Üzerinde en fazla söylenen, en fazla yazılan mevzulardan biri de “vicdan”dır. İlgili literatür şöyle bir tarandığında vicdan ile ilgili yazıların pek çok farklı alanlarda ele alındığı görülmektedir. Adaletle, ahlakla, felsefeyle ilgisi gibi birçok temel konunun nirengi noktasını oluşturan “vicdan” kavramının hangi açıdan bakıldığına göre değişen pek çok tanımı bulunmaktadır. Vicdanın hüviyetine, mahiyetine ve keyfiyetine dair bu tanımlar, onu anlamlandırmak için elzem olan bir konuyu eksik bırakmaktadırlar. Dilsel açıdan vicdan kavramını ele almak, onu linguistik bir araştırmaya tabi tutmak ve farklı dillerdeki etimolojik kökenine inmek, bu kavramın farklı kültürlerde nasıl anlamlandırıldığına yönelik bize çok önemli ipuçları sunmaktadır. Bu yazının amacı “vicdan” kavramına dilsel bir bakış sağlayarak, farklı coğrafyaların kültürlerinin anlayışlarını tespit etmek ve insani temellerden biri olan bu kavramın anlam farklılıklarının bulunup bulunmadığını incelemektir. Böyle bir amaç çerçevesinde ele alınmak üzere tercih edilmiş sekiz temel köken ve yirmi dokuz farklı dil incelenecektir.
İlk temel kökenimiz Sami dil ailesinden Arapça kökenli “vcd” sesleri üzerine kurulu vicdan (وجدان) kelimesidir. Türkçe ve Farsça vicdan, “bulma, keşfetme” anlamına gelen Arapça “vcd” sülasi mücerredinden türemektedir. Fi’lan vezninde vicdan böylece “zaten bulunan, Allah tarafından kodlanmış içsel bilgi” anlamına gelmektedir. Aynı kökten türeyen vücut; var olma ve varlık, mevcut; var olan, mevcudiyet; var olma hali, vecd; Allah aşkı ve kendinden geçerek kendini bulma anlamlarına gelmektedir.
Milli şairimizin “O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım” dizesinde geçen vecd kelimesi var olmanın coşkusunu ifade eder ki şairin, istiklalin ardından ezan sesi işitildiğinde, bunu sağlayacak şehitlerden birisi olması halinde mezar taşının böyle kutsal bir varlığından dolayı coşkuyla secde edeceğini belirtmektedir. Kısaca Arapça “vcd” sülasi mücerredinden türeyen vicdan kelimesi, Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinde kendinden olan varlığa, öğrenilmesi için çaba sarf edilmeyen Allah tarafından yüklenmiş içsel bilgiye işaret etmektedir.
İkinci kökenimiz aslını Latince’den alan conscientia kelimesine dayanmaktadır. Vicdan anlamına gelen bu kelime birçok kelimesinin kökenini Latince’den alan Batı dillerinde benzer bir ifadeyle söylenmektedir. Örneğin İngilizce ve Fransızca conscience, İspanyolca consciencia, İtalyanca coscienza ve Portekizce consciência şeklinde yazılmaktadır. Aslında birleşik bir kelime olan bu sözcük “ile, birlikte ve yoluyla” anlamlarına gelen “con”ile “bilmek, ayırt etmek, farkını anlamak”manalarına gelen “scire” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmaktadır. Birlikte okunduğunda “yoluyla bilmek” şeklindeki anlamıyla bir şeyin herkes tarafından bilinen ve kişiye göre değişmeyen iç bilgisi anlamına gelebileceği gibi doğru ve yanlışı ayırt edebilmek için kendisine başvurulan kıstas manasına da gelebilmektedir. Bilinç anlamına gelen “conscious” kelimesiyle yakın akraba olan vicdan (conscience) kelimesi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt ederek söyleyen iç sese işaret etmektedir.
Bilmekle ilgili olan bu kavramı oluşturan kelimelerin anlamlarından varacağımız bir diğer versiyon da “bilgi ile” anlamıdır ki bu da atılacak adımların insanın içine doğuştan yüklenmiş ve kendinden var olan bilgiyle olacağını göstermektedir. Arkaik olan, artık kullanılmayan eski İngilizce’de vicdana “içerideki bilgi” manasında “inwit” denmektedir ki bu durum bilinci oluşturan temel kaynağın vicdan olduğunu çağrıştırmaktadır. Her ne kadar farklı bir dil ailesinden gelmekte olsa da Batı medeniyetine yön veren dillerden bir diğeri olan Yunanca’da vicdan anlamına gelen syneidesis (συνείδηση) syne (ile)+idesis (bilgi) kelimelerinden oluşup yine “bilgi ile” anlamına gelmektedir.
Üçüncü kategoride bulunan ve alt Cermen dillerinde vicdan kelimesini karşılayan “Gewissen” formu da hemen hemen aynı manaya gelmektedir. Almanca gewissen, Flemenkçe geweten, Lüksemburgça gewesse şeklinde yazılan bu form da birleşik bir kelimedir ve “ile” anlamına gelen “ge” ön eki ile “bilmek, emin olmak” anlamına gelen “wissen” kelimelerinden oluşmaktadır. Bir eylemin veya durumun doğru ya da yanlış olduğundan sayesinde emin olduğumuz iç bilgi anlamı böylece kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Dördüncü kökenimiz daha çok İskandinav ülkelerini oluşturan üst Cermen dillerindeki köken olan “samvete” kelimesidir. İsveççe samvete, Danca samvittighed, Norveççe samvittighet şeklinde ifade edilen bu kelime tahmin edilebileceği üzere yine “ile” manasına gelen “sam” ön eki ile “bilgi, hikmet, akıl” anlamlarına gelen “vette, vittighet” kelimelerinden oluşmaktadır. “Sam” ön eki aynı zamanda doğuştan gelen, kazanılmayan, verili olan manalarına da gelmektedir. Zaten “ile, birlikte” sözcükleri, kişinin kendisiyle beraber doğan olguları anımsatmaktadır. Bu durumda bu kökene dair vicdan kelimesine verilecek mana doğuştan gelen hikmet ve bilgi olacaktır.
Rusçanın başını çektiği Slav dillerinde vicdan kelimesinin karşılığı olarak, bizi hiç şaşırtmayacak şekilde, “ile” anlamına gelen “so” veya “sa” önekleri ile “bilgi, hikmet” anlamlarına gelen “vest” kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşan bir sözcük kullanılmaktadır. Örneğin, vicdan kelimesi Rusça sovest (совесть), Hırvatça ve Boşnakça savjest (savyest olarak okunur), Sırpça savest, Bulgarca suvest, Çekçe svedomi ve Makedonca savesta şeklinde ifade edilmektedir. Yine bu kökene dair vicdana verilebilecek en güzel mana doğuştan gelen ve doğru ile yanlışı ayırt etmeyi sağlayan bilgi olacaktır.
Gözlerimizi Asya’ya doğru çevirdiğimizde altıncı grubumuz olan Pakistan’da konuşulan iki dil Pencapça ve Urduca’yı görmekteyiz. Vicdan için Urducada zamir, Pencapça’da ise zamīra (ਜ਼ਮੀਰ) kelimeleri kullanılmaktadır. İlginç olan bu kelimelerin kökeninin yine Arapça’ya dayanmış olmasıdır. Modern Arapçada da vicdana zamir (ضمير) denmektedir. Dmr sülasi mücerredinden türeyen bu kelimenin etimolojik kökeninde içyüzü, yürek manaları bulunmaktadır. Dilimize ismin yerine geçen, isim gibi kullanılabilen isim soylu kelimelerle bazı eklere de zamir denmekte olduğu herkesçe malumdur.
Aslında zamir, kişiyi insan eden, onun varlığını ortaya koyan şeydir ki beşeriyetten insaniyete geçmenin temel şartıdır. İnsanı hayvandan ayıran iç bilgi, bilinç ve vicdana zamir denmesi, vicdanın yine verili bir bilgi olduğuna işaret eder ki olmadığında insanlaşmanın mümkün olmayacağı anlamını da içermektedir.
Biraz daha Doğuya doğru gittiğimizde Hint dilleri yedinci kategori olarak karşımıza çıkmaktadır. Hintçe “vivek”, Nepalce “vivēka” şeklinde telaffuz edilen विवेक kelimesi direkt olarak bilgi anlamına gelmektedir. Sanskritçe kökenli olan bu kelimenin de etimolojik kökeninde “ayırt etme, farkında olma” anlamları bulunmaktadır. Bu durumda bu kökene dair vicdan kelimesine “iyiyi kötüden ayırmaya ve onu fark etmeye yarayan bilgi” anlamı rahatça verilebilir. Peki bu bilgi nasıl elde edilir? Bilgelik anlamına gelen Hint kutsal metinleri vedalar incelendiğinde öğretilmiş bilgilerin, kişinin zaten potansiyelinde olan bilgileri keşfetmesinden başka bir şey olmadığı görülecektir. Vicdan bu manada hem kişiyi bilgeliğe ulaştıran başat araç hem de kendisine ulaşılması beklenen kutsal amaç anlamlarına gelmektedir.
Sekizinci ve son kategorimiz en doğudan, Uzak Doğu ülkelerinin dilleri olan Çince, Japonca ve Korece’den oluşmaktadır. Etimolojik köken açısından ilk yedi kategoriden farklı olarak vicdan kavramının bu ülkelerde kalbin iyiliği şeklinde anlaşılmış olduğu görülmektedir. Çincede vicdan kelimesini “iyi” anlamına gelen 良 ve “kalp” anlamına gelen 心 işaretlerinden oluşan ve liángxīn şeklinde telaffuz edilen sözcük karşılamaktadır. Aynı durum Japonca için de geçerli olup, vicdan için “iyi” anlamındaki 良 ve “kalp” anlamındaki 心 aynı işaretler kullanılmakta ve ryōshin şeklinde telaffuz edilmektedir. Korece’de ise bu kelime yangsim şeklinde telaffuz edilir ve 양심 şeklinde yazılır.
Sonuç olarak vicdan kavramı, Uzak Doğu hariç bütün dillerde bir yaratıcının insana doğuştan yüklediği, doğruyu yanlıştan ayırt edebileceği bilgiyi ifade etmek için kullanılmaktadır. Dünya dillerinin bu derecede uzlaşmaya vardığı başka bir kavram bulmak nerdeyse imkânsızdır. İstisna olarak Uzak Doğu halklarının yüklenmiş bir ön ve iç bilgi yerine iyi bir kalbe atıf yapması Budizm’in tanrısız bir din olmasından kaynaklanma ihtimali bir muammadır fakat iyi bir kalbe sahip olmanın -diğer dillerdeki anlamıyla- vicdana sahip olmadan mümkün olmadığı açıktır. Diğer diller vicdan kavramı için derine, kaynağa ve sebebe atıf yaparken, Uzak Doğu dilleri sonuca atıf yapmaktadır. Sonuçta iyi bir kalp, vicdanın eserinden başka bir şey değildir.