İfade özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerin başında gelir. Tanım olarak bireyin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi manasına gelse de bu özgürlük kimi zaman başkalarının özgürlüklerini ihlal eder. Bu kapsamda düşünüldüğünde, özgürce ifade edilen her düşünce neticede nefret söylemi olarak ortaya çıkabilir. Nefret söylemi ise toplumsal dışlanmaya kapı açar. Bu yazıda toplumsal dışlanma meselesi, ifade özgürlüğü ve nefret söylemi kavramları üzerinden tartışılacak olup “CAIR 2021 Zorbalık Raporu” ve Filistin Çalışmaları Enstitüsü’nün “Suriye’den Kaçan Filistinli Mültecilerin Dışlanması” analiz raporuyla desteklenerek kapsamlı bir değerlendirme yapılacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre ifade özgürlüğü 3 ana unsurun etrafında şekillenmiş olup bunlar; haber alma ve fikir edinme özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü, fikir ve kanaatlerin açıklanması özgürlüğü olarak belirtilmiştir (Tanır, 2019). Dolayısıyla ifade özgürlüğü için her türlü inanç, düşünce veya fikrin özgür bir tartışma ortamında söyleme döküldüğünden bahsedilebilir (Tanır, 2019). Fakat günümüz toplumunda belli toplumsal değerler üzerinden fikir birliğinin oluşturulması gün geçtikçe zorlaştığından, bu özgürlüğün hukuki ve sosyal sınırlarının ne olduğunun kapsamlıca belirtilmesi bir ihtiyaç olmuştur.
Diğer bütün özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün sınırları da başkasına zarar verildiği zaman sona erer. Bu noktada koyulabilecek en standart sınır bir başkasına dair nefret içerikli açıklamalardır. Ne var ki ifade özgürlüğü açısından bu sınırların net bir şekilde çizilmiş olmaması, bu hakkın kötüye kullanılmasına ve nefret söylemi olarak tezahür etmesine olanak tanımıştır (Mill, 2011). Bu söylemin öznelliği ve yorumlanabilir olması ise işleri oldukça zorlaştırmaktadır. Bir kişiye göre hakaret olan bir söylem diğerleri için rahatsız edici bile olmayabilir.
Bu nedenle öncelikle nefret söyleminin kapsamının iyice belirtilmiş olması gerekir.
Nefret söylemi, ırk, din, dil, etnik köken, cinsiyet gibi faktörleri temel alarak yapılmış ayrımcılığı hedefleyen, düşmanca ve önyargılı tutumdur (Tanır, 2019). Hedeflenen grubu küçük düşürmek, sindirmek, incitmek üzere yapılmakta olup bu gruplara karşı duyarsızlığı ve acımasızlığı destekleyiciyi bir amaç güder (Tanır, 2019). Buna hakkı olmasa da karşısındaki insanın canını acıtmayı hedefler. Duyarsızca yapılan bu hareket, arka planında karşısındaki kişiyle empati barındırmayan bir ilişki kurmayı gerektirir. Buradan hareketle, nefret söyleminin hedefinde olan kişi toplumdan tamamen soyutlanmış, dışlanmış ve hatta düşman kalıbına sokulmuş bir grup ya da birey olarak karşımıza çıkar. Toplumun bir bileşeni değil de orada bulunmaması gereken apayrı bir unsur olarak görülür. Dolayısıyla nefret söyleminin ben ve öteki kavramlarını temel aldığını söylemek yanlış olmaz. Birey, kendi içinde yaşadığı toplumun egemen düşünce ve değer sisteminin dışındaki her düşünceyi ya da değeri “öteki” olarak görür (Tanır, 2019). Kendinden soyutlarken aynı zamanda dolaylı olarak toplumsal olandan da uzaklaştırır. Böylece tam olarak karşısında olacağı, zaman zaman suçlayacağı ve dışlayacağı bir öteki yaratır.
Yukarıda da belirtildiği üzere birey görüş ve düşüncelerini belirtirken özgürdür. Katıldığı katılmadığı, rahatsız ya da hoşnut olduğu her şeyi özgür bir şekilde ifade edebilir. Hatta toplum bunu için özgür bir tartışma ortamı oluşturmak durumundadır. Peki birey bu söylemlerin ne kadarında özgürdür? Başka birini inciten ve zarar veren bir söylem gerçekten özgürlük müdür?
Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR), 2021 Zorbalık Raporunda (2021), California’da yaşayan Müslüman öğrencilerle yaptığı anketin verilerini paylaştı. Rapora (2021) göre, Müslüman öğrencilerin %55’inin okulda kendilerini güvende hissetmiyor. Bu oranın bu zamana kadarkilerin en yükseği olduğu belirtildi. Dahası bu öğrencilerin %19,6’sı okulda rahatsız ve mutsuz hissettiğinden okula gitmezken %23.31’i bu durumlar için destek almak zorunda kaldıklarını ifade etti. Yine bu rapora (2021) referansla, Redwood’da yaşayan 18 yaşındaki Orta Doğu kökenli genç kız, “İnsanlar beni Müslüman olduğum için sözlü olarak taciz etti. Benimle ve İslam’la alay etti ve bir sınıf arkadaşım sebepsiz yere başörtümü başımdan çekmeye çalıştı.” (People have verbally abused me for being muslim. mocked me and islam and I have had my hijab pulled off by a classmate for no reason.) diye belirtti.
Rapora (2021) göre, bu saldırıya maruz kalan öğrenciler, örnek grubun %30,12 sini oluşturuyor. Yine Redwood’taki devlet okulundan 18 yaşındaki bir başka kız, “Öğretmenim bütün sınıf arkadaşlarımın önünde: ‘sen bir teröristsin ve buraya ait değilsin’ dediğini aktardı. (My teacher attacked me in front of my class saying things like ‘terrorist’ and ‘you don’t belong here’.)”
Bu iki yorum, İslam nefretinin söyleme döküldüğüne dair oldukça sık rastlanan örneklerdir. ABD gibi çoğunluğunun Hristiyan olduğu bir ülkenin toplum düzenine karşı gelen ve ayrık bir taş olarak görülen İslam’ın, bu tarz nefret söylemlerine muhatap olması çok da şaşırtıcı değildir.
Genç bir kızın başörtüsünün çekilmesi, çıkarılmaya çalışılması bu genç kızın özgürlüğünü kısıtlamaz mı? 18 yaşındaki bir öğrencinin bütün sınıfın önünde rencide edilmesi ve ona hakaret edilmesi hangi özgürlük kapsamına girer? Ya da kısaca: bütün bunlar bir ifade özgürlüğü mü yoksa nefret söylemi mi?
Nefret söyleminin toplumsal dışlanmadan ayrı düşünülemediğinden yukarıda bahsedilmişti. Toplumsal dışlanma; herhangi bir etnik birliğin, dini kimliğin veya düşünce birliği kurmuş herhangi bir grubun toplumdaki egemen düşünceye uymadığı için ötekileştirilmesi ve ayrıştırılmasıdır. Verilen bu California örneği toplumsal dışlanmaya da bir örnektir. Öteki olarak görülen “Müslüman” bireyler, ayrımcılığa maruz kalırken hakaretlerle bunlar eyleme dökülür.
Toplumsal dışlanmaya maruz kalan bir başka örnek grup ise sürpriz olmayacak şekilde Suriyeli mültecilerdir. Fakat burada kapsamı daha da daraltıp savaş öncesinde Suriye’ye sığınan Filistinliler üzerine bir araştırmadan bahsedilecektir. Filistin çalışmaları Enstitüsünün analiz raporuna göre, Suriye’den kaçan Filistinli Mülteciler, en çok dışlanmaya maruz kalan kişiler olarak belirtilmiştir (İrfan, 2021). 2011’de Suriye’deki iç savaş nedeniyle yerlerini değiştirmek zorunda kalan Filistinliler, Suriyeli komşularıyla aynı savaştan muzdarip olmalarına rağmen, yardımlar söz konusu olduğunda gerekli geri dönütü alamamış ve çok zor durumlarda kalmışlardır. (İrfan, 2021). Örneğin, Ürdün, 2013 yılında Suriye’den gelen Filistinlilere kapılarını kapatırken, aynı savaşın mağduru olan Suriye vatandaşlarını kabul etmeye devam etmiştir (İrfan, 2021). O zamandan beri Filistinliler, kaçtıkları savaşa geri gönderilme riskiyle yaşamaktadırlar. (İrfan, 2021). Dahası, kabul edilenler olsa bile Ürdün’deki mülteci kamplarında dışlanmaya devam etmektedirler. Analizin devamında bir başka örnek ise Mısır’dan. Mısır hükümeti Filistinlilerin UNCHR’ye kaydolmasını yasaklamış ve onları herhangi bir BM organının hizmetlerinden mahrum bırakmıştır (İrfan, 2021). Hiçbir toplumda kendine yer bulamayan ve barınamayan Filistinliler kendilerine sığınak aramak zorunda kalmıştır. Bulundukları her toplumda devamlı olarak öteki görülüp dışlanan Filistinliler kendilerini ait hissedecekleri bir toprak arayışındalar. Bu yolda birçoğu yaşama tutunamayıp hayatını kaybediyor. Diğerleri ise zulmünden kaçtıkları yere -en başa- geri dönerler: Gazze’ye. Analizde net sayılar olmamakla beraber Suriye’den kaçan 200’den fazla ailenin bu zamanlarda Gazze Şeridi’ne geldiği tahmin ediliyor (İrfan, 2021). Şu an millet olarak azınlıkta değiller, doğru, fakat onlar da şimdi devam eden ablukanın, yoksullaşmanın ve İsrail hava saldırılarının sürekli tehdidi ile mücadele etmek zorundalar.
Ötekileştirme ve nefret söylemi toplumsal dışlanmanın temel taşlarındandır. Birbirini devamlı olarak beslerler. Fakat bu kavramları ifade özgürlüğü kapsamı altına almak doğru olmaz. Bireyler kendi değerlerini özgürce ifade ederken “ötekinin” özgürlüğü dikkate almak durumundadırlar. İşte o zaman toplum bazında bir özgürlükten bahsetmek mümkün olacaktır. Ve nihayetinde toplum, bütün bileşenleriyle birlikte var olabilecektir.
Bu yazı Müslüman Toplumlarda Düşünce ve Hareketler Projesi kapsamında hazırlanmıştır.
Kaynakça
Examining Islamophobia in California Schools. (n.d). The Council on American-Islamic Relations (CAIR). https://static.ca.cair.com/reports/islamophobia/recommendations.html#anchor
İrfan, A. (2021, 5 Kasım). Suriye’den Kaçan Filistinli Mültecilerin Dışlanması. Institue for Palestine Studies.
Mill, J. S. (2011). On Liberty. Canada: Batoche Books.
Tanır, Kadriye Şafak. (2019). İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi Dilemması: Türk Medyasında Queer Teoriyi İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi İkilemiyle Okumak (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Yardım, M. , Dalkılıç, M. ( 2018). Nefret Söylemi ve İfade Özgürlüğü Tartışmaları Çerçevesinde İslamofobya: L’Express Dergisi Örneği Nefret Söylemi ve İfade Özgürlüğü Tartışmaları ÇerçevesindE İslamofobya: L’Express Dergisi Örneği. Medya ve Din Araştırmaları Dergisi (MEDİAD).