2020 yılı başlarında yeni koronavirüs kişisel, toplumsal, ulusal ve küresel düzeyde tüm anlamlandırma mekanizmalarımızı derinden etkileyen bir olgu olarak hayatımızın tam merkezine yerleşti. Biraz zaman geçince ve yeni bilgilere ulaştıkça konunun büyüklüğünü ve sağlık başta olmak üzere ekonomik ve sosyal bakımdan ilk etkilerini görmeye başladık. Bununla birlikte sonraki günlere yönelik sonuçlarını kestirmekte ise oldukça zorlandığımız bir durumla karşı karşıya kaldık. Bugün de salgın sürecinin ne kadar devam edeceği, sosyal ve ekonomik hayatta ne tür etkiler doğuracağı en çok merak ettiğimiz konuların başında gelmekte. Salgın sürecine yönelik daha hayati mesele ise yaşadıklarımızın bir anlam yıkımı/çözülmesi oluşturmadan bu belirsizlik ve değişim ortamında hayatı yeniden anlamlandırmak ihtiyacının devam ediyor olması.
Anlamlandırma; insanlar, olaylar ve olgular arasındaki bağlantıları anlayarak bu bağlantıların gidişatını önceden sezmek ve eylemde bulunmaya yönelik süreklilik gösteren bir çabadır. Anlamlandırma; insanların şaşırtıcı, karmaşık veya kendileri için kafa karıştırıcı olay ve meseleleri yorumladığı bir inşa sürecidir. Anlamlandırma; veri toplama, yorumlama ve öğrenme yoluyla bilinmeyenin yapılandırılması, diğer bir deyişle bir büyük resim çizmektir. Anlamlandırma; süreklilik gösterdiği için geçmiş, bugün ve geleceğin birbiriyle ilişkili ve süreklilik gösteren biçimde okunması ve anlaşılması gerekir. Yaşanmış olması dolayısıyla geçmiş ve bugünü anlamlandırmak görece daha kolay iken bilinmeyenin fazla olduğu geleceğe dair anlamlandırma oldukça zordur. Bu yüzden bundan sonra ne olacağına yönelik öngörülerimiz geçmişe ve bugüne dair okumamızdan bağımsız olmamakla birlikte geleceğe dair anlamlandırma için yeterli olamamaktadır. Akademik tartışmalarda da anlamlandırmanın odağı geçmiş yerine geleceğe doğru kaymış durumdadır. Bu bağlamda salgın sürecinin geleceğini anlamak geleceği anlamlandırabilme kapasitemizle yakından ilişkili.
Salgının başladığı ilk dönemde hızla yayılması, tedavisinin henüz bilinmemesi, aşı çalışmalarının bir yıldan önce sonuç vermeyeceği yönündeki açıklamalar ve bu durumun nereye doğru gideceğini kestirememek belirsizliği artıran ve hepimizde endişe doğuran bir sürecin yaşanmasına sebep oldu. Çok güçlü görünen ülke ve kurumların hız ve kapasitesinin yetersizliği, güçlü bir küresel iş birliğinin oluşmaması ve küresel kuruluşların performansı bu endişeleri çoğalttı. Bundan sonra neler olabileceğine yönelik bilgi eksikliği geleceğe yönelik anlamlandırmayı güçleştirdi, gerilim ve rahatsızlığımızı artırdı. Bu durumdan kurtulmak için bilinçli ya da bilinçsiz biçimde bizi avutacak bilgi ve gerekçeler bularak bu resmi kendi içinde uyumlu hale getirmeye çalıştık. Süreci anlamlandırma ya da anlamlandıramama biçimlerimiz farklılaştığı için vakanın bizdeki etkileri ve vakaya tepkilerimiz de farklılaştı. Karantina ve kısıtlamaların sosyal ve ekonomik hayata etkilerini de burada vurgulamak gerekiyor. Kısıtlamaların kalktığı bir ortamda yaza girdik ve bununla birlikte vaka artışı karşımıza çıktı.
Bugünlerde geçmişe göre daha fazla bilgiye sahibiz. Birden çok aşı bulundu ve sonbahara kadar nüfusun önemli bir bölümü aşılanmış olacak. Yeni bir dalga gelme ihtimalinden bahsedilmekle beraber aşının koruyuculuğu belli bir güven vermekte. Aşı yaygınlaşsa bile korunma önlemlerine dikkat etmeye devam etmek gerekecek. İnsanların temasta olacağı ortamlarda aşı yaptıranlarla yaptırmayanların birlikte bulunması konusu yeni düzenlemelerin geleceği bir alan olarak dikkat çekmekte. Aşı tartışmalarının doğru bir zeminde devam etmediğini vurgulamakta yarar var. Aşı bu yönüyle de bir tartışma konusu olarak devam edecek görünüyor.
Şu sıralar salgınla ilgili en önemli gündemlerden biri Eylül ayı itibariyle yüz yüze eğitime başlayabilmek. Uzaktan eğitim ortamı ile aile içi düzenlemeler, sosyal ilişkiler ve erişim zorlukları gibi uzaktan eğitimin doğurduğu bir dizi sorun karşımıza çıktı. Yüz yüze eğitim bu sorunların bir kısmını ortadan kaldıracaktır ancak eğitimde dönüşüm ihtiyacı güçlü biçimde var olmaya devam edecektir. Yüz yüze eğitime başlamak bahsettiğimiz sorun alanlarında kısmı bir rahatlama doğuracaktır. Salgın bitse ya da etkileri azalsa bile dijitalleşmenin şekillendirdiği bir dünyaya hazırlık yapmak ve bu dönüşüme odaklanmak gerekmekte. Benzer bir dönüşüm iş dünyasında uzaktan çalışma bakımından yaşanmakta. Salgın sürecinde başlayan uzaktan çalışma bazı işletmeler ve mesleklerde salgın sonrası yaygın bir uygulama olmaya doğru gitmektedir. İşin doğası gereği yüz yüze çalışmayı gerektirmeyen işlerde uzaktan çalışma yaygınlaşmaya başlamıştır. Hem eğitimde hem de çalışma hayatında hibrit form yaygınlaşmaktadır. Salgın günleri kadar yoğun olmasa da salgın sonrası uzaktan eğitim ve çalışma hayatı değişik derecelerde hibrit forma doğru evrilmektedir. Bu sürecin kendi doğallığında evrilmesi yerine planlı değişim yaklaşımı ile bir amaca yönelik ve sistematik bir dönüşüm süreci olarak yönetilmesi gerekmektedir. Dijital dünyaya geçişin zorunlu bir vaka olarak alınması yerine vakayı doğru anlamak, eğilimleri yakalamak, fikri bir çerçeve oluşturabilmek ve dönüşümde aktif olmak gerekmekte.
“Bu sürecin kendi doğallığında evrilmesi yerine planlı değişim yaklaşımı ile bir amaca yönelik ve sistematik bir dönüşüm süreci olarak yönetilmesi gerekmektedir.”
Bu kapsamda yeni koronavirüs ile ilgili sağlık alanında yapılan çalışmalar devam etmekte ve sağlık alanındaki önleme ve korumaya yönelik çalışmaların hız kesmeden devamı olmazsa olmaz şart. Salgının sosyal ve ekonomik hayata ilişkin etkileri üzerinde de yoğunlaşma ihtiyacı var. Başta eğitim olmak üzere sosyal ve ekonomik hayatta hem salgın günleri hem de salgın sonrası günleri kapsayacak çalışmalar gerekiyor. Kısa vadede yapılacaklar kadar bir dönüşüm süreci bizi beklemekte. Bir yandan bu sorunları çözerken bir yandan da yeni dönemin gerektirdiği yapısal dönüşüm sürecine odaklanmak gereği açık. Kısa vadeli ve acil gündemler uzun vadeli bakışı kaçırmayı getirebiliyor. Bu durum salgın günleri için de geçerli.
Yazının başında da vurgulandığı gibi yeni koronavirüs anlamlandırma mekanizmalarını derinden etkileyen ve sarsan bir etki oluşturmuştur. Salgın örneğinde olduğu gibi bu çaptaki olgular anlam yıkımına götürebileceği gibi yeni anlamlandırma mekanizmaları oluşturma imkânı da sağlayabilmektedir. Bu krizin tetiklediği düşünme ve sorgulamalar yeni bir bakış ve kimlik inşasına imkân verebileceği gibi, bir anlam yıkımına da sebep olabilir. Kriz dönemleri kimlik ve anlam dünyamızı yeniden sorgulama, daha fazla kendimiz, ilişkilerimiz, üretim ve iş yapma sistemlerimiz üzerine düşünme imkânı da sunmakta. Bugünlerde geleceğe dair neler olabileceğini anlamlandırabilmek gibi bir temel mesele ile karşı karşıyayız. Anlamlandırma, kim ve ne olduğumuz üzerine düşünme ve bu konuda bütüncül bir bakışa sahip olduğumuz ölçüde kolaylaşmakta. Dolayısıyla bu dönemler zorlukları kadar; durma, düşünme ve sorgulama imkânı vermekte, doğru yaklaşımlarla yeni anlamlandırma çerçevelerinin doğmasına da vesile olabilmekte. Bu süreçten anlam yıkımı değil, kendimiz ve insanlık için daha iyi sonuçlar doğuracak yeni anlam çerçeveleri oluşturarak çıkmak önemli. Bu yönde çaba göstermek ve çalışmalar yapma önemli olduğu kadar aynı zamanda sorumluluğumuz.
Geleceğe yönelik sağlıklı bir anlamlandırma için, mevcut durumun tam ve gerçekçi bir fotoğrafını gösteren bir harita/çerçeve oluşturmak gerekiyor. Bu dönemde sağlık alanında tedbirler, araştırmalar ve çözüm arayışlarının tüm hızıyla devam etmesi gerekmekte. Bunun yanında sosyal ve ekonomik hayata yönelik yapısal dönüşüm yoluyla geleceğe kişisel ve kurumsal olarak hazırlık önemli bir mesele olarak önümüzde duruyor. Yapısal dönüşüm çalışmaları yanında davranışsal bakımdan da yapılacaklar var. İyimserlik, umut, zorluklara karşı dayanıklılığın artırılması gibi psikolojik sermaye ve maneviyatın da güçlü tutulması gerekiyor. Yardımlaşma, paylaşma, diğer insanların derdiyle ilgilenme bugünlerde öne çıkması gereken değerler. Bu temel değerler ve sosyal ve ekonomik hayatın gerçekleri üzerine bina edilen bir anlayışla geleceğe dair anlamlandırma çerçevelerine ihtiyacımız var. Salgın sürecini sadece bir sağlık sorunu olarak görmek yerine sosyal, ekonomik ve teknolojik bir dönüşüm süreci olarak anlamak ve anlamlandırabilmek önemli. Salgın sürecine yönelik her düzenleme ve önlemin aynı zamanda siyasal, hukuki, sosyal ve ekonomik etkileri söz konusu. Sağlık konusunun önemi ve aciliyeti öncelikli olmakla birlikte verilen karar ve yapılan düzenlemelerin hayatın diğer alanlarına etkisini de dikkate almak gerekiyor. Özellikle dijital dünyaya geçiş bağlamında salgın kapsamında yapılan düzenlemelerin komplocu bir yaklaşıma kapılmadan veri ve bilgi temelli bir yaklaşımla değerlendirilmesi göz ardı edilmemelidir. Bu süreçte karar vericilerin ve etkilenen tarafların sorumlulukları, konumları ve öncelikleri farklılaşmakta. Zor bir optimizasyon sorunu ile karşı karşıyayız. Bir yandan salgın sürecini en az hasarla geçirmek gereği söz konusu iken bir yandan da salgın sonrası dönemlere hazırlık yapma gereği dikkat çekmekte. Salgın dönemi ve sonrasına yönelik çalışmaları ve düzenlemeleri politik, hukuki, ekonomik, sosyal, teknolojik ve ekolojik bir bütünlükte ele almak ve değerlendirmek gerekmekte. Bu da salgın meselesini gelecek odaklı, çok boyutlu, uzun vadeli ve sistemli biçimde anlamayı ve anlamlandırmayı önemli kılmakta. Bu bakımdan salgın sürecinin bütünlüklü ve derinlikli anlaşılması ve anlamlandırılmasına sosyal bilimlerin daha fazla katkı sağlaması ihtiyacı açıktır.