II. İstanbul Eğitim Konferansı’nın ardından…
Çocuklarımızı her sabah okula göndermek zorunda mıyız veyahut çocuklarımızı her sabah okula göndermeye ihtiyacımız var mı?
T.C. Anayasasında bir “hak” ve “ödev” olarak tanımlanan eğitim, 12 yıllık zorunlu bir süreci kapsıyor. Hiç de az bir zaman değil. Bir de kritik dönem olarak kabul edilen çocukluk ve gençlik yıllarının neredeyse tamamını kapsadığını düşündüğümüzde zorunlu kitlesel eğitim daha fazla tartışmayı gerektiriyor.
2019 yılı sonu itibariyle başlayan ve 2020’de bütün küreyi etkisi altına alan küresel salgın, zorunlu kitlesel eğitim için de bir turnusola dönüştü. Yüksek duvarların arkasında dört duvar arasında tek merkezden ve tek yönlü devam eden kitlesel zorunlu eğitim bütün çıplaklığı ile ortaya saçıldı. Yüksek duvarlar, merkezler, yöntemler alt üst oldu. Politik, ekonomik, sosyal ve bireysel işlevleri ile sürekli kutsanan zorunlu kitlesel eğitim başaramadıkları kadar başarabildikleri bakımından da tartışılmaların odağı oldu.
Bu ortamda ve bu tartışmalar bağlamında, İLKE Vakfı bünyesinde faaliyet yürüten Eğitim Politikaları Araştırma Merkezi (EPAM) 1 Ekim 2022’de II. İstanbul Eğitim Konferansı’nı Kitlesel Eğitimde Rota Arayışı temasına odakladı. İstanbul Üsküdar’da düzenlenen konferansa MEB Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Sadri Şensoy, İngiltere’den Prof. Dr. Saeeda Shah, Prof. Üstün Ergüder, Pakistan’dan Dr. Ahmar İsmail, Doç. Dr. Akif Pamuk. Ömer Özkan ve Hüseyin Türkan konuşmacı olarak katıldı.
Kitlesel Eğitimde Kimin Rotası Ne Yöne?
Öncelikle kitlesel eğitimde rotanın kapsamına ve biçimine dair görüşleri analiz etmeye ardından gerçekten bir rota arayışı olup olmadığı sorusunu cevaplamaya çalışacağım.
Konferansta, konuşmalar ve tartışmalar bağlamında kitlesel eğitimdeki rotalara ilişkin üç görüş belirdi. İlk görüş, kitlesel eğitimin iyileştirilerek olduğu gibi devam etmesi gerektiği yönündeydi. MEB Bakan Yardımcısı Dr. Şensoy konuşmasında bakanlığın önceliklerine, güncel politika ve uygulamalarına odaklandı. Şensoy, özü itibariyle Türkiye’de kitlesel eğitime erişim ile ilgili sorunlar olduğunu ve bu sorunların çözülmesine odaklandıklarını belirtti. Eğitim ekonomik büyüme ve toplumsal kalkınmanın yegâne aracıdır. Bu gerçekten hareketle, eğitime erişim ve nitelik sorunlarının çözümüne odaklanılmalıdır. Nitekim bakanlık da buna konsantre olmuş durumdadır. Eğitim politikaları alanında çalışan bir sivil toplum temsilcisi olarak Prof. Dr. Üstün Ergüder’in konuşmasının da Şensoy’un konuşması ile aynı çizgide olması dikkat çekiciydi. Ergüder de son yirmi yılda eğitime erişimde kat edilen mesafeyi, nitelik sorununun çözümüne yönelik yolları ve politika önceliklerine vurgu yaptı. Benzer bir içerik D8 Koordinatörü Dr. Ahmar İsmail’in konuşmasında da vardı. Özellikle D8 ülkelerinde eğitime erişim eğitimin niteliğini artırmaya yönelik politikaların güçlendirilmesi, eğitime daha fazla bütçe ayrılması ve bu bütçelerin kalkınma ve büyüme olanaklarını güçlendirici alanlara odaklanması gerektiğini belirtti.
İkinci görüş kitlesel eğitimin bireylerin ve ailelerin ihtiyaç, tercih ve önceliklerine göre şekillenen, esnek, çeşitli ve çoğulcu bir yapıya dönüşmesi yönündeydi. Konferansın ikinci oturumunda söz alan konuşmacılar, kitlesel eğitimi sorgulayan ve alternatiflere odaklanan bir yaklaşım sergilediler. Esasen örnekler ve uygulamalar, kitlesel ve zorunlu eğitimi tam olarak karşılayacak hacimde ve güçte olmasa da kitlesel eğitimin çıkışının da tam olarak bu tür yaklaşım ve uygulamaların çoğalmasında olduğu vurgusu belirginleşti. Eğitimin demokratikleşmesi, niteliğinin artması, bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına duyarlı bir kapsama kavuşması, çeşitlilik, esneklik, çoğulculuk ile mümkün olacağına dair bir görüş vurgulandı.
Üçüncü görüş ise kitlesel eğitimin, dijitalleşmenin sunduğu fırsatlar ve ortamlar çerçevesinde kaçınılmaz olarak yeniden şekillendiğini vurguluyordu. Bu yaklaşım konferansın ana konuşmacısı olan Dr. Saeeda Shah’ın görüşlerinde belirdi. Dr. Shah, pandemi ile yaygın deneyim kazanan dijitalleşmenin kitlesel eğitimin yeni rotası olduğu ve bu rotanın modern eğitimin kabul ve teamüllerini sarsacak güçte ve kapasitede olduğunu öner sürdü. Bu yeni modelin fırsat eşitliği, erişim ve uygulama imkânı ve yetkinliği bakımından ülkeden ülkeye hatta aynı ülke içinde farklılıklar gösterdiği gerçeği ortada olsa da dijitalleşmenin geri döndürülemeyeceği gerçeğine dikkat çekti.
Kitlesel Eğitimde Rota Arayan Var Mı?
Konferansın ana teması olarak bu soruya konferansta beliren görüşler doğrultusunda erken, net ve kısa bir cevap vermek gerekirse kitlesel eğitimde rota arayışı yok. Eğitim üzerine tartışmaların bu denli yoğun olduğu, neredeyse, bütün bilimsel toplantıların değişim ve dönüşüme odaklandığı bir bağlamda soruya böylesi net bir yanıt vermek ikna edici olmayabilir. Ancak, kitlesel eğitime dair karar alıcılar için eğitimin politik, ekonomik ve sosyal işlevi, halen bireysel işlevinin önündedir. Bu kapsamda eğitim yürütücüler tarafından bir kamu hizmeti, vatandaşlar tarafından bir ödev ve gereklilik olarak görülmektedir. Her geçen gün artan fırsat eşitsizlikleri ise, kamusal, kitlesel eğitime alternatif çözümlerin geliştirilmesi zorlaştırmaktadır. Bu sebeple kitlesel eğitime alternatif uygulamalar derinleşememektedir. Dijitalleşmenin sunduğu olanaklar ise kitlesel eğitim için bir yöntem ve araç mahiyetinde anlam kazanmaktadır.
Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu mottosunu hatırlatarak, kitlesel eğitimde de değişimin kaçınılmaz olduğu, bir rota arayışının öğrenci, ebeveyn, öğretmen, karar alıcılar ve toplum için gerçek bir arayış olduğu gerçeği yerli yerinde durmaktadır. Bununla birlikte yakın ve orta vadede kitlesel eğitimin dramatik bir form değiştirmesine ya da daha ileri bir beklenti olarak ortadan kalkmasına yönelik bir rotanın olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumda konferans hazırlık metninde sorduğumuz soruları esas alarak cevaplamak gerekirse kitlesel eğitimde rota arayışı “tedrici bir dönüşüm” olarak ortaya çıkacak gibi görünüyor.