İklim Değişikliği: Göç, Siyaset ve Güvenlik - İLKE Analiz

İklim Değişikliği: Göç, Siyaset ve Güvenlik

Beyza Nur Yaşar

İklim değişikliği son zamanlarda artan çevresel felaketlerle gündeme gelirken bunun doğal bir sonucu olan iklim göçleri de sıkça karşımıza çıkmaya başlamıştır. Artan sıcaklıklarla beraber farklı yerlerde cereyan eden doğal afetler insanları göç etmeye mecbur bırakmaktadır. Söz konusu göçler yalnızca demografik yapıyı değiştirmemekte, ülkelerin güvenlik konusundaki endişelerini de tetiklemektedir. Bu metinde Bangladeş’te faaliyet sürdüren Center for Policy Dialogue tarafından düzenlenen “Bangladeş’te İklim Fonlarını İçeren Harmanlanmış Bir Finans Mekanizmasının Kurulması: Fırsatlar ve Zorluklar”[1] başlıklı konferansa odaklanılarak iklim göçleri değerlendirilecektir. Ayrıca göçlerin ülkelerin güvenliğine ve politik kararlarına etkisi tartışmaya açılacaktır. Bunlara ek olarak Irak ve Tunus’ta yer alan STK’ların iklim değişikliği ile mücadele kapsamında yapılmış faaliyetlerine yer verilecektir.

İklim değişikliğinin somut etkileri seller, kasırgalar, artan çölleşme ve alçak kıyı bölgelerindeki deniz seviyesinin yükselmesi şeklinde kendini göstermektedir. 1990 senesinde yapılan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ilk değerlendirme raporunda, iklim değişikliğinin neden olacağı göçlerin bilinen tüm mülteci krizlerinden büyük olacağı öngörülmüştür.[2] Nitekim Bangladeş, yapmış olduğu faaliyetle son zamanlarda iklime bağlı olarak artan köyden kente göçe, British Council ile ortaklaşa bir çözüm arayışına girmiştir. Bangladeş az gelişmiş ülke kategorisinde yer alan bir ülke olarak kendisini iklim değişikliği ve göçmenler konusunda karar alıcı bir yerde konumlandırmak istemekte ve bölgede artan göçmen hareketliliğini gündeme getirmektedir. Bölgede özellikle tarımla uğraşan kesim yer değiştirmekte ve bu sebeple yaşadıkları bölgede farklı kaynaklarla hayatlarını sürdürmelerine yardımcı olacak yollar aranmaktadır. Bu bağlamda kurum araştırmacıları Bangladeş özelinde çiftçilerin kendi bölgelerinde geçim olanaklarını bulabilmeleri için öneriler geliştirmektedir. Bu öneriler arasında özellikle afete yatkın bölgelerde KOBİ finansmanına erişim sağlanacağı maddesi bulunmaktadır. Lakin “iklim mültecileri” krizinin daha da artacağı vurgusu da göz önünde bulundurulmalıdır. Asıl odaklanılması gerekenin fondan ziyade risk yönetimi stratejilerinin belirlenmesi olduğunu dile getirmek gereklidir.

İklim Göçlerinin Sosyo-Ekonomik Nedenleri ve Sonuçları

İklim mültecileri meselesi yalnız Bangladeş özelinde kalmayarak Suriye, Meksika ve Afrika Boynuzu’nu da kapsayan bir adaletsizliği karşımıza getirmektedir. Bu adaletsizlik klimatoloji literatüründe “iklim adaletsizliği” kavramıyla açıklanırken değişen bölgelerin felaketlerden etkilenme ölçülerini ifade etmektedir. Yukarıda zikredilen Bangladeş’te gerçekleştirilen sempozyum çıktılarında bu mesele ele alınmaktadır. Faaliyet raporlarına göre her yıl birçok insan ağır felaketleri yaşasa da bunlardan aynı oranda etkilenmemektedir. Bu bağlamda yetersiz geçim kaynakları ve yaşam koşulları baskın, temel ve yapısal bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Bangladeş gibi yer değiştirmelerin arttığı bölgeler yerel kapasitelerin geliştirilmesi ile beraber özellikle düşük ve orta gelirli bölgelerde alt yapı analizlerinin arttırılması için adım atmaktadır. Küresel bazda bu konuya dikkat çekmek isteyen “Centre for Policy Dialogue”, iklim göçmenlerinin tekrardan vasıflandırılıp anayasal haklara sahip olmaları gerektiğini tekrardan gözler önüne sermektedir.

İklim göçleri yalnızca coğrafi nedenlerle alakalı değildir, sosyo-ekonomik nedenlerle de bağlantılıdır. Geleneksel yaşam alanlarından koparak uyum sağlayacakları alanlara göçen insanların ne kadarının çevresel etki sebebiyle göçtüğü tahmin edilemese de özellikle doğal kaynaklara bağlı yaşanılan bölgelerde bu sebeple göçenlerin fazla olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu sebeple iklimin getireceği ağır şartların hafifletilmesine ve bölge halkının yaşadığı yerlerde yaşamını kolaylaştırmasına dönük adımlar son yıllarda kendini göstermektedir.

“İklim göçleri yalnızca coğrafi nedenlerle alakalı değildir, sosyo-ekonomik nedenlerle de bağlantılıdır. “

Tunus’ta faaliyet yürüten The Maghreb Economic Forum tarafından 26 Ekim 2021 tarihinde gerçekleştirilmiş olan online bir seminerde 2019’da kabul edilen “Avrupa Yeşil Mutabakatı” tartışmaya açılmaktadır. Anlaşmayı “yeşil diplomasi” bağlamında değerlendiren “The EU Green Deal and Maghreb Countries” (Yeşil Mutabakat ve Mağrib Ülkeleri) başlıklı tartışmada AB’nin özellikle Güney komşularıyla çevre, enerji ve iklim ortaklıkları kurmak suretiyle küresel liderliğini korumak istediği belirtilmektedir.[3] Bu anlaşma ile AB’nin göç akışlarını azaltabilecek yenilenebilir enerjide yeni iş fırsatları yaratmasının bölgelerin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunabileceği öngörülmekle beraber uzun vadede bunun AB ekonomisine katkısı ve bölgedeki etkinliğini arttırmasına etkisini göz ardı etmemek gerekir.

İklim Değişikliğine Karşı Önlemler ve İklim Mültecilerinin Yasal Hakları 

İklim değişikliğine yönelik sürdürülebilir stratejiler ve çözümler geliştirmek dünyanın ana gündemleri olmalıdır. Herkese eşit olarak gelecek bu sürecin hasarlarını daha aza indirebilmek için çeşitli istişare toplantıları ve çalıştayları düzenlenmektedir. Bu çalıştaylardan biri Irak’ta bulunan “United Nations Irak” komisyonu tarafından 2 gün boyunca gerçekleştirilen “Climate Change Awareness Raising Workshop” (İklim Değişikliği Farkındalığını Artırma Çalıştayı) başlıklı çalıştaydır. İklim değişikliğine karşı direnci arttırmaya dönük grup çalışmalarının da yer aldığı programda mevcut iklim uyum girişimleri görüşmeye açılmıştır.[4] Irak’ta 2019’dan beri İklim değişikliğine karşı duyarlılığı arttırma temalı programlar düzenlenmektedir. Çatışma bölgelerine yakın olan bu bölgede iklimin çatışmaya etkisi ve göçmenlerin güvenli bir şekilde yer değiştirmeleri için öneriler geliştirilmektedir. Buradan hareketler iklim mültecilerinin gittikleri yerlerde sınır dışı edilmeyeceği güvencesini almaları gerekmektedir.

İklim mültecilerinin hukuki haklara sahip olmadığını ve göçmenlerin politikacılar tarafından genellikle “yeni bir kriz” olarak değerlendirildiğini yukarıda zikrettik. Özellikle ABD ve Avrupa kıtası özelinde göçmen meselesi uyum karşıtı bir söylemle karşılanmakla beraber gelişmiş ülke kategorisinde olan ülkelerin iklime bağlı göçleri değerlendirecek bir uluslararası anlaşmaya hazır olmadığını söylemek zor değildir.[5] 2015 yılında Paris’te gerçekleşen Taraflar Konferansı’nda da görüldüğü üzere Yerinden Edilme Görev Gücü’nün kurulması yalnızca temenni statüsünde kalarak “iklim göçleri” meselesine hala hukuki bir statü tanınmamaktadır.[6] Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi (Internal Displacement Monitoring Centre) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2011 yılında ani gelişen doğal afetler nedeniyle 14,9 milyon kişi yerinden edildiği gözlemlenmiştir.[7] Bununla beraber özellikle Afrika Boynuzu’nda kıtlığa dönüşen kuraklık sebebiyle yüz binlerce insan yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Söz konusu rakamlar görmezden gelinmemeli ve iklim göçmenlerine statü verilerek uluslararası hukuktaki yeri tekrardan vasıflandırılmalıdır.

İklim Mültecilerinin Geleceği

2015 yılında Paris’te düzenlenen iklim değişikliğiyle mücadele için Birleşmiş Milletler  21. Taraflar Konferansı’nda yeni oluşturulan bir yapı olan “İklim Değişikliği Yer Değiştirme Koordinasyonu Tesisi” sera gazı emisyonu ile beraber baş gösteren sorunları ve göçmenleri ele almayı iddia etmesi bakımından umut vericidir. İklim-göç-çatışma üçlüsünün birbirine etkisinin incelendiği çalışmaların son yıllarda artması da durumun geldiği noktayı göstermesi açısından önem arz etmektedir. Bütün bu çalışmalar artan iklim değişikliği etkilerinin özellikle gelişmekte olan ülkeler ve alçak adalarda uyum-kaynak kısıtlaması sebepleriyle daha çok hissedileceğini öngörmektedir. İstatistikler ise 2050 yılına kadar 50-200 milyon arasında insanın, çevresel nedenlerle kalıcı veya geçici olarak yer değiştirmesinin muhtemel olduğunu söylemektedir. Yeterli finansal kaynaklara sahip olan yerler afetlerle karşılaştığında sağlam bir altyapıya ve acil durum planlamasına sahip olmalarından dolayı daha az yer değiştirme ile süreci atlatır. Yeterli kaynakla beraber sağlam bir planlamaya sahip olan bölgelerin hızla artmakta olan iklim değişimiyle en iyi başa çıkma metodu insanlarının yaşadığı yerlerden taşınıp taşınmama oranlarında anlaşılmaktadır.

Buradan hareketle iklim değişikliği ve iklim mülteciliğinin gelecekte ana gündem maddelerimiz arasında olacağı aşikardır. İklimsel etkilerin kendini ağır bir şekilde hissettirdiği Bangladeş, Tunus, Irak, Suriye gibi coğrafyaların bu meseleye dikkat çekmesi tesadüf değildir. Yukarıda zikredilen faaliyetlerden de hareketle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler evrensel bir çözüm arayışına girerek öneriler geliştirmektedir. Araştırmacılar “yeşil diplomasi”, “yeşil moda”, “yeşil ekonomi” kavramları ile iklim değişikliğine karşı çözümleri her alanda aramak istenmektedir. Nitekim dünyadaki her canlıyı ilgilendiren ve etkileyen bu duruma karşı destek fonları ve yenilenebilir enerji kaynakları oluşturulmaktadır.

Bangladeş iklim değişikliği ile mücadelede yer edinebilmek adına konuyu geri dönüştürülebilir kaynaklar ve göçmenler özelinde ele alınırken; Tunus’ta daha evrensel bir adım atılması yolunda uluslararası iklim mutabakatları gündeme getirilmiştir. Bununla beraber çatışmanın olduğu bölgeler olan Irak ve Suriye’de ise iklim değişikliği, mültecilik ve çatışma üçlüsünün birbirine etkisi tartışılmıştır. Her bölge kendi şartlarına uygun olarak konuyu gündeme getirmeye çalışmış ve evrensel bir mutabakat önerisiyle ortak paydada buluşmuşlardır.


Editör Notu: Bu yazı, İLKE Vakfı tarafından sürdürülen Müslüman Toplumlarda Düşünce ve Hareketler Projesi kapsamında hazırlanmıştır.

  • [1] Center for Policy Dialogue (2021, 3 Ekim), Bangladeş’te İklim Fonlarını İçeren Harmanlanmış Bir Finans Mekanizmasının Kurulması: Fırsatlar ve Zorluklar. Link: https://cpd.org.bd/blended-finance-mechanism-for-green-economic-growth/
  • [2] Rafiqul Islam, “Climate Refugees and International Refugee Law”, An Inroduction to International Refugee Law, s. 215.
  • [3] The Maghreb Economic Forum (2021, 26 Ekim), The EU Green Deal and Maghreb Countries. Link: https://www.magef.org/the-eu-green-deal-and-the-maghreb-countries/
  • [4] United Nations Iraq (2021, 25 Ekim), Climate Change Awareness Raising Workshop. Link: https://iraq.un.org/en/153070-climate-change-awareness-raising-workshop
  • [5] Phillip Warren, “Forced Migration After Paris COP21: Evaluating the “Climate Change Displacement Coordination Facility”, Columbia Law Review.
  • [6] Climate and Migration Coalition, Sarah Louise Nash, “The Task Force on Displacement: The Pieces of the Puzzle Begin to Fall into Place”, Link: https://climatemigration.org.uk/the-task-force-on-displacement-the-pieces-of-the-puzzle-begin-to-fall-into-place/
  • [7] Vikram Kolmannskog, “Climate Change, Environmental Displacement and International Law”, Norwegian Refugee Council, Norway, 2012, s. 1072.
0 yorum

Diğer Yazılar

Yorum yap