Salgın fırçasıyla çizilen büyük küresel resmin tamamını görmekten ve bu resmin anlamını kavramaktan henüz epey uzağız ve gelecekle ilgili tahminler pek çok alanda belirsiz. Eğitim de bu alanlardan birisi. Tarihteki büyük dönüşümlerin bu türden kırılma noktalarıyla eş zamanlı olduğunu hatırlarsak, küresel çaptaki bu salgının pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da şu hâliyle bile ürettiğinden daha ciddi bir dönüşüme yol açması kaçınılmaz. Peki, nasıl bir dönüşüm olacak bu?
“Dönüşümün nasıl olacağı, eğitimciler olarak bizlerin ve özellikle de eğitimle ilgili karar vericilerin tutumlarıyla yakından ilgili olacak” diye düşünebiliriz ve bu düşüncenin elbette doğruluk payı var. Ancak eğitimin en büyük paydaşı olan öğrencilerin üç dönemdir çevrim içi ders görmeleri de derin psikososyal sonuçları itibarıyla bu dönüşüme yön veren önemli etkenlerden biri olacaktır. Bir açıdan, sosyalleşme ihtiyacına cevap veren ortamlar olarak öğrencilerin değer dünyasında okul daha üstlere yükselmiş görünürken; müfredat, içerik, yöntem ve teknikler açısından başka imkânların, yolların, yöntemlerin de bulunduğu fark edildiği için okul onların dünyasında ciddi bir sorgulamanın hedefi hâline de gelebilecektir.
Bireysel veya toplumsal olarak yaşadığımız hiçbir şey boşuna değildir. Salgın süreci de aslında bize alışageldiğimiz sosyal, ekonomik ve eğitimsel yapıları ve hatta soru sorma biçimlerimizi sorgulama fırsatı sunan bir teklif olarak okunmaya son derece uygun. Eğitimde “alışageldiğimiz yöntemler, alışageldiğimiz müfredat ve içerik yapılanması, alışageldiğimiz eğitim amaçları, alışageldiğimiz eğitim ortam ve süreçleri…” gibi tüm başlıkları, öğrencilerden önce masaya yatırarak dünyadaki sınırlı var oluşumuzu anlamlandıran, bu var oluşun özüyle, hakikatiyle daha bağdaşık, daha özgür, açık ya da örtük ideolojiden arındırılmış bir eğitim kurgusu ve ortamı oluşturabilmek için önümüzde büyük bir fırsat var şimdi. Nerede ve ne zaman sorularının öneminin azaldığı günümüzde, temel soru(n)lar şunlar: Niçin eğitim, nasıl bir eğitim, hangi içerik (ne) ve bunu yapacak kişilerin hangi özellikleri taşıyor (kim) olması gerektiği (dolayısıyla da öncelikle işe kendimizden başlama zorunluluğu).
“Salgın süreci de aslında bize alışageldiğimiz sosyal, ekonomik ve eğitimsel yapıları ve hatta soru sorma biçimlerimizi sorgulama fırsatı sunan bir teklif olarak okunmaya son derece uygun.”
Acil uzaktan eğitim döneminin ardından, uzaktan eğitimi daha da nitelikli kılmaya çalıştığımız bu dönemde, eğitimciler olarak, eğitime dair bu “sorgulamaya”, (zaten var olmakla birlikte, yeni dönemde daha da belirgin hâle gelen) sorulara gerçek, doyurucu, sahih cevaplar bulmak için kafa yormazsak salgın dönemi kaçırılmış bir fırsat olarak daha büyük sorunları beraberinde getirecektir.
Oysa, eğitim sürecini daha hayatın içinde kılabilecek, her yeri ve zamanı bir “mektep” olarak görebilecek, dolayısıyla daha genel anlamda tüm yaşama alanlarımıza da “eğitim” boyutuyla bir çekidüzen verecek yeni bir eğitim anlayışına ihtiyacımız var. Salgın nedeniyle ortaya çıkan bu şimdilik kısa görünen “es” ya da pause çok kıymetli bir “durup düşünme” imkânı olarak özenle değerlendirilebilmelidir. Evet, mevcut hâliyle eğitimi sürdürmek, erişilebilir kılmak, çevrim içi ders niteliğini artırmak… için araştırıyor, tartışıyor, çalışıyoruz. Bunları yapmaya devam etmek zorundayız. Ancak tam da şimdi, bunların yanında, alışageldiğimiz eğitimin kendisini, kitlesel eğitim tarzımızı, eğitimi nasıl daha da bireyselleştirebileceğimizi, gerçek bir yetenek keşfini, eğitim amaçlarımızı ve buna göre şekillenen müfredatlarımızı, okullarımızı, süreçlerimizi, eğitim yönetimi anlayışımızı… alabildiğine ve özgürce tartışma zamanı. Yoksa okulda öğretilenlerin unutulmaya mahkûm olduğu, okul-hayat mektebi ikilemini sürdüren, öğretilenlerin derde deva, sorunlara çare olmadığı, teoriyle pratik arasında köprü kuramamış; sadece sınav sonuçları için çalışan, yetenekleri, yetkinliği ve kapasitesi köreltilmiş, gerçek hayat becerilerinden yoksun olduğu için yaratıcılık ve girişim ruhu da yeterince gelişememiş nesiller üreten bir meşgalenin içinde olmak ve buna da eğitim demeye devam ederek kendimizi avutmak durumundayız.