Bosna-Hersek'in Eski Eğitim Bakanı Dr. Enes Karić: Dayton Anlaşması Bosna-Hersek Devletinin Bir Deli Gömleği - İLKE Analiz

Bosna-Hersek’in Eski Eğitim Bakanı Dr. Enes Karić: Dayton Anlaşması Bosna-Hersek Devletinin Bir Deli Gömleği

Editör

Bosna-Hersek’teki son siyasi kriz, uzmanların silahlı bir çatışmanın bir kırılma noktasına ulaştığını iddia etmesiyle ülkeyi bir kez daha küresel ilgi odağı haline getirdi, tam olarak Bosna’da ne oluyor?

Şu anki durum, en azından bir nebze, Hırvatistan’da Sırplar (Ortodoks) ve Hırvatlar (Katolikler) arasındaki çatışmaların ortaya çıkmaya başladığı 1990-91 yıllarını anımsatıyor. 1991’de Yugoslav Halk Ordusu’nun ölü askerlerinin Hırvatistan’dan metal tabutlarda getirildiğini hatırlıyorum. O zamanki sosyalist Yugoslavya’da neredeyse her yerde cenaze vardı. Şu an, Bosna-Hersek’te bir silahlı çatışma yok, ancak korku ve güvensizlik toplum içerisinde yayılıyor. Peki, siyasi kriz neden yükseldi?

Bazı cahiller, bu krizin ana nedenini temmuz ayında Yüksek Temsilci Valentin Inzko tarafından uygulamaya koyulan soykırımı inkâr etmenin suç sayıldığı yasa olarak görüyorlar. Oysa sorun tam olarak bu değil. Bu yasanın uygulamaya koyulması ile, Sırp milliyetçileri, ülke aleyhine çalışan Sırp politikacıları Bosna Hersek kurumlarından geri çekerek krizi doruk noktasına çıkarmak için bir bahane olarak kullandılar. Sırp politikacılar ise maaşlarını ödeyen bu ülkeye karşı kibirlerini daha önce de göstermişlerdi.

Olguların gösterdiğine göre iki milliyetçi politika da açıkça, doğrudan ve ortak bir şekilde Bosna Hersek’in devlet olmasına karşı yani Sırpları ve -daha az ama yeterince tehlikeli bir şekilde- Hırvatları destekler tutumlarda bulunmuşlardır.

 Olgular gösteriyor ki, iki milliyetçi siyasetin, diğer bir deyişle bu iki milliyetçi siyaset Sırplar ve onlardan daha az tehlikeli olan Hırvatlar, bir devlet olan Bosna Hersek’e karşı açıkça, doğrudan ve birlikte hareket ettiğini gösteriyor.

Bu iki iğrenç politikayı destekleyen her olay bu ülkeye karşı kullanılıyor. Örneğin, son dört yılda Asya ve Afrika’dan çok sayıda mülteci Bosna-Hersek’e aktı. Bu yoksul mültecilerin çoğunluğunun Müslüman olması, Bosna-Hersek’i devlet olarak istikrarsızlaştırmak için kullanıldı. Bu iki milliyetçi siyasetin karar aldığı veya totaliter yönetimin çoğunluğunu elinde tuttuğu Bosna-Hersek bölgelerinde mülteci kamplarına izin verilmedi. Bunun yerine binlerce mülteci daha çok Müslümanların yaşadığı bölgelere itildi. Bu konuda hiçbir şey yapılamadı.

“İki milliyetçi siyaset: Sırp ve Hırvat” derken Bosna-Hersek’teki partileri mi yoksa Sırbistan ve Hırvatistan’daki partileri mi kastediyorsunuz?

Bosna-Hersek’teki bu siyasetlerin(partilerin) her ikisi de Belgrad ve Zagreb’deki ana siyasetleriyle eşzamanlı ve uyum içinde çalışıyor. Konu Bosna Hersek’in zarar vermeye gelince, aralarında çok yüksek düzeyde bir anlaşma var. Bu iki milliyetçi siyaset, uzun vadede Bosna Hersek’in bir devlet olarak anlamsız hale getirilmesini ve AB veya NATO üyeliğine giden yolun engellenmesi üzerine çalışıyor.

Bosna-Hersek’teki bu siyasetlerin(partilerin) her ikisi de Belgrad ve Zagreb’deki ana siyasetleriyle eşzamanlı ve uyum içinde çalışıyor. Konu Bosna Hersek’in zarar vermeye gelince, aralarında çok yüksek düzeyde bir anlaşma var. Bu iki milliyetçi siyaset, uzun vadede Bosna Hersek’in bir devlet olarak anlamsız hale getirilmesini ve AB veya NATO üyeliğine giden yolun engellenmesi üzerine çalışıyor.

1992-1995 Bosna karşıtı savaştaki kızıştırıcı rolleri nedeniyle, bu milliyetçi siyasetin başlatıcıları ve uygulayıcıları, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından Ortak Suç Teşebbüsü adı verilen bir suçtan mahkûm edildi. Bu milliyetçi siyasetin günümüzde yeni uzantıları bulunuyor, zaman içerisinde yoğun bir şekilde değişiyor ve hareket etmeye devam ediyor.

Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 2007’de Srebrenica’da 1992-1995 yılları arasında Sırp siyasetinin paramiliter mekanizmaları tarafından soykırım işlendiğine karar verdi. Kararda, Sırp Cumhuriyeti ordusu ve polisinin soykırım işleyenler olarak anıldığı ve bu kararın Lahey’in soykırım konusunda verdiği kararların en önemlilerinden biri olduğu belirtildi. Aynı zamanda, UCM Bosnalı Müslümanlara karşı işlenen soykırımlar için son on yılda birkaç karar daha verdi. Bu kararlardan kastettiğim savaş suçluları olan Radrova Kadzavic ve Ratko Mlaviç aleyhine verilen kararlardır.

Bosna-Hersek’teki durum(ilişkiler) 1995 Dayton Barış Anlaşması’ndan bu yana rahatladı mı?

 Kasım 1995’te Dayton Barış Anlaşması’nın imzalanmasından sonra savaşın ve cinayetlerin yokluğu ile bir rahatlama oldu. Daha sonra uluslararası toplum (yani ABD ve AB), Dayton Barış Anlaşması’nda yer alan önemli bir kurum olarak Yüksek Temsilci aracılığıyla olumlu adımlar attı ve Bosna Hersek barış içinde yaşama yolunda büyük ilerleme kaydetti, diğer yandan ekonomi mümkün olduğunca harekete geçirildi. Birçok apartman ve ev yeniden inşa edildi, okullar onarıldı, üniversiteler yeniden açıldı ve dini yapılar yeniden inşa edildi. Dayton Barış Anlaşması’ndan sonraki yıllarda insanlar çalışmaya, seyahat etmeye ve barış içinde yaşamaya başladılar. Ayrıca, çok sayıda mülteci eski yerleşim yerlerine geri döndü.

Ancak, 11 Eylül terör saldırılarının ardından Müslüman karşıtı histerinin etkisiyle uluslararası toplumun Bosna-Hersek’e olan ilgisi zayıflamış ve bu iki yıkıcı siyasetin daha güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Diğer yandan, Avrupa’da on yıldan daha uzun bir süre önce ortaya çıkan sağcı partilerin ve siyasetin yükselişi ve Müslüman karşıtı ifadeleri ile bilinen Başkan Donald Trump’ın iktidarı, Sırp ve Hırvat milliyetçi siyasetini Bosna Hersek’e karşı yıkıcı, yoğun ve senkronize olmuş bir şekilde harekete geçmeye teşvik etti.

Bu yıllarda kriz doruk noktasına ulaştı. Şimdi ise Rus ve bazen de Çin siyasetinin gizli yardımı ile körükleniyor. Aynı zamanda bütün bunlarda İslamofobik bir gündem var. İslamofobi ve antisemitizm büyük Avrupa ülkelerinde kendini gösterdiği gibi, Bosna-Hersek’te de kendini gösteriyor.

Yine de sadece gerçeklerden konuşacak olursak, uluslararası mahkemelerin (UAD & UCM) kararlarının iki milliyetçi siyaseti, Sırp ve Hırvatları mağlup etmesi beklenir. Ama durum böyle değil. Yargılar onları arınmaya götürmedi; bu yüzden hala başka yollarla aktiftirler. Buna ek olarak, iki siyaset açıkça ve alenen uluslararası mahkemelerin kararlarını reddediyor.

Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporların neredeyse tamamı, Bosna Hersek’in AB ve NATO üyeliği yolundaki durgunluğunun suçlusunun Sırp ve Hırvat milliyetçi siyaseti olduğuna işaret ediyor.

Sırp ve Hırvat milliyetçilerinin Bosna-Hersek’e karşı nasıl birleştikleri hakkında ayrıntılı bilgi verir misiniz?

Burada sert bir siyasetten bahsediyorum, milletlerden, Sırplardan ve Hırvatlardan değil. Bosna-Hersek’in komşu ülkeleri Hırvatistan ve Sırbistan arasındaki siyasi ve devlet ilişkilerinin uzun tarihini açıklayacak zamanımız yok.

Aslında Bosna-Hersek ve Balkanlar’da uzun süre boyunca devam eden barış dönemleri, herhangi bir yaygın nefret iddiasını yalanlar durumda. Malcolm Noel’in Bosna, Kısa Bir Tarih kitabını ve Marko Attila Hoare’nin İkinci Dünya Savaşında Bosnalı Müslümanlar: Bir Tarih kitaplarını öneririm. Bu eserler, Bosna-Hersek’in içinden geçtiği dönemleri objektif bir şekilde tasvir ediyor.

Bosna-Hersek’e yönelik kanlı bir savaş ve korkunç saldırganlığın ardından Dayton Barış Anlaşması Kasım 1995’te sonuçlandı ve 14 Aralık 1995’te Paris’te imzalandı. Dayton, barışın kurulması anlamına geliyordu. İşte bu yüzden hepimiz Dayton’ı iyi bir şey olarak hatırlıyoruz.

Anlaşmanın tüm tarafları (o zamanki Yugoslavya Federal Cumhuriyeti/yani, Sırbistan, Hırvatistan ve Bosna-Hersek), Bosna-Hersek’in devletin devamlılığını ve egemenliğini garanti etti ve içlerinde sancılı bir yeniden yapılanma ile iki oluşum meydana geldi: Sırp Cumhuriyeti ve Bosna Hersek Federasyonu. Bir tahkim kararının ardından, 2000 yılında Bosna Hersek’e ait çok etnikli bir oluşum olan Brčko Bölgesi kuruldu. Bosna-Hersek’e karşı yürütülen korkunç ve saldırgan savaş sonucunda Sırplar, Sırp Cumhuriyeti tarafının nüfusun çoğunluğunu oluştururken, Boşnaklar ve Hırvatlar Bosna-Hersek Federasyonu’na ait nüfusun çoğunluğu oldular.

Dayton Barış Anlaşması, savaşı durdurmak ve barışa bir şans vermek anlamına geldiği kadar, anlaşmazlık tohumlarını da taşıyordu. Yani Dayton Anlaşması, Bosna Hersek Anayasasını içeriyor. Anayasa parlamentoda ve cumhurbaşkanlığı gibi yüksek mevkilerin karmaşık karar alma prosedürlerini öngörmektedir. Dayton Barış Anlaşması alışmadık bir şekilde sivil demokrasi yerine etnik demokrasiyi tasdik ediyor. Örneğin, Bosna Hersek Parlamenter Meclisi Başkanlığına veya Halk Meclisine seçilenler Sırp, Hırvat ve Boşnak halklarından seçilirler ve asla başka milletlerden veya etnik gruplardan seçilmezler. Strasburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha sonra hem Yahudilerin hem de Romanların ve diğer vatandaşların Parlamenterler Meclisi başkanlığına ve Halk Meclisi gibi kurumlara seçilme hakkına sahip olduklarına karar vermiştir. Ne yazık ki, bu mahkeme kararları pratikte uygulanmamıştır.

Bugün ne yazık ki çok uluslu siyasi partiler çok yavaş gelişiyor. Adayların parlamentolara vatandaşlar tarafından seçilebilmesi için bazı durum ve mevzuat değişikliği gerçekleştirebilecek potansiyeline sahip bu partilerdir. Ancak Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Dayton Barış Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı ve aynı zamanda bu kararları kabul etmek zorunda kaldı çünkü Dayton’un diğer anlamı da eğer onlar isterse biz Boşnaklar ya da Müslümanlar hayatta kalabilirdik.

Eğitim ve Bilim Bakanı olarak görev yaptığım zamanda, önde gelen ABD’li diplomat olan Richard Holbrooke’un 1995 yılında Dayton oturumlarını hazırlamak için Bosna-Hersek Hükümetini ziyaret ettiği zamanı çok iyi hatırlıyorum. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ve Başbakan Haris Silayciç, ondan Bosna Hersek’in demokratik bir düzene sahip uluslararası kabul görmüş bir devlet olarak kalması konusunda ısrar ettiler. Halbrooke ise sürekli “Bosna Hersek topraklarını bölmektense gücü Sırplar ve Hırvatlarla paylaşmak daha iyidir” deyip duruyordu.

Dayton Barış Anlaşması’nın acı verici bir uzlaşma olduğunu ve siyasi anlaşmazlıkların tohumlarını taşıdığını söylüyorsunuz. Bunu Birleşik Krallık’taki okuyucularımıza açıklayabilir misiniz?

1995 yılının Kasım ayının sonlarında Dayton Barış Anlaşması ile, Bosna yanlısı siyasi tarafın Bosna-Hersek’in ayrılmaz bir parçası olarak Sırp Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kabul ettiği anlamına geldiği gibi diğer yandan Sırplar ve Hırvatlar Bosna ve Hersek’in devletinin varlığını, sürekliliğini ve uluslararası öznelliğini kabul ettiği anlamına geliyordu.

Dayton müzakerelerinin baş müzakerecisi Richard Holbrooke ise bir yıldan fazla bir süre bu uzlaşma üzerinde çalıştı. Bosna-Hersek’te (1992-1995) acımasız bir savaşın sürmekte olduğu ve Bosnalı Müslümanlara karşı (örneğin Srebrenica’da) soykırım işlendiği göz önüne alındığında, Dayton Barış Anlaşması’nın imzalanması gerekiyordu.

Ancak anlaşma, devletin işleyişi ve Cumhurbaşkanlığı ve Parlamentodaki karar alma süreçleri gibi kurumsal olarak yerleşik bir dizi tıkanıklık öngörüyordu. Bu tıkanıklıklar, deyim yerindeyse, yasaların kendileri tarafından mümkün kılınmıştır. Bu nedenle bazıları ironi yaparak Dayton Anlaşmasını “Bosna Hersek devletinin bir deli gömleği” olarak adlandırıyor. Ama bir deli gömlek korkunç bir savaştan ve soykırımdan iyidir.

Seçmenler, vatandaş olarak oy kullandıklarını düşünürken, Bosna-Hersek Dayton Anayasası ve tüm Dayton karar alma yapısı onları sadece milletler, yani etnolar olarak görüyor.

Bir oluşumdan seçilmiş birkaç milletvekilinin kararları veto edebildiği, sözde “karar verme kuruluşu” vardır! “Karar verme kuruluşu” kararlarını etnik duruma göre uyguluyor. Geçen yılların tüm engellemelerinden sonra, Bosna Hersek Parlamenterler Meclisi’nin amacının kanun çıkarmak olmadığı izlenimi ediniliyor!

Bosna Hersek’te Müslüman olmak nasıl bir his?

Sorunuzu ek sorularla tamamlayacağım: Bosna Hersek’te Katolik, Ortodoks, Yahudi veya Roman olmak nasıl bir his? Oysaki asıl soru şu: Bosna Hersek’te insan olmak nasıl bir his?

En başından başlayalım, bölgede 1992’den beri büyük ve şiddetli demografik değişimler yaşandı. 130.000 civarında Katolik yaşadığı Bosna’nın Posavina adlı verimli bölgesinden Sırp-Hırvat milliyetçi siyasetinin gizli anlaşmaları yüzünden kovuldu. Şimdi ise Katoliklerden bin kişi bile Posavina bölgesinde kalmadı.  Diğer bir örnek ise 150.000’den fazla Ortodoks, 1995 yılında Oluja (Fırtına) adlı askeri operasyonla Hırvatistan’dan sürgün edildi. Bundan daha önce, 1991-1992’de isyancı Sırp güçleri, Hırvatistan’daki Hırvatları “Sırp bölgeleri” olarak belirledikleri bölgelerden sürdü.

Uluslararası toplum, Sırp ve Hırvat milliyetçileri arasındaki bu faaliyetlerden, gizli anlaşmalardan ve düzenlemelerden uzun süredir haberdardı ve ayrıca Bosna-Hersek’i yok etmeyi amaçlayan anlaşmaların da farkındaydı.

Bu “insani yer değiştirme” Bosna-Hersek pahasına mıydı? Evet, elbette öyleydi.

Bosna-Hersek Müslümanlarına gelince, yüz binlercesi bugünkü Sırp Cumhuriyeti topraklarından sürüldü ve on binlercesi öldürüldü. Ayrıca Boşnaklar savaş sırasında oluşturulan sözde Hersek-Bosna veya Hırvat ayrılıkçı topraklarının birçok bölgesinden sürüldüler.

Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Hırvat ve Sırp milliyetçi politikacıların Ortak Suç Teşebbüsü adı altında Bosnalı Müslümanlara karşı savaş suçları işlediklerine hükmetti. Bosna Hersek ve Balkanlar’da Müslümanların tamamen yok edilmesinin önüne geçtiği için mahkeme kararlarından bahsetmek zorundayız.

Ortodokslar, Bosna-Hersek Federasyonu’nda azınlık durumundalar ve bazı önemli sıkıntıları vardır. Sırp milliyetçi siyaseti, onlardan Sırp Cumhuriyeti’ne taşınmalarını talep ettiği için zaman içerisinde azınlığa indirgendi.

Uluslararası mahkemeler bunu net bir şekilde biliyor. Sırp Cumhuriyeti’ndeki Katolikler ve Müslümanlar ise, ikinci veya üçüncü sınıf azınlıklardır çünkü Sırp Cumhuriyeti’nde devletin ve sosyal kurumların siyasi bir “Ortodokslaşması” vardır.

 Bosna Hersek’te Müslümanların ve Katoliklerin statü konusunda durumları daha iyi olsa da, yaşayan Ortodoksların durumları genellikle tatmin edicidir.

Bosna Hersek’te gençlerin zamanla Avrupa Birliğine göç etmeleri ile ciddi bir nüfus azalmasının olduğu gözüküyor. Aslında sadece Boşnaklar değil, aynı zamanda Sırplar ve Hırvatlar’da gidiyor. Bazı araştırmalara göre, yalnızca ABD’de 250.000’e yakın Boşnak olduğu ve bunların çok azının geri dönmek istediği belirtiliyor.

Balkanlarda İslamofobi neden bu kadar yaygın?

Son on yılda Balkanlar’daki atmosfer Müslüman karşıtı bir durumdaydı. Ortodoks entelektüellerin son yayınlarında çok belirgin bir şekilde İslam karşıtı yorumlar bulunuyor. Aynı zamanda Sırp Ortodoks Kilisesi’nde İslamofobi’yi destekleyen güçlü bir rahipler grubu da var. Aslında İslamofobi’ye karşı duran çok sayıda Ortodoks rahip ve Sırp aydın var, ancak duruşları çok önemli olmasına rağmen sesleri zayıf.

Bosna-Hersek ve Balkanlar’da Müslüman olmanın nasıl bir şey olduğuna dair şöyle bir örnek verebilirim; Sırbistan ve Bosna-Hersek tarafının Sırp Cumhuriyeti’ndeki stadyumunda tezahürat yaparken: “Bıçak! Tel! Srebrenica!” demeleri bu konuda çok manidar bir örnektir. Bu tezahüratı yapan ise gençler ve birileri gençlere “kan ve toprak”a dayalı bir ideoloji öğretiyor.

Bosna-Hersek ve Balkanlar’da Müslüman olmanın nasıl bir şey olduğuna dair şöyle bir örnek verebilirim; Sırbistan ve Bosna-Hersek tarafının Sırp Cumhuriyeti’ndeki stadyumunda tezahürat yaparken: “Bıçak! Tel! Srebrenica!” demeleri bu konuda çok manidar bir örnektir. Bu tezahüratı yapan ise gençler ve birileri gençlere “kan ve toprak”a dayalı bir ideoloji öğretiyor.

Bir Müslüman olarak nasıl kendinizi sakin ve huzurlu hisseder çocuğunuzu okula gönderir, seyahat eder, camiye gider veya sınırda geçerken pasaportunuzu gösterirsiniz? Böyle bir durumda söyleyin nasıl hissedersiniz kendinizi?

Aslında Balkanlar’da demokrasinin bir bakıma İslamofobi’ye katkıda bulunması saçma bir durum. Bunun için size iki örnek verebilirim. 2006’da Karadağ’ın bağımsızlığı için referandum yapıldığında, bağımsızlık için belirleyici faktör azınlıkların, yani Boşnakların ve Arnavutların (Müslümanların) oylarından geldi. Karadağlıların oylarıyla birlikte azınlıkların oyları bağımsızlık, yani daha fazla demokrasi getirdi.  Ancak devam eden yıllarda Karadağ’daki Müslümanlar, referandumdaki konumları nedeniyle Sırp milliyetçileri tarafından taciz edildi.

Diğer önemli bir örnek ise Sırpların çoğunlukta olduğu Sırp Cumhuriyeti’nde ve Sırp siyasi partileri arasında seçim yapıldığında bile Müslümanların seçimlerin arkasında oldukları suçlaması var. Örneğin, Mladen Ivanić (bir Sırp temsilcisi) 2014 yılında Sırp Cumhuriyeti adına Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı üyeliğine seçildiğinde, Mladen Ivanić’in yendiği aday, defalarca Mladen Ivanić’in Boşnakların (yani Müslümanların) oylarıyla seçilmesine itiraz etti.

Aslında SNSD partisi haklıydı ama bu demokratik bir bakış açısına göre doğru değildi. Boşnaklar ezici bir çoğunlukla Ivanić’e oy verdi çünkü söylemi Müslüman karşıtı değildi ya da camilere veya ezanlara saldırmıyordu. Bunlar Boşnak azınlığın Ivanić’e oy verme kararının önemli nedenlerindendi. Birçok Sırp milliyetçisinin konuşmalarında İslamofobik ifadeler bulunuyor. Çünkü bir vatandaş olarak Boşnakların önemli bir sayıda oyları bile olsa- demokratik bir prosedürde- bir Sırp’a nasıl seçim zaferi getirebilir?

Saraybosna belediye başkanının Sırp, Hırvat, Boşnak veya Musevi olması her zaman normal olmuştur. Ama bugün bir Sırp veya Hırvat belediye başkanı, katı milliyetçi Sırp veya Hırvat politikacıların “kendini Müslümanlara sattı” gibi alaycı ifadelere maruz kalıyor. Boşnak ulusal siyasetini destekleyenler, Saraybosna belediye başkanının her zaman bir Boşnak olması gerektiğine inanarak, bu tür demokratik olmayan davranışların cazibesine karşı koyamazlar. Diğer yandan, Boşnak ulusal siyasetini destekleyenler genellikle Saraybosna belediye başkanını bir Boşnak olması gerektiğine inanan bazı demokratik olmayan düşünceler ifade edebiliyorlar.

Peki, işler nasıl gelişecek?

Bosna Hersek’teki siyasi ve ekonomik durum son zamanlarda zor bir süreçten geçiyor. Covid-19 birçok can aldı. Ben devletin neden tam kapasite ile çalışmadığını ve vatandaşına iyi hizmet etmediğini açıklamaya çalıştım. Savaş deneyimimin bana öğrettikleriyle (doğrultusunda), gerçekçi olmaya çalışıyorum. Bir şeyden eminim ki, Bosnalı Müslümanlar demokratik ve çoğulcu bir Bosna Hersek’e kendilerini adamışlardır, buna siyasi partiler, Müslüman topluluk ve Boşnak kültürel dernekleri de dahildir. Çok taraflı devlet ve toplumda yaşamak bizim bilmediğimiz bir şey değil ve Bosna Hersek’in bu çoğulcu yapısını ne yabancı ne de tehdit olarak varsaymayız. Biz Avrupa Birliğinin bir parçası olmak istiyoruz. Umutlarımızı buna bağlıyoruz fakat AB’yi yiyip bitiren Avrupa sağından da korkmaktayız.

Avrupa Birliği’nden yetkililerle tanıştığımızda bunun önemini belirtiriz.  AB’den ve ABD’den de bazı konularda yardım etmelerini ümit ediyoruz. Avrupalılara hayatta kalma mücadelemizi hatırlatıp duruyorum ve onlara 1992’de kuşatılan Saraybosna’nın, 1492’de kuşatılmış olan Granada’dan daha farklı olmadığını söylüyorum. Granada’dan beş yüz yıl sonra Saraybosna’nın sonunun geldiğini düşündük. Ancak biz Bosna Hersek vatanseverleri 1992’de Saraybosna’nın yıkılmasına izin vermedik. Biz plüralist(çoğulcu) bir Saraybosna’yı ve demokratik bir Bosna Hersek’i savunduk.

Biz Ortodoks veya Katolik kiliselerini veya tapınaklarını tahrip etmedik. Bosna Hersek’teki devlet politikamız ve Boşnak devleti siyasetimiz, uluslararası mahkemeler tarafından ne bir soykırımdan ne de Sırplar ve Sırbistan’a, Hırvatlar ve Hırvatistan’a karşı ortak bir suç girişiminden dolayı suçlu bulunmamıştır. Bu nedenle, bazı şeyleri yüksek sesle söylemek için büyük bir ahlaki krediye sahip değil miyiz? Evet, biz Müslüman Avrupalılarız ve biz Avrupalı Müslümanlarız. Ve Avrupa’da var olmaya hakkımız var! Avrupalılığımızı diretmekle, Avrupa’yı kendi şartlarımıza göre tanımlama hakkımızın da olduğunun önemini belirtmek isterim.

Elbette bu itibara sahibiz! Avrupa ve dünya kamuoyuna Müslümanların ve vatanseverlerin plüralist(çoğulcu) ve demokratik Bosna Hersek’i savunduklarını hatırlatmaya devam edeceğiz. Bu röportaj benim buna naçizane ​katkımdır.

Ropörtaj: Ahmed J Versi.

Bosna-Hersek’in eski Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Bakanı Dr Enes Karić’in 31 Aralık 2021 tarihinde The Muslim News editörü Ahmed J Versi ile gerçekleştirdiği mülakat, İLKE Analiz okuyucuları için izni dahilinde tercüme edilmiştir.

0 yorum

Diğer Yazılar