa eğitim sistemini yaratanlar çoğunlukla erkeklerdir; erkekleri dezavantajlı duruma düşürmek için yüzyıllık feminist bir komplo söz konusu değil. Eğitim sistemindeki toplumsal cinsiyet önyargısını, kız çocukları yükseköğrenim ya da kariyer yapmaktan caydırılıp ev içi rollere yönlendirildiğinde görmek daha zordu. Artık kadın hareketi bu fırsatları kadınlara ve kızlara açtığına göre, doğal avantajları her geçen yıl daha da belirginleşecektir.

OECD’deki her ülkede, artık lisans derecesine sahip genç kadın sayısı genç erkek sayısından daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. ABD’de de kadınlar üniversite mezuniyetinde erkekleri geride bırakıyor. Bildiğim kadarıyla, hiç kimse kadınların erkekleri bu kadar hızlı, bu kadar kapsamlı ve dünya çapında bu kadar istikrarlı bir şekilde geçeceğini tahmin etmemişti.

Jennifer Delahunty’nin Eylül 2021’de Wall Street Journal’a verdiği röportajda dürüstçe ifade ettiği gibi, ‘Erkekler lehine bir ayrımcılık var mı? Kesinlikle var. Asıl soru şu: Bu doğru mu yanlış mı? Benim cevabım yanlış olduğu yönünde. Erkek çocukların ve erkeklerin eğitimde geride kalmasından derin endişe duysam da pozitif ayrımcılık çözüm olamaz.

Üniversite düzeyindeki farklar büyük ölçüde lisedeki farkların devamıdır. Örneğin üniversiteye erken girişteki farklılıklar, lise not ortalamasındaki farklılıklarla açıklanabilir. Erkeklerin kızların en çok gerisinde olduğu okuma ve sözel beceriler üniversiteye gitme oranlarını güçlü bir şekilde öngörmektedir. Esteban Aucejo ve Jonathan James tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 16 yaşında sözel becerilerin eşitlenmesi İngiltere’de üniversiteye kayıtta cinsiyetler arasındaki farkı kapatacaktır. O halde yerine getirilmesi gereken en acil görev, anaokulundan 12. sınıfa kadar okul sisteminde erkek çocuklar için sonuçları iyileştirmek olacaktır.

ABD’de 4 yıllık bir devlet üniversitesine kaydolan kız öğrencilerin yüzde 46’sı 4 yıl sonra mezun olmuşken erkek öğrenciler için bu oran yüzde 35’tir.

Daha fazla erkeğin üniversiteye gitmesini sağlamak bu yolda atabileceğimiz sadece ilk adım. Erkeklerin üniversiteyi bitirebilmeleri için de yardıma ihtiyaçları var. Artık çoğu öğrenci bir noktada herhangi bir üniversiteye gidebildiğinden, en büyük zorluk üniversiteyi tamamlamaktır. Burada da cinsiyetler arasında bir uçurum var. Erkek öğrencilerin ‘okulu bırakma’, yani eğitimlerine ara verme olasılığı daha yüksektir ve ayrıca ‘okulu bırakma’ ve hiç mezun olamama olasılıkları da daha yüksektir. Aradaki farklar önemsiz değildir. ABD’de 4 yıllık bir devlet üniversitesine kaydolan kız öğrencilerin yüzde 46’sı 4 yıl sonra mezun olmuşken erkek öğrenciler için bu oran yüzde 35’tir. (Altı yıllık mezuniyet oranları için fark biraz azalmaktadır.)

Bu tartışmalarda çok az dikkat çeken bir faktör, erkek prefrontal korteksinin yirmili yaşların başlarında kadın prefrontal korteksine yetişmekte zorlandığı gelişimsel uçurumdur. Bana göre, kızların ve kadınların tıpkı lisede olduğu gibi üniversitede de başarılı olmak için her zaman daha donanımlı oldukları ve bu durumun üniversite eğitimine ilişkin cinsiyetçi varsayımların ortadan kalkmasıyla daha da belirginleştiği açıktır.

Bugün, genç kadınların çoğuna eğitimin ne kadar önemli olduğu aşılanmış durumda ve çoğu mali açıdan bağımsız olmak istiyor.

Bence burada başarma isteği boşluğu da bir rol oynuyor. Bugün, genç kadınların çoğuna eğitimin ne kadar önemli olduğu aşılanmış durumda ve çoğu mali açıdan bağımsız olmak istiyor. Erkek sınıf arkadaşlarına kıyasla geleceklerini daha keskin bir odakta görüyorlar. 1980 yılında lise son sınıfta okuyan erkeklerin dört yıllık bir diploma almayı beklediklerini söyleme olasılıkları kız arkadaşlarına göre çok daha fazlaydı, ancak sadece yirmi yıl içinde bu fark tersine döndü.

Ücretsiz üniversite de dâhil olmak üzere, birçok eğitim müdahalesinin kadınlara erkeklerden daha fazla fayda sağlamasının nedeni de bu olabilir; kadınların başarıya olan iştahı daha yüksek. Kızlar ve kadınlar uzun yıllar kadın düşmanlığı ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Erkek çocuklar ve erkekler ise şimdi kendi içlerinde motivasyon mücadelesi veriyor.

Birdenbire, toplumsal cinsiyet eşitliğini çalışmak, kadınlardan ziyade erkeklere odaklanmak anlamına gelmeye başladı.

Hanna Rosin’in 2012 tarihli kitabı, kasvetli bir başlığa sahipti: “Erkeklerin Sonu”. Ancak o zamanlar erkeklerin, özellikle de eğitim alanında, bu zorluğun üstesinden gelecekleri konusunda umutluydu. ‘Seçeneklerinizi yeniden gözden geçirmeniz için her yıl yenilgiye uğramak gibisi yoktur’ diye yazmıştı. Ancak şu ana kadar, yeniden düşünmeye dair pek bir işaret yok ve bahsettiği eğilimler daha da kötüleşti. Eğitim politikaları ya da uygulamaları da yeniden ele alınmadı. Curnock Cook bunu ‘devasa bir politik kör nokta’ olarak tanımlıyor. İskoçya gibi saygı duyulası istisnalar dışında politika yapıcılar uyum sağlamakta son derece yavaş davranmaktalar. Eğitimde cinsiyetin tersine dönmesi şaşırtıcı derecede hızlı olması göz önüne alındığında politikacıların bu tutumu şaşırtıcı olmayabilir. Bu, manyetik bir pusuladaki iğnelerin kutuplarını tersine çevirmesi gibi bir şey. Aniden işler tersine döndü. Birdenbire, toplumsal cinsiyet eşitliğini çalışmak, kadınlardan ziyade erkeklere odaklanmak anlamına gelmeye başladı. En hafif tabirle kafa karıştırıcı diyebiliriz. Yasalarımızın, kurumlarımızın, hatta tutumlarımızın bile henüz buna ayak uyduramamış olması şaşırtıcı değil. Ama yetişmek zorundalar.

***

Richard V. Reeves’in 15 Ekim 2022 tarihinde The Spectator’da yayınlanan Why boys fall behind başlıklı makalesi İLKE Analiz okurları için tercüme edildi. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve İLKE Analiz’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.

0 yorum

Diğer Yazılar