Mavi Marmara'nın Adalet Arayışı - İLKE Analiz

Mavi Marmara’nın Adalet Arayışı

Gülden Sönmez

Neden Gazze Özgürlük Filosu?

Gazze, dünyanın en büyük ve en kalabalık açık hava hapishanesidir. İsrail Gazze’ye uyguladığı kısıtlamaları 2000’lerin başından itibaren başlayarak çeşitli bahanelerle gittikçe genişletmiştir. İsrail, Şubat 2006’da yapılan Filistin seçimlerinde, Hamas’ın Gazze’de büyük bir başarı kazanmasının ertesinde, Gazze’ye bir dizi siyasi ve ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştır. Yaptırımlar arasında, Gazze’deki muhtaçlar için bağış yapan ülkelerdeki finans kaynaklarının kurutulması dahil sınırları aşan çeşitli hukuksuz uygulamalar da söz konusu olmuştur. Gazze yönetiminin Haziran 2007’den itibaren Hamas’ın eline geçmesiyle yaptırımlar daha da sertleştirilmiş ve İsrail bir abluka başlatmıştır. Eylül 2007’de, İsrail, Gazze Şeridini “düşman bölge” ilan etmiş ve Hamas yönetimi üzerinde baskı oluşturmak maksadıyla Gazze’ye mal ve eşya giriş çıkışının sınırlamalara tabi tutulacağını beyan etmiştir. Ekim 2007’den itibaren yakıt tedarikine ilişkin daha da katı sınırlamalar getirilmiştir. BM bünyesindeki İnsani Yardım Koordinasyon Dairesi (OCHA)’ne göre, 2008’de gerçekleşen “Dökme Kurşun” saldırısının hemen öncesinde bu kısıtlamalar had safhaya ulaşmıştır.

Bütün dünyanın gözü, o yıllarda ‘ölümcül abluka’ diye tarif edilen ablukanın uygulandığı Gazze’ye çevrilmiştir. Zira Gazze’de yaşayan Filistinlilerin, savaş zamanında bile engellenmesi yasak olan en temel insani ihtiyaçlara ulaşması tamamen engellenmiştir. Bir yandan da Gazze’deki mağdur halk, bombardımana ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Hastanelere ilaç, tıbbi malzeme olmadığı için insanlar hayatlarını kaybetmiş, fırınlar için yakıt olmaması neticesinde Gazze karanlığa ve açlığa gömülmüştür. Tüm dünyadan yardım etmek isteyen kişi, STK ve devletler de bu ablukayı aşarak yardım götüremez duruma getirilmiştir. BM Güvenlik Konseyi, Gazze’deki durumu “sürdürülemez” olarak nitelendirmiş ve BM kararlarının eksiksiz olarak uygulanması gereğine işaret etmiştir. Bu kararlarda, başka hususlara ilaveten “Gazze’de derinleşen insani krizden dolayı duyduğu büyük endişeyi” ifade eden Konsey, “Gazze sınır kapılarından düzenli ve yeterli ölçüde insan ve emtia geçişinin sağlanması gereğine” vurgu yapmıştır ve “Gazze’nin tamamı için yiyecek, yakıt ve tıbbi destek gibi insani yardımların engellenmeden tedarik ve dağıtımını” talep etmiştir.

International Committee of the Red Cross -ICRC, 14 Haziran 2010’da yaptığı açıklamada ablukanın Gazze’deki durum ve 1,5 milyon insan üzerindeki etkisini “dayanılmaz ve yıkıcı” olarak tanımlamış ve “ablukanın İsrail’in uluslararası insancıl hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini açıkça ihlal ettiği bir toplu cezalandırma niteliği taşıdığını” vurgulayarak, bu duruma kalıcı çare olabilecek tek çözümün ablukanın kaldırılması olduğunu söylemiştir. 2010 yılında Gazze Özgürlük Filosu yola çıkarken durum bu şekildedir.

Gazze’de İnsani Durum

Bugüne baktığımızda ise Gazze’de yarıya yakını mülteci olmak üzere yaklaşık 2,1 milyon Filistinli yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın en kalabalık bölgesi olan Gazze, İsrail’in karadan, denizden ve havadan tamamen ablukası altındadır. Gazze Şeridi’nde fakirlik oranı ve işsizlik oranı yüksek seviyededir. Bölgede yaşayan her 10 aileden 9’u güvenilir içme suyuna erişememektedir. Diğer yandan suların %95’i de içme suyu olarak kullanılmaya elverişli değildir. Sağlıkla ilgili olarak ilaç, tıbbi malzeme, ilk yardım malzemeleri, ambulans, protez cihazı gibi birçok ihtiyaç bulunmaktadır. Çocukların %40’ı kansızlık ve yetersiz beslenme gibi sebeplerden dolayı sağlıklarını yitirmektedir. Daha detaylı bir şekilde Gazze’deki insani duruma bakıldığında çok büyük bir insani trajediyle yüzleşmemiz gerektiği görülecektir. Abluka tıpkı 2010 yılında olduğu gibi bugün de öldürücü bir yıkımdır ve hangi topluluğa kim tarafından uygulanırsa uygulansın “Mavi Marmaralar” bugün de o mağdurlar için yola çıkmalıdır.

“Abluka tıpkı 2010 yılında olduğu gibi bugün de öldürücü bir yıkımdır ve hangi topluluğa kim tarafından uygulanırsa uygulansın “Mavi Marmaralar” bugün de o mağdurlar için yola çıkmalıdır.”

Gazze’ye İsrail tarafından uygulanan abluka, bir insanlık suçudur. Aynı zamanda İsrail’in eylem ve politikaları uluslararası hukukta “toplu cezalandırma” olarak tanımlanan eyleme eşdeğerdir. İsrail’in ablukayla toplu cezalandırma yaptığı ve uluslararası hukuku ihlal ettiği ortadadır.

Özgürlük Filosu Yola Çıkıyor

İnsanlık vicdanı Gazze’deki insani drama isyan etmiş ve harekete geçmiştir. Gazze’ye uygulanan hukuksuz ablukanın kırılması ve orada yaşayan insanlara temel insani yardım malzemesinin ulaşması için dünyanın dört bir yanından yardım gönüllülerince teknelerle yardım götürmek üzere girişimler başlamıştır.

2010 yılına kadar Gazze’ye denizden sekiz sefer düzenlenmiş, bunların beşi başarıyla sonuçlanmış, üçü ise İsrail donanmasının gemilere müdahalesiyle engellenmiştir. Gazze Özgürlük Filosu bu seferlerin dokuzuncusudur. 37 ülkeden, farklı dün, dil ve kültürlerden genç, yaşlı, kadın, erkek; milletvekili, medya mensubu, sanatçı, aydın, yazar, ev hanımı, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan 700 insani yardım gönüllüsü yolcu bu gemilerde yer almıştır.  Yüzün üzerinde ülkeden milyonlarca insandan gelen destek ve bağışlarla, 200’ün üzerinde STK’nın organizasyon desteği ile 6 STK’dan oluşan Gazze Özgürlük Filosu Koalisyonu’nun koordinasyonu ile Gazze Özgürlük Filosu oluşmuştur.

Filo yola çıkmadan önce basın toplantıları yapmış, tüm dünyayı bilgilendirerek yola koyulmuştur. Dünya kadınlarının Gazze’deki yetimlere anne sevgisiyle verdiği yardımlarını yüklenmiştir. Gazze’deki yetimler de Mavi Marmara’dan inecek olanlara, babalarına duydukları özlemle sarılmak umuduyla bu gemileri beklediklerini beyan etmişlerdir.

Dünyanın dört bir yanından milyonlarca destekçinin kesintisiz canlı yayınlarla takip ettiği Filo, dünya halklarının ortak vicdanını, her dinden insanın dua ve iyi dileklerini Gazze’ye taşıyordu. Filonun gemilerinde çocuklar için oyun parkı eşyaları, yaralı ve hastalar için tıbbi malzemelerin yanı sıra inşaat malzemeleri de bulunuyordu. Bu malzemeler açıkta, yıkıntılarda yaşayan aileler için ev, çocuklar için okul demekti. Ayrıca yük gemilerinde de tonlarca gıda da vardı.

İnsanlığa Saldırı

İsrail 31 Mayıs 2010 günü sabah saat 04.30 sularında tam donanımlı ve kamuflajlı yüzlerce askeri taşıyan savaş gemileri, denizaltılar, hücumbotlar ve askerî helikopterlerle sivil ve masum insanların içinde bulunduğu insani yardım filosuna uluslararası sularda saldırdı. Bu saldırıda 10 iyi insan hayatını kaybetti, 56 yardım gönüllüsü ağır, 300’ün üzerinde gönüllü hafif yaralandı.

“Bu saldırıda 10 iyi insan hayatını kaybetti, 56 yardım gönüllüsü ağır, 300’ün üzerinde gönüllü hafif yaralandı.”

Gemide katledilen dokuz (onuncu yardım gönüllüsü 4 yıl komada kaldıktan sonra hayatını kaybetti) insani yardım gönüllüsünün vücutlarından toplam 39 adet kurşun çıkarılmıştır. İki insani yardım gönüllüsü henüz askerler gemiye inmeden helikopterden açılan ateş sonucu hayatını kaybetmiştir.

ABD vatandaşı olan 19 yaşındaki Furkan Doğan, ilk olarak üst güvertenin ortasında, elindeki küçük video kamera ile çekim yaparken gerçek kurşunla vurulmuştur. Furkan Doğan yüzünden, kafasından, sırtından, sol bacağından ve ayağından olmak üzere toplam beş kurşun yarası almıştır. Furkan Doğan, yüzüne sıkılan ve tam sağ burnundan giren kurşun hariç bütün yaralarını vücudunun arka kısmından almıştır. Adli Tıp Raporu’na göre, yüzündeki yaranın etrafındaki izler çok yakın mesafeden kafasına ateş edildiğini göstermektedir. Yerde yaralı vaziyette, savunmasız şekilde yardım bekleyen Furkan Doğan, yakın mesafeden kafasına sıkılan kurşunla bilinçli bir şekilde hunharca katledilmiştir.

İbrahim Bilgen’in ilk önce helikopterden açılan ateş sonucu vurularak yaralandığı, daha sonra yaralı şekilde yerde yatarken yanına gelen askerin bitişik nizamdan kafasına yaptığı atışla hayatını kaybettiği otopsi raporlarından anlaşılmaktadır.

Üst güvertedeki İsrail askerlerini fotoğraflamaya çalışan medya görevlisi Cevdet Kılıçlar, patoloji raporlarına göre, alnından, iki kaşının arasından tek bir kurşunla vurularak katledilmiştir.

Bazı yaralılar dokuzar kurşun bazıları sekizer kurşun isabetiyle yaralanmıştır ve kurşunların bazıları hastaneye kaldırılmadan narkozsuz ve acı çektirilerek delil karartma amacıyla yaralıların vücutlarından çıkarılmıştır. Bu ölümlere ve saldırıya ilişkin tüm rapor ve kanıtlar, İsrailli sorumluların işlediği suçları açıkça gözler önüne sermektedir. İsrail el koyduğu tüm video görüntülerini ve fotoğrafları BM heyeti dahil olmak üzere yargı mercilerinden saklamış ve teslim etmeyi reddetmiştir.

“İsrail el koyduğu tüm video görüntülerini ve fotoğrafları BM heyeti dahil olmak üzere yargı mercilerinden saklamış ve teslim etmeyi reddetmiştir.”

Saldırı sonrasında, gemiler İsrail’e çekilmiştir. İsrail askerleri tüm yardım gönüllülerini kelepçeleyerek gözaltına almış ve sorgulayarak hapishaneye göndermiştir. Yolcuların tüm özel eşyaları dâhil olmak üzere gemideki her türlü malzemeyi gasp etmiştir. Devletlerin baskısı ve tüm dünyada yapılan eylemler sonucunda iki gün sonra mağdurlar ülkelerine dönebilmişlerdir.

İsrail’in vahşi saldırısı; Birleşmiş Milletler, çok sayıda devlet, sivil toplum kuruluşu aydınlar ve hukukçular tarafından kınanmış ve kimilerince ‘terörist saldırı’ olarak nitelendirilmiştir. İsrail’in insani yardım filosuna gerçekleştirdiği bu saldırı göstermiştir ki, İsrail politikaları sadece bölge barışı için değil dünya barışı için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Mavi Marmara Mağdurlarının Adalet Arayışı

Gazze Özgürlük Filosu bileşenleri ulusal hukuk ve uluslararası hukuk nezdinde İsrailli sorumluların cezalandırılması için hukuk çalışmaları başlattılar.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)

Uluslararası Ceza Mahkemesi, mağdur avukatlarının uluslararası ilk adresi olmuştur. Mavi Marmara bayrak devleti olan Komor Devleti adına 14 Mayıs 2013 tarihinde Gazze Özgürlük Filosu’na yapılan saldırı ile savaş suçu, insanlığa karşı suçlar işledikleri gerekçesiyle dönemin İsrail yöneticileri Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Başbakan Netenyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Mavi Marmara Saldırısı Komuta Merkez Kumandanı Tal Russo ve emir veren, uygulayan tüm siyasi, sivil ve askeri sorumlular hakkında UCM’ye başvuru yapmıştır. Komorlar Birliği, Yunanistan ve Kamboçya dosyası olarak açılan başvuru ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde süreç başlamıştır.

UCM savıcısı 6 Kasım 2014 tarihinde açıkladığı ilk kararında “İsrail askerleri, 31.05.2010 günü Mavi Marmara ve diğer gemilerdeki eylemleri ile ‘kasten öldürme, kasten yaralama ve insan onuruna aykırı davranış’ suçlarıyla ‘savaş suçu’ işlemiştir. İsrail’in Gazze üzerindeki etkin kontrolü devam ettiği için Gazze’de işgalci statüsündedir. Gazze Özgürlük Filosu’nda yer alan tüm katılımcılar, uluslararası hukukta korunan siviller statüsünde olup İsrail askerleri, yolcuların sivil olduğunu bildiği halde saldırıyı gerçekleştirmiştir.” diyerek İsrail’ in meşru müdafaa tezlerini tartışmaya değer bulmadığına değinmiş ve “hayatını kaybedenlerin otopsi raporları değerlendirildiğinde; baştan, ayaklardan, boyundan defalarca vurulduklarını ve en az 5 kişinin bitişik atış mesafesinden vurularak öldürüldüğünü” belirtmiştir.

UCM Savcısı İsrail’in savaş suçu işlediğini kabul etmiş ancak aynı kararında ‘Gravity’ (yoğunluk) gerekçesiyle bu yargılamayı yapamayacağına karar vermiştir. Mavi Marmara avukatlarının bu karara itiraz etmeleri ve tüm itiraz prosedürleri sonunda Mahkeme, savcının kararını hatalı bulmuştur.

Son olarak UCM Ön İnceleme Dairesi 15 Kasım 2018 tarihinde kararını açıklamış ve Savcının kararının yanlış olduğunu ve tekrar gözden geçirilmesine hükmetmiştir. Ayrıca sürecin uzun tutulmasına karşı da 15 Mayıs 2019 tarihine kadar konunun kesin şekilde sonuca bağlanmasına karar vermiştir. Savcı bu karara itiraz etmiştir. Bu gelişmelerin ardından UCM Temyiz Dairesi, 1 Mayıs 2019’da duruşma yapılmasına ve yapılacak duruşmada UCM savcısını  ve mağdur avukatlarını dinlemeye karar vermiştir. Duruşmaya avukatların yanı sıra bazı şehit aileleri, filo organizasyonu temsilcileri ve bazı mağdurlar katılmıştır.

Mavi Marmara gemisine ve diğer gemilere eş zamanlı olarak yapılan saldırıda İsrail’in, 700‘ün üzerinde insanın tamamının katledilmesine yönelik bir orantıda saldırı yaptığı açıkça ortadayken, yedek canlı yayın frekansından gemide olan her şeyin dünya kamuoyuna canlı olarak yayınlandığı ortaya çıkınca diğer insanları öldürmeyi durdurduğu ortadayken,  tüm yardım gönüllülerinin hapsedildiği, işkence onur kırıcı muamele dahil birçok suçun açıkça işlendiğine yönelik apaçık deliller ortadayken UCM Savcısı İsrail hakkında soruşturma açmaktan hukuka aykırı olarak imtina etmektedir.

Mağdurlar, UCM Savcısının bugüne kadar göstermiş olduğu tavırdan İsrail tarafından tehdit edildiğine dair endişe taşıdıklarını açıklamıştır. Yakın zamanda UCM savcı ve hakimlerinin, ABD tarafından İsrail ile ilgili olarak da nasıl tehdit edildiğine dünya kamuoyu şahit olmuştur. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olan John Bulton’un 10.9.2018 tarihinde yapmış olduğu açıklamada sarf ettiği şu sözler aslında ABD ile ilgili değil İsrail’in Mavi Marmara olayından dolayı yürütülen dosyasıyla da ilgilidir. Bulton UCM ile ilgili olarak “Eğer Mahkeme bizim, İsrail’in veya başka bir ABD müttefikinin peşine düşerse biz sessizce oturup beklemeyeceğiz. ABD şu şekilde misilleme yapar. Hakim ve Savcıların ABD’ye girişine engeller. ABD de bulunan herhangi bir fonlarına ve mallarına el koyar ve bu hakim ve savcıları ABD yargı mercilerinde yargılar. Sonra da UCM’yi  kendi başına ölüp gitmesine terk ederiz. Bütün amaç ve gayelere bakıldığı zaman UCM zaten ölü.” şeklinde konuşmuştur.

Mağdurlar yaptıkları basın toplantılarında “Öncelikle bu Mahkemenin yeminli hakimleri ve savcıları ve sonrasında da BM başta olmak üzere uluslararası topluluk bu mahkemenin bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü korumalıdır. İnanıyoruz ki Sayın Savcı da Mahkeme üyeleri de bu göreve tüm insanlık ailesinin her ferdine karşı taşıdıkları sorumlulukla ve bağımsız olarak devam ederler ve adaletin ve hukukun gereği neyse onu yaparlar.Yargılamanın başlaması sonucunu beklerken görüyoruz ki İsrail mahkemenin yönünü tamamen manipüle etmeye çalışmakta ve tehdit etmektedir.” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.

Öte yandan İsrail tüm yargı mekanizmalarına Mavi Marmara ile ilgili Türkiye İsrail anlaşmasını sunarak İsraillilerin yargılanamayacağını beyan etmektedir.  Açıkçası bu anlaşma hukuka aykırı bir anlaşmadır ve böyle bir anlaşma hiçbir mağduru bağlamaz, bağlamayacaktır. Hiç kimse Türkiye Hükümeti’ne böyle bir yetki ya da sorumluluk vermemiştir. İsrail hangi devletle ne anlaşma yaparsa yapsın mağdurların hak arama ve adalete erişim hakkı hukukun koruması ve garantisi altındadır. Türkiye vatandaşları ve şehit aileleri böyle bir anlaşmaya her türlü ve her zaman karşı durmuş ve bu anlaşmayı tanımadıklarını beyan etmişlerdir. Zira Türkiye Anayasası’na göre de insan haklarını ortadan kaldıran ve ihlal eden Anayasaya aykırı bir anlaşmadır.

İsrail hangi devletle ne anlaşma yaparsa yapsın mağdurların hak arama ve adalete erişim hakkı hukukun koruması ve garantisi altındadır.

UCM süreci halen usule dair karşılıklı itirazlarla devam etmektedir. Umarız Uluslararası Ceza Mahkemesi özgürce ve adaletin gereği olarak bu soruşturmayı başlatır. Unutulmamalıdır ki UCM, gücün hukuku boğma ve sadece kendi tarafına çalıştırma çabası karşısında insanlığın ve mağdurların en kıymetli umududur.

Ulusal Mahkemelerde Adalet Arayışı

Mağdurlar evrensel yargı yetkisi bulunan ve mevzuatı uygun olan ülkelerinde de hak arayışını sürdürmüşlerdir.

İspanya’da Hukuk Mücadelesi

İspanya’da 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail tarafından Gazze Özgürlük Filosu’na yapılan saldırıda Mavi Marmara’da bulunan İspanya vatandaşları suç duyurusunda bulunmuş ve soruşturma başlatılmıştır. Süreç İsrail’in de baskısı ile zorluklarla yürütülmüş ve dosya en son İspanya Yüksek Mahkemesi’ne götürülmüştür. Burada görülen davanın sonucunda Mahkeme, dönemin İsrail yöneticileri Başbakan Netenyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Başbakan Yardımcısı Moshe Ya’alon, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, Devlet Bakanı Benny Begin ve  Başbakan Yardımcısı Eli Yishai olmak üzere toplam 7 kişi hakkında tutuklama kararı vermiştir. İspanya Yüksek Mahkemesi sanık Netenyahu ve diğer sanıklar hakkında verilen tutuklama kararının üzerine bu sanıkların kendilerinin mahkemeye gelmeleri ve Mahkeme önünde ve işledikleri suçlardan dolayı ifade vermelerini talep etmiştir.

İspanya Yüksek Mahkemesi Hâkimi De La Mata, Mavi Marmara’nın davasını açıp sanıkların bilgilerini İspanya polisine gönderme kararı aldı. Sanıkların listesi İspanya Ulusal Emniyeti’ne gönderilerek yakalanma süreçleri de başlatılmıştır.

Bilindiği üzere İsrail bu davayı engellemek için çeşitli çabalar sarf etmişti. İspanya’da Siyasi baskılarla evrensel yargı yetkisi ile ilgili mevzuat değişikliği yapılmıştı.  Hatta Haziran 2015’te, Hâkim Ruz, evrensel yargı yetkisi İspanya’da iptal olduğu için ve siyasi durumlardan dolayı olumsuz bir karar almıştı. Ancak bu karara rağmen Mavi Marmara mağdurları ve avukatları adalet arayışlarını sürdürmüştü ve İspanya Yüksek Mahkemesi Hakimi De La Mata, Mavi Marmara dosyasını tekrar açtı ve çok cesur bir karar aldı.

ABD’de Ehud Barak Davası

31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara gemisine ve Filo’nun diğer gemilerine yapılan saldırı nedeniyle, saldırıda şehit olanlardan ABD Vatandaşı Şehit Furkan Doğan’ın ailesi ABD’de dava açtı. İsrail Eski Başbakanı Ehud Barak bir konferans için ABD’de bulunuyordu. Mavi Marmara Avukatları ABD’de bulunan Ehud Barak’a Mossad ajanlarının engelleme girişimlerine rağmen ulaşmayı başardı ve önceden hazırladıkları dava dosyasını Ehud Barak’a tebliğ etmeyi başardı. Bu tebligatın şokunu yaşayan Ehud Barak, Furkan Doğan davasından dolayı ABD’de jüri önünde yargılamayla yüz yüze geldi.

Şehit Furkan Doğan’ın ailesi adına açılan dava Kaliforniya Merkez Federal Mahkemesi’nde görülmeye başladı. California Merkez Federal Mahkemesi’nde açılan davada, Ehud Barak sivillere uluslararası sularda hukuksuzca saldırarak ABD vatandaşı Furkan Doğan’a kasten öldürmekten ve aynı zamanda Uluslararası Terörizm suçu, işkence, kötü muamele, zalimane muamele, haksız gözaltı gibi suçlardan dolayı yargılanması ve bütün bu suçları planlayan ve emreden olarak mahkemeye çıkması gerekiyordu. Dava bugüne kadar İsrailli üst düzeylere açılmış ABD’deki ilk dava olup ilk defa İsrailli bir Başbakan, Uluslararası Terörizm suçu ile mahkemeye çekilecekti.

California Merkez Federal Mahkemesi’nde açılan davaya İsrail Devleti müdahil oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın da, Ahmet Doğan (Furkan Doğan’ın babası)’ın avukatlarına, Ehud Barak’ın dokunulmazlığı olduğuna dair mahkeme kanalıyla beyanları oldu. 22 Temmuz 2016’da görülen ilk usul duruşmasında İsrail tarafının avukatları Türkiye İsrail arasında anlaşmanın gerçekleştiği gerekçesi ile diğer iddiaları ve Mavi Marmara tarafının beyanları tartışıldı. Mahkeme davanın görülemeyeceğine dair kararını açıkladı. Bunun üzerine Şehit Furkan Doğan’ın ailesinin avukatlarının itirazı gerçekleşti ve itiraz süreci maalesef olumsuz olarak sonuçlandı.

Washingthon D.C.

İsrail’in 2010 yılında Gazze Özgürlük Filosu’na yönelik gerçekleştirdiği saldırı nedeniyle yargılanmasının sağlanacağı ezber bozan bir dava daha açıldı. İsrail Savunma Güçleri’nin (IDF) Amerikan bayraklı gemiye yönelik gerçekleştirdiği kanunsuz saldırıdan dolayı tazminat talep eden üç Amerikan vatandaşı, İsrail Devleti’ne karşı Mavi Marmara Avukatları eliyle 11 Ocak 2016’da Washington D.C.’de bir dava açtı. Bu dava ABD’de diğer bazı Mavi Marmara davaları gibi ilk olma özelliğini taşıyordu.

Amerikan Yerel Mahkemesi, Kolombiya eyaletinde, 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda seyir halinde bulunan Amerikan gemisi Challenger I’da bulunan mağdurların zararlarının karşılanması için İsrail Devleti’ne tazminat davası açıldı. Challenger I Gemisi, İsrail Hükümeti tarafından abluka altında olan Gazze’ye insani yardım ve tıbbi malzeme götürmek isteyen filonun bir parçası olarak seyrediyordu. Üçü Amerikan vatandaşı olan dört davacı saldırının sebep olduğu her türlü stres, zarar ve kayıplar için tazminat talep etmektedir.

İsrail saldırıdan bu yana geçen zamanda hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğü kabul etmemiş ve mağdurlara herhangi bir tazminat ödememiştir. Amerikan gemisi İsrail tarafından iade edilmemiş olup ve hala İsrail’de alıkonmaktadır.

Söz konusu dava, Birleşik Devletler’de meydana gelen ciddi suçlardan dolayı -ki mezkur olayda Amerikan Bayraklı gemi Amerika Birleşik Devletleri kanunlarının alanına girmektedir- yabancı bir devlete dava açmaya yönelik Yabancı Devletlerin Dokunulmazlık Yasası (FSIA)’ndaki özel duruma dayanması  açısından ezber bozan bir davadır.

Davacıların danışman avukatı, Steven Schneebaum “Yabancı devletlerin Birleşik Devletlerdeki davalarda dokunulmazlığı vardır. Fakat bu dokunulmazlık bazı durumlarda terk edilir. Yabancı devletlerin unsurlarının Birleşik Devletler içerisinde fiziksel yaralanmaya yol açan kanunlara aykırı davranışları ve dünyanın herhangi bir yerinde ABD vatandaşlarına karşı yapılan zarar verici eylemler söz konusu olduğunda, bu devletlere dokunulmazlık verilmez. Bu iki istisnanın da bu durumda bu davanın gerçekliklerine uygulanabilir olduğunu söylüyoruz. “ dedi. 

Profesör Ralph Steinhardt (George Washington Üniversitesi’nde uluslararası hukuk uzmanı ve davacıların hukukçu takımı üyesi)’a göre “Challenger I’a yapılan saldırı uluslararası hukukun açık bir ihlalidir. Bu ayrıca savaş hukukunu, insan haklarını ve deniz hukukunu da içerir. Burada ABD Kongresi’nin verdiği yetkiye dayanarak bu yargılama Amerika Birleşik Devletler mahkemelerinin mesuliyetidir.” Ancak İsrail lobisinin baskı ve çabaları sonucunda bu mahkeme İsrail hakkında bu davayı açamadı. 

Afrika Dahil!

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Mavi Marmara gemisinde bulunan Güney Afrika vatandaşı Cape Town’lu gazeteci Gadija Davids’in avukatları, Güney Afrika’nın Öncelikli Suçlar Dava Birimi (PCLU)’nin, Güney Afrika Başsavcılığı Ulusal Başkanlığı’nın ve Güney Afrika Polis Teşkilatı (SAPS)’nın UCM’ye olayın önemini anlatmalarının yanı sıra resmî olarak da olayı inceleme ve soruşturma kararı almış olduklarını açıklamıştır. Son alınan kararla İsrailli sanıklar hakkında sınırlara isimleri bildirilmiş ve Güney Afrika’ya girdikleri takdirde yakalanmaları talep edilmiştir.

İngiltere

Mavi Marmara’nın İngiltere vatandaşı olan yolcuları adına avukatlarının Başsavcılık Makamı ile yaptıkları yazışma ve Londra Emniyet Müdürlüğü’ne  yapmış olduğu şikayet üzerine İngiltere’de yasal süreç başlamıştı. İngiliz yargı mercilerinin saldırı ve suçların mahiyetinin savaş suçu niteliğinde olması sebebiyle  SO15- War Crimes Özel Operasyonlar Bölümünün Savaş Suçları Biriminde incelemesini sürdürüyor. İngiliz insani yardım gönüllülerinin avukatları İsrailli askerlerinin İngiltere’de yargılanmaları isteğiyle yasal sürecin devam edeceğini belirtiyorlar.

İngiltere’de hukuki süreç şimdilik İsrail Genelkurmay Dönem Başkanı Korgeneral Gabriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Tuğgeneral Avishai Levi, İsrail İstihbarat Başkanı Tümgeneral Amos Yadlin ve Filo’ya yapılan operasyonun komutanlarından Tal Russo olmak üzere 5 komutan hakkında devam ediyor. Ancak Mavi Marmara mağdurları İngiltere’den gidip İsrail’de askerlik yapan İsraillilerin de tespit edilerek davada yargılanmasını talep ediyorlar.  Sanık komutanlar iki kez tutuklanma korkusuyla İngiltere’ye girer girmez tekrar çıkarak kaçmak zorunda kaldılar.

Ve Türkiye

Türkiye’de 31.05.2010 günü İsrail silahlı güçleri tarafından yapılan saldırıda işlenen suçların soruşturulması ve faillerin cezalandırılması taleplerini içeren suç duyuruları olayın hemen akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve farklı şehirlerde ikamet eden mağdur yakınları tarafından o şehirlerdeki savcılıklara ulaştırılmıştır. Başsavcılık makamınca soruşturulması yürütülen dosyanın hazırlıkları, Filo yolcularını İsrail’den getiren uçakların İstanbul Atatürk Hava Limanı’na inmesinin ardından, mağdurların tamamının Adli Tıp Kurumu’na intikal ettirilmesiyle sürdürülmüştür. Mağdurların tamamına yakınının ifadelerine başvurulmuştur. Şehit olan, yaralanan ve gemilerde bulunan mağdurların “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için Hazırlanmış İstanbul Protokolü” çerçevesinde Adli Tıp raporları alınmıştır.

Mavi Marmara, Defne Y ve Gazze I gemileri Türkiye’ye getirildiğinde savcılık nezdinde ilk olarak savcı ve olay yeri inceleme ekipleri gemiye binmiş ve gemide detaylı bir inceleme gerçekleştirmiştir. İsrail yetkililerinin tüm delil karartma işlemlerine rağmen gemilerde yapılan incelemelerde birçok yeni delile ulaşılmış ve hazırlanan rapor soruşturma dosyasına dâhil edilmiştir.  Bu süreçlerin ardından 29 Mayıs 2012 tarihinde iddianame hazırlanmış ve Mavi Marmara saldırısının faillerinin kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demir yolu veya hava yolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarını azmettirme suçlarından dolayı her bir mağdur için ayrı ayrı, toplamda binlerce yıla tekabül eden mahkûmiyet kararıyla cezalandırılmaları talep edilmiştir.

Türkiye, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada İsrail Genelkurmay Dönem Başkanı Korgeneral Gavriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Tuğgeneral Avishai Levi, İsrail İstihbarat Başkanı Tümgeneral Amos Yadlin’in yargılandığı  ceza davasının İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Mayıs 2014 tarihli duruşmasında Mahkeme TUTUKLANMALARINA ve bu amaçla tutukluluğun yerine getirilmesi için haklarında ayrı ayrı YAKALAMA KARARI ÇIKARTILMASINA” karar vermiştir.

Yargılama devam ederken 28 Haziran 2016’da Türkiye ile İsrail arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma 9 Eylül 2016’da yürürlüğe girmiştir. 02 Aralık 2016 tarihli duruşmada  Savcı, Türkiye ile İsrail arasında bir anlaşma yapıldığını belirtmiş ve ‘bu anlaşmaya binaen bu davanın düşürülmesi’ talebinde bulunmuştur. Mağdur avukatları itirazlarını sözlü ve yazılı dile getirmişlerdir.  Her ülkeden tüm mağdurların yargılamayı devam ettirmek istedikleri ve bu anlaşmaya binaen bu davanın düşürülemeyeceği ve eğer düşürülürse Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açacaklarını belirttiler. Ayrıca Türkiye İsrail anlaşmasının Türkiye vatandaşı olmayan diğer ülke vatandaşı mağdurlar açısından bağlayıcı olmadığı ve yargılamanın diğer ülke vatandaşı mağdurlar için düşürülemeyeceği,  Türkiye hukuku ve uluslararası hukuka dayalı itirazlar ve bu itirazları bilimsel gerekçelerle izah eden ve yazılı olarak mahkemeye sunulan uzman görüşlerine dayanarak davanın düşürülmesine karşı itirazlar sonuç vermedi ve bir kez daha siyaset hukuku çiğnedi.

İtirazlara rağmen mahkeme heyeti bağımsız ve adil bir yargılama koşullarından tamamen uzaklaşıp siyasi tutumunu açık etmiştir. Hiç kimseyi dinlemeden ve hatta ilk kez gelen mağdurların dinlenmesine bile izin vermeden hukuka aykırı davranarak tüm itirazlara rağmen davanın düşürülmesine karar vermiştir.

İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar mağdurlara tebliğ edilmeye başlanmıştır. Şehit aileleri ve mağdurlar istinaf süreçlerini başlatmışlardır ve dosya İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde görülmektedir.

Birleşmiş Milletler Ne Yaptı?

Mağdurlar Yargı mekanizmalarında hukuk mücadelesini sürdürürken bir yandan Birleşmiş Milletler’de Gazze ablukası ve Mavi Marmara’ya yapılan saldırıyla alakalı yaptırım talebi sürdürülmüştür.  BM İnsan Hakları Konseyi; Gazze Özgürlük Filosu saldırısıyla ilgili olarak 2 Haziran 2010 tarihli ve A/HRC/RES/14/1 sayılı kararı ile BM İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti (United Nations Fact Finding Mission) oluşturulmuştur. 23 Temmuz 2010 tarihinde Heyet, emekli Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıçlarından Karl T. Hudson‑Phillips’in başkanlığında, Sierra Leone için Uluslararası Mahkeme Eski Başsavcısı Sir Desmond da Silva ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi eski üyelerinden Mary Shanthi Dairiam’dan oluşan üç kişilik bağımsız uzman bir ekip olarak faaliyete geçmiştir. Heyet, İsrail devletinin ve yetkililerinin uluslararası sularda seyreden ve Gazze’ye insani yardım malzemesi ulaştırma amacında olan Gazze Özgürlük Filosu’na yönelik eylemlerinin Uluslararası İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku bakımından çok ağır derecede ihlal edildiği sonucuna ulaşmış, bu sonuca da yaptığı bağımsız ve tarafsız araştırmalar neticesinde varmıştır. A/HRC/15/21 sayılı rapor, BM tarafından 22 Eylül 2010 tarihi itibarıyla Cenevre’deki BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunulmak üzere tamamlanmıştır.

Heyet, İsrail saldırısı ile ilgili soruşturmalarda bulunmak için Cenevre’de, Londra’da, İstanbul’da, Amman’da mağdurlarla görüşmüş ve deliller toplamıştır. Ayrıca Heyet, Türkiye’deki temasları sırasında İskenderun Limanı’nda bulunan Mavi Marmara, Gazze I ve Defne Y gemilerinde de incelemelerde bulunmuştur.

Heyet, sunduğu raporda, Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 147. maddesinde ifade edilmiş olan kasten adam öldürme, işkence veya insanlık dışı muamele, kasten azap verme, beden bütünlüğüne veya insan sağlığına vahim şekilde zarar verme suçlarının açık şekilde işlendiğine kanaat getirmiştir.

Heyet aslında yukarıda belirtilen suçları sıralamakla saldırıyla ilgili sorumluların yargılanması için UCM’yi göreve çağırmıştır. Ayrıca, Vaka İnceleme Heyeti’nde bulunan Sierra Leone için Özel Mahkeme Eski Başsavcısı Sir Desmond Da Silva, saldırının UCM tarafından yargılanması gerektiğini de daha sonra yaptığı açıklamalarla kamuoyunda dile getirmiştir.

Heyet, İsrail’in uluslararası insan hakları hukuku çerçevesindeki yükümlülüklerinin de değişik şekillerde ihlal edildiğini beyan etmiştir. Rapora göre İsrail’in, Özgürlük Filosu’na yaptığı saldırı sırasında yaşama hakkı, işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele veya cezalandırma, kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı; keyfî tutuklama ve gözaltına almaların yasaklanması, gözaltındaki kişilere insani muamele yapılması ve doğuştan sahip olunan insanlık onuruna saygı gösterilmesi hakkı, ifade hürriyeti ihlal edilmiştir.

27 Eylül 2010 tarihinde BM İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti, BM İnsan Hakları Konseyi’nin Genel Kurul toplantısında yukarıda bahsi geçen raporu sunmuş ve bu rapor Genel Kurul tarafından resmen kabul edilmiştir. Sadece ABD ile İsrail’in red oyu verdiği rapor için AB ülkeleri çekimser oy kullanmış ve sonuçta 47 ülkenin 30’unun desteğiyle rapor kabul edilmiştir. Mezkûr rapor, 17.06.2011 tarihli oturumda yapılan oylamada ise 36 kabul, 1 red, 8 çekimser oy ile takibi ve gereğinin yapılması için kabul edilmiştir. Bu sonuca binaen Birleşmiş Milletler raporun gereğinin yapılması için sorumluluklarını yerine getirmelidir.

Öte yandan siyasi bir süreç olarak da Birleşmiş Milletler bünyesinde Palmer Paneli oluşturulmuştur. Palmer Paneli açıkça bir tezgah ve İsrail oyunudur. Amaç hukuki sorumluluktan ve hesap vermekten sıyrılmaktır. Dünyanın dört bir yanından 150 hukukçunun imzasını taşıyan mektuplar BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a ulaştırılarak, “Palmer Paneli’nin, İsrail’in hukuk mercilerinde kendini kurtarma çabası olarak görüldüğü için tanınmayacağı” beyan edilmiştir.İsrail’in, BMİHK’nın raporunu etkisizleştirmek ve hukuki sorumluluktan kurtulmak için oluşturulan Panel için BM Genel Sekreteri “Panelin görevi ve nihai amacı Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkileri ve bunun yanı sıra Ortadoğu’daki genel durumu olumlu anlamda etkilemek” olduğunu belirtmiştir. Hukuki bir temele dayanan “BMİHK Raporu”ndan tamamen farklı ve tamamıyla da siyasidir. Panel, 10 Ağustos 2010 tarihinde ilk çalışmalarına başlamış, panel üyeleri 2-3 Eylül 2010’da Newyork’ta ikinci kez toplanmış ve 15 Eylül’de ilk ilerleme raporunu Genel Sekreter’e sunmuştur.

Komisyonun sonuçlanması, yani raporunu yayınlaması için, komisyona üye olan dört (4) uzmanın da raporu konsensüs, yani oybirliği olarak oylaması gerekir. Oybirliği sağlanamadığında rapor, hiçbir zaman resmi hale gelmez ve hukuken geçersizdir. Bu anlamda Palmer Raporu komisyon tarafından hazırlanmış olmasına rağmen, oybirliği ile kabul görmediğinden  hiçbir hukuki geçerliliği yoktur, yani YOKLUK hükmündedir.

Sonuç Olarak

Sonuç olarak; görüldüğü üzere geçen 11 yılda çok zorlu bir hukuk mücadelesi ortaya konmuştur. Bu süreç aynı zamanda “Gücün hukuku mu, hukukun gücü mü?” sorularına örnek cevaplar içermektedir.

Adaletsizliğin olduğu bir dünyada barış ve huzurdan bahsetmemiz söz konusu olamaz. Güvenli bir dünya istiyorsak tüm insanlar için özgürlük ve adalet sağlanması yönünde tarafımızı belli etmek zorundayız.

Filistin halkı hepimiz gibi yardıma ihtiyaç duymadan onurlu bir şekilde yaşama hakkına sahiptir. İsrail işgali ve ablukası olmasa Filistin halkı kendisine yetecek ve hatta muhtaçlara yardım edecek imkana sahiptir. Filistin halkı, dünyadaki diğer tüm insanlar ve bizim gibi özgürce seyahat etmek, istediği yöneticiyi seçmek ve ticaret yapmak istemektedir.

Gazze Ablukası devam ediyor ve bunu sonlandırmak insan olarak hepimizin sorumluluğudur. Bu çabayı sürdürmek ve yeni Mavi Marmara gemilerini yüzdürmek zorundayız.

İsrailli suçluları yargı önüne çıkarmak için dünyanın dört bir yanında köşe bucak kovalamaya devam ediyoruz. Biz kazanacağız. Çünkü biz insanlık vicdanıyız. İnsanlık vicdanı olarak adaleti ve barışı temsil ediyoruz. Ve inanıyoruz ki barışa savaş açanlar kaybetmeye mahkûmdur…

Mavi Marmara Gemisi’nde beraber bulunmaktan onur duyduğum insanlığın iyiliğe adanmış yardım gönüllülerini, son nefeslerine şahit olduğum yol arkadaşım 10 şehidi minnetle anıyorum.

0 yorum

Diğer Yazılar