Türkçeye Övgü Soruşturması - İLKE Analiz

Türkçeye Övgü Soruşturması

Editör

Her dönemin şiiri kendine has bir ruh oluşturur. Neyin, nasıl ve ne için övüldüğü de bu ruhun önemli göstergelerindendir. Türkiye’de yeni çıkan şiir kitaplarında ve dergilerde yer alan kimi şiirlerde Türkçenin övüldüğü dizelerle daha sık karşılanmaya başlandığı söyleniyor. Bu övgüyü tartmak ve anlamlandırmak şiirin, toplumun ve kültürün gidişatını görmek için iyi bir veri olabilir.

Türkiye’nin önde gelen şairlerine ve şiir editörlerine bu konudaki değerlendirmelerini sorduk. Cevaplar için kendilerine çok teşekkür ederiz.

“Yeni şiirde Türkçeye yönelik övgünün arttığını düşünüyor musunuz? Bu düşünceyi veya durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Elyesa Koytak

Elyesa Koytak:

Türkçe övülmeyi hak edecek kadar canlı bir dil. Her kuşağın Türkçesi, kendi yaşadıklarıyla ilerliyor, dönüşüyor. Şairlerin övdüğü Türkçe yaşayan Türkçenin içinden çıkmalı, eski kitaplardan değil. Kendinden önceki kuşakların, resmi müfredatın, bir ideolojik kesimin Türkçesini veya Türkçeyi şekillendirme girişimlerini sürdüren birinden şair veya yazar olduğu görülmemiştir. Pazar yerinde, metrobüste, AVM girişinde, okulun Whats App grubunda konuşulan Türkçeyi yakalamak lazım. Hayatın içinden, hayatla konuşan şiirler.


Zeynep Tuğçe Karadağ

Zeynep Tuğçe Karadağ:

Bu durumun, milliyetçiliğin küresel anlamda artmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum.
Türkçeyi öven dizelerden ziyade dilin olanaklarından yararlanan dizeleri görmeyi tercih ederim. Dilin sınırlarını genişletmediğiniz takdirde, yapılan övgüler içi boş bir hal alıyor. Türkçe özellikle sıfat fiil, zarf fiil, deyimler açısından çok zengin bir dil fakat bunlar yeterince kullanılabiliyor mu? Emin değilim.

Eserinizde, aynı sözcükleri defalarca tekrar edip üzerine bir de Türkçe överseniz durum çok ironik bir hal alır. Mesela Mehmet Mümtaz Tuzcu’nun şiirlerine baktığımda, dil üzerine ne kadar düşünülmüş olduğunu, çizilen sınırların yıkıldığını görüyorum. Dil övgüsü böyle olmalı bana kalırsa. Öteki türlüsü konfora giriyor.


Devrim Horlu

Devrim Horlu:

Gerçekçi olmak gerekirse Türkçe, Türkiye gibi kelimeler geçmiş dönemlerde daha sık kullanılıyordu şiirlerde ve kitap isimlerinde. Hatta bazıları bugün bile günlük hayatımızın bir parçası durumunda. Cemal Süreya’nın “Türkçe bilenin işi rast gider” isimli, düzyazılarının olduğu, şiir olmasa da şiirle doğrudan bağı olan konulara değindiği kitabı aklıma geliyor. Yine Enver Ercan’ın “Türkçenin Dudaklarısın Sen” isimli kitabı var. Ergin Günçe’nin “Türkiye Kadar Bir Çiçek” ve şimdi aklıma gelmeyen birçok kitap ismi ve dize. Evveline giderseniz daha çok örneğine rastlarsınız.

Şiir yazan, tür üzerine düşünen herkesin üzerinde sıkça durduğu konulardan biri dil. Türkçe yazan ve bu dili doğal olarak hayatının merkezine alan birinin şiirinde Türkçe kelimesi geçirmesi olağan. Öte yandan bunun nasıl bir itkiyle yapıldığı, sahiden dil hassasiyeti güdülerek hareket edilip edilmediği de zamanla kendini belli eder.

Sizin denk geldiğiniz yeni şiirde Türkçe övgüsüne, iyi bir şiir okuru olduğunu düşünen biri olarak ben pek gelmedim. Özellikle dil konusunda özenli olduğunu bildiğim, zaman zaman üzerine konuştuğumuz kimselerde de rastlamadım bu duruma. Hem özel ilgim hem de işim gereği çokça şiir okuyorum. Politik ya da poetik anlamda birbirinden taban tabana zıt insanların şiirlerine eğilme fırsatım oluyor. Buradan bakınca, çok da gündemine giren bir mesele olmadığını söylemem mümkün. Varsa da pek dikkate değer değil gibi görünüyor.


Tuba Kaplan

Tuba Kaplan:

Merhaba “Yeni şiir” ne demek, neyi kastediyorsun bilmiyorum ama son dönem şiiri diyorsan eğer o başka tabii. Türkçe’nin ses vekaleti bizim uhdemizdir, diyor Cahit Sıtkı Tarancı. Türk şiiri yazıp Türk diline, üslubuna, uzak birisini düşünebilir miyiz? Mehmet Akif geliyor aklıma en az yedi Türkçe biliyor mesela Akif. Anadolu’nun jargosundan Dolapdere argosuna kadar hâkim bir Türkçe. Sokak dili, medrese dili…Elimde Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü var zihninde şiir uyanan herkes bakmalı bence. Sokak sokak gezmeli ya da. Aramalı, sormalı ve duymalı insan.  Lügatte yiğitlik olmaz dermiş Orhan Okay’ın hocası ve eklermiş: Bilmediğin kelimeye bak ama bildiğin kelimeye iki defa bak. Benim dile karşı refleksim bu, hakkını umarım yaş aldıkça verebilirim etimoloji ilgimi çekiyor. Çünkü zengin bir iç dünyası var insanın, yaşadığı onca şey var, yansıtmak için sese ihtiyaç var. Hani anlatamıyorum diyoruz ya bazen aslında orada çoğu zaman doğru kelime gelmiyor dilimizin ucuna, bilirsiniz yoksa ne kadar kolay anlatır bir şair hâlbuki olanca acıyı, duyguyu. Bir mısra sizi titretebilir. Hah bu dersiniz. İşte bu!

Süleyman Çobanoğlu; dillerin de insanlar gibi din diyanet sahibi olduğunu, Türkçe’nin Yunus Emre huzurunda diz çökerek Müslüman olduğunu söyler mesela. Dillerin bir hafızası vardır, yaşanmış güçlü bir hikâyenin eşiğindedirler. Bu bağ hep devam edecek elbette. Son kuşak ne kadar farkında bilmem ama dil meselesi şiirle birlikte at koşturur. Mevcut müktesebatıyla yetinen bir kalem akışı olmayan bir su gibi, donuk kalacaktır. Akışta kalmak yenilenmek her anlamda en güzeli çünkü hayat da donmuyor değil mi?


Ömer Erdem

Ömer Erdem:

Bu tür yoğunlaşmalar daha çok poetik değil psikolojik görünür bana. Yüksek şiir yönünden değil ama edebiyat sosyolojisi bakımından bir veri değeri olabilir sözünü ettiğiniz hal. Benim nazarımda üstüne özellikle düşünülecek bir şiir meselesi değil. Çünkü şair, kendi içinden kanayan/ kaynaklanan sebeplerle değil kendi dışındaki kültürel, siyasal hatta kurgusal nedenlerle ve farkında olmaksızın yönelir bu dile. Şairin diline duyduğu tutku, saygı onun ısrarlı tekrarında/ vurgulamasında değil bilakis özgün yaratıcılığında açığa çıkar. Türkçeyi sevmek şiir yaratmakla olur. Ondan bayrak biçmek, slogan üretmekle değil. Sanırım bu yönelimde son zamanlarda parlatılan ve üretim mevzii gündelik politika ve üleşim ünitesi olan siyasal merkezin dilinin de etkisi var. Yeni dini/ milliyetçi üleşim koalisyonu böylesi bir yönelim üretti. Ve sanırım bugün yazılan şiirin bütününe ve estetik seviyesine hakim bir durum da değil bu.


Muhammed Enis Özel

Muhammed Enis Özel:

Aslında anadil övgüsünün bir tür “öz idrak” meselesi olduğunu düşünüyorum. Şairin benliğine yönelmesiyle ortaya çıkacak bir durum çünkü bu. Bütün imkanların arasında bir imkan dil. Aynı zamanda yalnızca bir imkan olması sebebiyle diğer dillerle benzeşebiliyor. Şairin kendi imkanlarını sınarken, dilin ona sağladığı zenginlik karşısındaki şaşkınlığı, elbette bir şiire konu olabilir. Pespaye, ideolojik niyetlerle yazılmış, cumhuriyet projesi “Türkçeci” şiirler için söyleyemem tabi bunu.

Şairin birey olarak kendi sesine yönelmesi, kendini cemaatin sesi olmaktan kurtarması da yine dil ile kendi arasında orijinal bir ilişki geliştirmesine sebep olabilir. Marangozu atölyesiyle baş başa bırakan yalnızlık, şairi de diliyle baş başa bırakır herhalde. Günümüz şiirinde eğer bir artış varsa sebebi bu olabilir. İnsan aldandığını düşündükçe yalnızlaşıyor. Postmodern dünya ise insana aldatılmayı dayatmaktan geri durmuyor.

İyi, sıkı veya çarpıcı ya da sahici şiirin yolu ilkin Türkçeden, ikincileyin yaşayan Türkçe’deki duyarlıktan geçiyor. İlk duyarlılığı hemen hemen farkında olmasa da bütün şairler taşıyor. İkinci duyarlığı taşıyan şairler ise şiiri yazıldığı dönemden tarihin büyük anlarına yayıyor. Mesela çarpıcı şiirin iyi ya da güzel olduğuna dair ön kabul var bu paragraftaki ilk cümlede. Bu, Türkçe içinde güzelin darp edici bir etkiye sahip olduğunu göstermez mi? Bunu göz ardı ederek bugünün diliyle nasıl şiir yazabiliriz? Bu gibi anlam müşterekliklerinin büyüsü elbette ayrıyeten şiire konu olabilir diye düşünüyorum. Türkçenin serüvenini kucaklamak, ne hoş.

Geçenlerde Afyon’a gitmiştim. Köy odasında otururken oradaki emmilerden biri, (tabii şivesiyle) “Emin kalk, dansözü getiriver” dedikten sonra Emin, emmiye bir çay kaşığı vermişti. Türkçe içinde yaşayan bu imge dünyasına şahit olup şaşmamak elde değil diye düşünüyorum. Şaşkınlık da tabii şiirin çıktığı yer mi desem, kaçtığı yer mi desem… Bilemedim.

Son olarak artan şeyin Türkçeye yönelik övgü olmadığına eminim. Türkçeye yönelik övgü, artan o “şey”in bir neticesi olabilir ancak. İnsanın şaşacak şey bulamayıp, kendine şaşması gibi.

0 yorum

Diğer Yazılar