Türkiye’de en çok dile getirilen konulardan birisi kutuplaşmadır. Farklı düşüncedeki gruplar karşısındakileri kutuplaştırmakla suçlamakta, medyada bu konu sürekli gündeme getirilmektedir. Oysa kutuplaşmanın en sık olduğu mecranın medya olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle son yıllarda medya grupları hükümet yanlısı ve karşıtı olmak üzere ikiye ayrılmış ve kutuplaşmış durumdadır. Bu durum son yıllarda kullanımı büyük ölçüde artan ve toplumun çok geniş kesimine yayılan sosyal medyaya da yansımıştır.
Ülkemiz son iki hafta içerisinde sel ve yangınlar olmak üzere iki büyük afet türü ile karşı karşıya kaldı. Önce onlarca şehirde büyük ölçekli orman yangınları başladı, yangınların yaraları henüz sarılmamışken Karadeniz bölgesinde meydana gelen sellerde onlarca insan vefat etti, çok sayıda bina yıkıldı. Bu afetler devam ederken geleneksel ve yeni medyada yapılan haberler ve paylaşımlar üzerinde çok farklı tartışmalar yapıldı. Bu çalışmamızda bu tartışmaları inceleyeceğiz.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de dijital medya kanalları artıp geliştikçe geleneksel medya güç kaybetmekte ve farklı arayışlar içerisine girmektedir. Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla haberler çok hızlı yayılırken dezenformasyonlar ve yalan haberler da aynı hızla yaygınlaşmaktadır. Yapılan araştırmalar yalan haberlerin gerçek bilgiden altı kat hızla yayıldığını ortaya çıkarmıştır. Sosyal medyada küçük ve orta ölçekli bir hesaptan yapılan bir paylaşım, çok takipçili bir hesaptan paylaşılmasıyla hızla yayılmakta ve özellikle ünlülerin paylaştığı haberlerin teyit edilmesine ihtiyaç duyulmamaktadır. Sonradan yapılan düzeltmeler, yanlış paylaşımdan çok daha az ilgi görmektedir.
Ayrıca sosyal medya kampanyaları da çığ gibi büyüme ve yüksek etki oluşturma potansiyeline sahiptir. Örneğin son yangınların ardından sosyal medyada “Help Turkey” (Türkiye’ye Yardım) adıyla başlatılan kampanya büyük ilgi görürken daha büyük tartışmaları da beraberinde getirdi.
“Help Turkey” kampanyası, “Devlet Aciz mi?”
Sosyal medya üzerinden yürütülen söz konusu kampanyanın belli bir merkez tarafından başlatıldığı ortaya çıktı. Sosyal medya analizleri ile tanınan Dr. Marc Owen Jones, yaptığı paylaşımlarda bu kampanya için önce çok sayıda bot hesap açıldığını, bu hesaplardan yapılan paylaşımların ise FETÖ bağlantılı hesaplar başta olmak üzere çok takipçili hesaplar tarafından yaygınlaştırıldığını ortaya koydu. İktidara yakın medya ise bu kampanyayı sert bir şekilde eleştirerek amacın devleti yıpratmak ve aciz göstermek olduğunu savundu. Ancak iyi niyetli ve şiddetli orman yangınları karşısında yüreği yanan çok sayıda sosyal medya kullanıcısının da bu kampanyayı paylaştığı gerçeği göz ardı edildi. “Help Turkey” etiketine destek veren herkesin “devlet düşmanı”, “hain” olduğu yönünde paylaşımlar yapıldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise “Help Turkey” etiketiyle yapılan ve suç unsuru teşkil ettiği düşünülen paylaşımlara ilişkin resen soruşturma başlattı. Başsavcılık, bazı kişi ve grupların gerçek veya bot hesaplar üzerinden organize bir şekilde halk arasında endişe, korku ve panik oluşturmaya, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümetini aşağılamaya çalıştıkları gerekçesiyle soruşturma açıldığını açıkladı.
İktidara yakın medya ise bu kampanyayı yürütenlerin devleti aciz gösterdiği gerekçesiyle suç işlediğini savundu ve sosyal medyada Türkiye’nin güçlü olduğunu belirtmek için “Strong Turkey” (Güçlü Türkiye) etiketiyle bir karşı kampanya başlattı.
“Devleti aciz gösterme” diye bir suç olup olmadığı; bunun devletin ve hükümetin aşağılanması suçu kapsamına girip girmeyeceği konusu hukukçuların işi, bu konu uzun süre gündemde kalacak gibi ancak çok büyük afetler karşısında bile medyada bir dil birliğinin sağlanmaması Türkiye için ciddi bir sorun gibi duruyor. Muhalefetin böyle durumlarda eleştirilerini afetin sona ermesine kadar ertelemeyi tercih etmesi, iktidarın ise eleştiriye daha açık olması bazı sorunların çözümü için ilk adım olabilir.
Medyanın ise afet sırasında sorumlu bir habercilik yapması, tüm medya organlarının bir araya gelerek bu konuda konsensüs kurması gerekmektedir. Afet haberciliğine dair ilkelerin tüm medya gruplarının katılımıyla önceden oluşturulması durumunda sosyal medyada oluşacak tezviratlar da büyük ölçüde engellenecektir. Zira bugün geleneksel medya her şeye rağmen sosyal medyaya hala yön verebilmektedir.
“Afet haberciliğine dair ilkelerin tüm medya gruplarının katılımıyla önceden oluşturulması durumunda sosyal medyada oluşacak tezviratlar da büyük ölçüde engellenecektir.”
Ormanları terör örgütleri mi yaktı?
Orman yangınları henüz başlamışken bir grup sosyal medya kullanıcısı, yangınları silahlı bir örgütün çıkardığını savunduğu bir kampanya başlattı. Bir haber ajansının, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde yakalanan iki PKK mensubunun “Orman yakmak için 3 ilde keşif yaparken” yakalandığını haber yapması bu kampanyada etkili oldu. Ancak Manisa Valiliği sonradan yaptığı açıklamada yakalanan kişilerin orman yangınlarıyla irtibatlı olduklarına dair herhangi bir bilgi ya da bulgunun söz konusu olmadığını belirtti. Devletin tüm kademelerindeki kişiler de daha önce örgütün orman yangınları başlattığını ancak devam eden yangınlarda henüz örgüt izine rastlanmadığını ifade ettiler.
Silahlı örgütler, eylemlerini sesini duyurmak ve mesajlarını vermek için gerçekleştirirler. Yapmadıkları bir eylemi onların gerçekleştirdiği iddiasıyla kampanya başlatarak örgütleri sürekli gündeme getirmek mesajlarının yayılmasına hizmet eder. Bu konuda da sorumlu bir habercilik yapılması, sosyal medya kullanıcılarının da paylaşım yapmadan önce resmi açıklamaları beklemeleri yerinde olacaktır.
Teyit şart!
Hem medya çalışanları haber yaparken hem de sosyal medyada kullanıcılar bir vakayı paylaşırken doğruluğundan emin olmaları gerekir. Yanlış olma ihtimali bulunan bir paylaşım kısa sürede yayılıp büyük hit ve tık getirse de fayda değil zarar verir. Özellikle afet zamanları zor zamanlardır ve zor zamanlar daha çok sorumluluk ister. Türkiye’ye ait olmayan görüntüler paylaşarak yangıların drone’lardan alev püskürtülerek çıkardığını iddia etmek ne paylaşana ne de bu haberi duyanlara fayda sağlar. Özellikle internette “Yanlış çıkarsa silerim, ne olacak?” düşüncesiyle yapılan paylaşımların sonradan silinse de kalıntılarının kaldığı unutulmamalıdır.
Haber veya paylaşımı teyit etmek sadece habercinin veya sosyal medya kullanıcısının değil okuyucunun da sorumluluğundadır. Okuyucu, medyada yer alan her şeyin doğru olmayabileceği bilinciyle hareket etmelidir.
Bir diğer husus ise medya okuryazarlığının yaygınlaştırılmasıdır. Ortaokullarda seçmeli olarak okutulan medya okuryazarlığı dersinin eğitimin her kademesinde verilmesi, STK’ların bu alanda seminerler vererek hedef kitlesini bilinçlendirmesi gerekir. Bu şekilde medya araçlarının manipülasyon ve dezenformasyonlarına karşı mücadele edilebilecektir.