Gıda güvenliği pek çok meseleyi kapsayan karmaşık ilişkiler ağına sahip bir kavramdır. Küreselleşme, enerji piyasaları, çevresel problemler başta olmak üzere birçok faktör gıda güvenliğini etkileyebilmektedir. COVID-19 salgınıyla birlikte birçok ülkede yoksulluk ve işsizliğin artmasıyla, toplumlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlükler yaşamıştır. Bununla birlikte 2021 yılından beri enerji fiyatlarının artışı ve 2022 yılında Rusya- Ukrayna kriziyle tahıl sevkiyatının gerçekleşmemesi gıda fiyatlarının artışına neden olmuştur.
Bu analizde ilk olarak gıda güvenliği ve güvensizliği tanımlarının gelişiminden bahsedilmiş ve gıda krizlerinin uluslararası çözümünde yaşanan etik ikilemler ve küresel ve ulusal politikalar değerlendirilmiştir. Bu kavramsal çerçevenin sunduğu zeminden hareketle Filistin’in yaşadığı gıda krizine yer verilmiştir. Böylece bu analizle gıda güvenliği anlayışında oluşturulan küresel normların pratiklerindeki ikilemlere ışık tutmak amaçlanmıştır.
Gıda Güvenliği Nedir?
Gıda güvenliğinin hangi kriterlere göre değerlendirilmesi gerektiği sorusuna karşı birçok gıda güvenliği tanımı ortaya konmuştur. 1974’te Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda güvenliğini “gıda tüketiminin istikrarlı genişlemesini sürdürmek ve üretim ve fiyatlardaki dalgalanmaları telafi etmek için her zaman temel gıda malzemelerinin dünyaya arzına yeterli ve ulaşılabilir kılmak” olarak tanıtmıştır.[1] 1983’te ise bu tanıma kurum eklemelerde bulunmuş ve gıdaya ekonomik ve fiziki erişimi olan tüm insanlara her zaman gıdanın güvenliğinin sağlanması gerektiğini varsaymıştır.[2] 1996 yılında düzenlenen Dünya Gıda Zirvesi’nde gıda güvenliği tüm insanların her zaman “sağlıklı ve aktif bir yaşam için besleyici ve güvenli gıdaya” erişimi olarak tanımlanmıştır.[3] Böylece sadece gıdaya erişim değil, aynı zamanda erişilen gıdanın niteliğinin de önemine dikkat çekilmiştir. 2002 yılında ekonomik ve fiziki erişim kavramının yanına “toplumsal erişim” kavramı da eklenmiş[4] bu tanımlamayla toplumsal koşullar da dikkate alınmıştır. Böylece herhangi bir kişinin gıdaya erişiminde herhangi bir ayrımcılığın etkili olmaması vurgulanmıştır.
Gıda güvenliğinin başlıca dört temel normu bulunmaktadır. Bunlar “ulaşılabilirlik”, “erişim”, “faydalanma” ve “istikrar”dır. Ulaşılabilirlik, yeterlilik kavramı ile karşılanmakta ve gıdanın yeterli miktarda üretilmesi ve arzını işaret etmektedir. İlk zamanlar gıda üretiminin artmasıyla gıda güvenliği problemlerinin çözüleceği düşünülmüştür.[5] Erişim normu ilk olarak 1980’li yıllarda Amartya Sen tarafından sunulmuş “düzenli ve yeterli gıda miktarına sahip olmak” olarak tanımlanmıştır. Faydalanma normu ise güvenli ve besleyici nitelikleri vurgulamakta, istikrar normu ise olası gıda krizlerinin kalıcı ya da geçiciliğini anlatmayı hedeflemektedir. Böylece gıda güvenliğinde üst norm her bireyin/insanın krizlere rağmen yeterli miktarda gıdaya erişiminin yükümlülüğü olarak tanımlanabilir.
Gıda güvensizliği, gıda güvenliğinin bu dört normdan herhangi birinin eksikliğinde ortaya çıkabilecek bir durumdur. Gıda güvensizliğinin oluşmasında küresel ve yerel meseleler etkili olmaktadır. 2021 yılından beri artan gıda fiyatlarıyla dünya genelinde gıda güvensizliği sorunu yaşanmaktadır. Gıda güvensizliğinin tarihsel bağlamda yeni bir olgu ya da belirli bir yere özgü olmadığını söylemek gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2020’deki raporu COVID-19 etkisini dahil etmeden dünya genelinde yetersiz beslenen nüfus miktarını, oranlarını ve 2030’daki beklentilerini paylaşmıştır.[6] Bu rapora göre 2019’da Asya bölgesi yetersiz beslenme açısından en yüksek orana sahip iken, 2030’da azalma görülmekte ve Afrika’da ise 2030 yılında gıda güvensizliğinde ciddi bir yükselişin yaşanacağı beklenmektedir. Latin Amerika ve Karayipler’de %1’lik oranda bir yükseliş yaşanacağı ve Kuzey Amerika, Avrupa ve Okyanusya’da ise çok az bir değişim yaşanacağı ön görülmektedir. Son dönemde yaşanan enerji fiyatlarının artışı, salgın, Rusya-Ukrayna savaşı Orta Doğu, Avrupa ve Güneydoğu Asya’da gıda erişimini etkilemiştir. Diğer taraftan Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güneydoğu Asya’yı çevresel koşullar ve yaşanan bölgesel çatışmalar da etkilemektedir.
Bu verilerin ciddiyeti ve son zamanlarda yaşanan gıda kriziyle bazı ülkeler gıda ihracatına yönelik yasaklar getirmeye başlamış, gıda güvensizliğine karşı ulusal gıda güvenliği politikaları benimsemiştir. Gıda milliyetçiliği olarak ifade edilen bu politika belirli gıda arzının kısıtlanmasını ifade eder. Hammond, bu uygulamanın yeni olmadığını 2008 finansal krizinden itibaren dört yıl boyunca 36 ülkenin buğday ve pirince ihraç yasağı koyduğunu belirtmektedir.[7] Böylece bazı ülkelerin daha fazla yoksullaştığını ve yaşanan gıda güvensizliğinden dolayı eğitime ara verdiğini dile getirmektedir. Rusya-Ukrayna Savaşı’yla Hindistan, Rusya, Ukrayna, Mısır, Kazakistan Kosova ve Sırbistan buğday ihracatına yasak getirirken Arjantin, Mısır, Endonezya, İran, Kazakistan, Tunus ve Kuveyt bazı ürünlere kısıtlama getirmiştir.[8] Diğer taraftan ise hem enflasyonist baskılardan dolayı hem de küresel gelişmelerin etkisiyle Türkiye’de bazı ürünlere kısıtlama getirilmiş ve yaşanan gıda kriziyle bir çözüm arayışına girilmiştir. Sürecin iş birliği ve diyalog yoluyla çözülmesi için tedarik zincirinin yeniden düzene girmesini sağlamak için BM ve Türkiye öncülüğünde “Tahıl Koridoru” girişimi başlatılmıştır. Bu girişimle küresel tedarik zincirinin akışı devam ettirilecek, Rusya ve Ukrayna yaşadıkları savaşa rağmen, küresel ticarete devam edebileceği öngörülmektedir. Bununla birlikte çatışma bölgelerine gıdaya erişim imkânı artacaktır.
Müslüman Toplumların Yaşadığı Gıda Güvensizliği: Bir Örnek Olarak Filistin
Rusya-Ukrayna savaşıyla gıda krizi küresel bir çerçeve kazanmıştır. Küresel gıda krizleri daha fazla tartışma konumuz haline gelmektedir. Ancak verilerin de gösterdiği gibi Asya ve Afrika’da gıdaya erişememe oranı yüksektir. Bu bağlamda bölgesel ve yerel bağlamda gıda güvenliği problemlerinin ele alınması ve daha fazla tartışılması gerekmektedir. Orta Doğu ve Asya’daki siyasi istikrarsızlık ve çevresel felaketlerden dolayı halk temel besinlere ulaşmakta zorlanmaktadır. Örneğin Suriye ve Yemen’de yaşanan savaştan dolayı halkın gıdaya erişim oranı azalmıştır.
Çatışma ve gıda güvenliği bağlamında Filistin uzun süredir gıda güvensizliğini tecrübe etmektedir. Çatışma, ekonomik ve sosyal birçok unsura etki etmektedir. Uzun süredir işgal altında olan Filistin’in tarım, toprak ve su kaynaklarına İsrail güçleri tarafından erişimi kısıtlanmaktadır.[9] Ayrıca işgal, askeri eylemler ve kısıtlamalar Filistin’i İsrail piyasasına bağımlı hale getirmiş ve Filistinlilerin alım gücü düşmüştür. UNRWA ve FAO’nun 2013’teki verilerine göre Gazze’deki gıda güvensizliği %57 oranında iken, Batı Şeria’da %19’dadır.[10] Bu gıda güvensizliğinin oluşmasında İsrail baskısı, dış yardımların kesilmesi, Gazze’nin tünel ticaretinin[11] kısıtlandırılması ve işsizlik etkili olmaktadır.[12]
Çatışmanın uzun süreli olması hem çatışma bölgesindeki hem de bölgedeki diğer ülkeleri etkilemektedir. İsrail’in baskısı ve küresel meseleler Filistinlilerin gıdaya erişimini zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan uluslararası organizasyonlar problemin çözülememesi ve fonların kısıtlanmasıyla çatışma bölgelerinden çekilmeyi tercih edebilmektedir. 1949’da Filistinlilere yardım amacıyla kurulan BM merkezli UNRWA çatışmanın çözülememesinden dolayı 2023 yılına kadar görev süresini uzatmıştır. Filistin toplumunun temel ihtiyaçlar açısından bağımlı hale gelmesi ve ekonomik ve sosyal açıdan zayıflatılması uluslararası toplumun göz ardı etmemesi gereken bir sorundur. Bu bağlamda çatışma bölgelerinde gıda yönetişimin nasıl olacağı ve çatışmadan kaçan mültecilerin gıdaya erişimi yeniden etik bir düzlemde tartışılmalıdır.
Gıda güvenliği politikalarının oluşturulması yönetişim kavramından ayrı düşünülemez. Bunun nedenleri arasında ise gıdanın küresel bir tedarik zincirine sahip olması, çeşitli küresel meselelerden etkilenmesi, kalkınma politikaları ve çatışmalar sayılabilir. Özellikle savaş bölgelerindeki insanlar temel ihtiyaçların erişimi için iş birliğine ve normlara ihtiyaç duymaktadır. Filistin, Yemen’de yer alan BM ve Körfez İş Birliği Teşkilatı olmak üzere sivil toplumu kuruluşları, toplumsal hareketler gıda güvenliği politikalarını şekillendirmektedir.
Bu bağlamda Tahıl Koridoru küresel tedarik zincirini destekleyen anlaşmalar çatışma bölgesindeki gıda güvensizliğinin azaltılmasında katkı sağlamaktadır. Özellikle küresel krizler çatışma bölgesinde yaşayan toplumların dayanıklılığını kaybetmesine yol açmaktadır. Bu sebeple çatışma bölgelerinde uluslararası hukuk çerçevesinde toplumların temel ihtiyaçlarına erişmesi sağlanmalıdır. Yemen’deki iç çatışma ya da Filistin’in uzun süredir yaşamış olduğu işgal, ekonomik ve sosyal açıdan sadece bir devlet bütünlüğüne tehdit değil, aynı zamanda insan hakkı ihlali olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla gıda güvenliğinin üst normu olarak nitelendirdiğimiz herhangi bir ayrımcılık olmaksızın bireyin/insanın yeterli miktarda gıdaya erişimi çatışma bölgelerinde yaşayan toplumlara da uygulanmalıdır.
Sonuç
Gıda güvenliği kavramının toplumların yaşadığı gıda güvensizliklerinden hareketle kavramsal ve bağlamsal çerçevesi değişmektedir. Asya ve Afrika bölgesindeki ülkeler gıda krizinden en çok etkilenen ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Gıda krizleri küresel, bölgesel ve ulusal parametrelerle şekillenebilmektedir. Bu noktada gıda krizini etkileyen ekonomik ve çevresel faktörler olduğu gibi yaşanan uluslararası çatışmalar gıdaya erişimi zorlaştırmaktadır.
Devletler yaşanan ciddi krizlerin ardından gıda milliyetçiliği politikasını benimsedikleri gibi iş birliği ve diyalog yöntemiyle gıda krizlerini hafifletebilmektedir. Nitekim gıda milliyetçiliği güvenliği politikasının sürdürülmeye devam edilse de etkin ve verimli bir politika olmadığı söylenebilir. Gıda milliyetçiliği bu problemlerin çözümüne yönelik olmaktan ziyade devletlerin korumacılık anlayışını güçlendirmektedir ve süreç içerisinde bu politikalar gıda güvenliği yönetişimine fayda sağlayamamaktadır.
Uluslararası çatışmaların küresel etkilere sahip olmasından dolayı devletlerin ve devlet dışı aktörlerin gıda güvenliği politikaları bu problemin inşasında yol gösterici olacaktır. Örneğin Rusya- Ukrayna krizi gıda güvenliğinde küresel bir etki yaratmış olsa da iş birliği ve diyalog yöntemiyle gıda tedarik zinciri devam ettirilebilmiştir. Bu sebeple çatışma bölgelerinde gıda güvenliğine yönelik politik ve ekonomik mekanizmalar oluşturulmalı ve bu mesele uluslararası hukuk bağlamında irdelenmelidir. Filistin ve Yemen gibi çatışma bölgelerinde gıda politikalarının yürütülmesi ve düzenlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Körfez İş Birliği Teşkilatı ve İslam İş Birliği teşkilatı gıda yönetişiminin oluşturulmasına ve diyalog kurulmasına öncülük edebilecek potansiyel kurumlar olarak kendini göstermektedir.
***
Editör Notu: Bu metin Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni’nin 20. sayısında yayımlanmıştır. Müslüman dünyadaki entelektüel gündemi her ay okuyucularına sunan Müslüman Dünyada Fikri Birikimler Bülteni yayınlarına buradan ulaşabilirsiniz.
[1] United Nations. 1975. Report of the World Food Conference, Rome 5-16 November 1974. New York.
[2] Clay, E. (2002). Food security: Concept and measurment. FAO Expert Consultation on Trade and Food Security: Conceptualizing the Linkages
[3] Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO) (1996), World food summit: Rome declaration on world food security and world food summit plan of action, Rome, 1996. 25 Ağustos 2022 https://www.fao.org/3/w3613e/w3613e00.htm adresinden erişildi.
[4] Simon, G. A. (2012). Food security. University of Roma Tre: Rome, Italy.
[5] Simon, G. A. (2012).
[6] Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO) (2020). The state of food security and nutrition in the world 2020. https://www.fao.org/3/ca9692en/ca9692en.pdf adresinden erişildi.
[7] Hammond, J. (2022). Food export bans will make the food crisis. 25 Ağustos 2022 tarihinde https://www.policycenter.ma/index.php/publications/food-export-bans-will-make-food-crisis-worse adresinden erişildi.
[8] Bloomberg (2022, 18 Mayıs). “Savaş, birçok ülkede ihracat yasaklarını tetikledi” https://www.bloomberght.com/savas-bircok-ulkede-ihracat-yasaklarini-tetikledi-2306679 adresinden erişildi.
[9] Lin T, Kafri R, Hammoudeh W, Mitwalli S, Jamaluddine Z, Ghattas H. Pathways to food insecurity in the context of conflict: the case of the occupied Palestinian territory. Confl Health. 16, 38 (2022). DOI: 10.1186/s13031-022-00470-0
[10] The United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees (UNRWA). (2014). Food insecurity in Palestine remains high, https://www.unrwa.org/newsroom/press-releases/food-insecurity-palestine-remains-high adresinden erişilmiştir.
[11] Gazze Şeridi Tünelleri İsrail’in ambargosuna karşılık Mısır’la ticareti sağlamak için inşa edilmiştir.
[12] UNRWA, 2014