Habitus Kavramından Hareketle Yeni Orta Sınıfın Nitelikli Kahve Tüketimi - II - İLKE Analiz

Habitus Kavramından Hareketle Yeni Orta Sınıfın Nitelikli Kahve Tüketimi – II

Gözde Türkyılmaz

Kahvenizi Nasıl Alırdınız?

Kahvenin endüstriyel kaygılarla piyasaya sürülmesi ile birlikte kahve Türkçe’de karşılığı “dalga” anlamına gelen“wave” kavramı ile isimlendirilmiştir. Kahvenin dalgalar halinde sınıflandırılması 1. dalga kahve olan “instant” yani suda kolay çözünen kahve olarak piyasaya sunulması ile başlamıştır. Bu kahve türüyle amaçlanan, hızlı ve pratik oluşu sebebiyle her mutfağa girmesi ve aşinalık kazandırılmasıydı. Kahve tüketim kültürünü kökten değiştiren bu akım Türkiye’de 1984 yılında pazara girmiş ve Batılı anlamda kahve tüketimini sıradanlaştırmıştır.[1]

Kahvenin ikinci dalgası olarak kabul edilen ve tüketicinin kahvenin yapım aşamasına dahil edildiği dalga ise zincir kahve mekanlarının da aracılığıyla kahvenin keyif veren ve deneyimlenen bir içecek olmasını sağlamıştır. En bilinen ikinci dalga kahve markaları olan Starbucks, Gloria Jeans, Cafe Nero gibi markalar kahve ve mekan bazında değerlendirildiğinde birinci dalgaya tepki olarak doğmuş ve üçüncü dalga kahveciliğe ise zemin hazırlamıştır.

Strauss’a göre yemeğin pişme şekli bir kültürel süreç olarak tanımlanmalıdır[2]; kavrulmuş yemeğin Orta Çağ Avrupası’nda statü göstergesi olması bugünün nitelikli kahvesi olarak bilinen üçüncü dalga kahvesini özetler niteliktedir. Bağımsız kahve olarak da nitelendirilen bu artizan kahvecilikte çekirdeğin kavrulma şekli ve demleme yoluyla kahvenin statü kazandığı kabul edilir. Nitelikli kahvecilikle birlikte tüketici kahveyi içmekle kalmayıp aynı zamanda onu deneyimlediğinden kahve artık sıradan bir içecek olmaktan çıkmıştır. Kahve, bu dalgayla birlikte kitlesel üretimden çıkıp kişiye özel hale gelmiş, diğer bir deyişle fabrikasyon üretimin sıradanlığından ve anonimliğinden ziyade tüketicinin taleplerinin ön planda tutulduğu bir rafineleşme dönemine girmiştir.

Üçüncü dalga kahvecilikte kahve çekirdeğinin yetiştiği koşullardan hasada, kavrulma şeklinden demleme ekipmanlarına kadar her detay büyük önem arz etmektedir. Kahve demleme sürecini ustalıkla yürüten baristaların işe kabul edilmeleri için nitelikli kahve ile ilgili sertifikalı eğitim almaları beklenmektedir.[3]

Kahvesiz Uyanamıyoruz: Yeni Orta Sınıfın Nitelikli Kahve Deneyimi

Türkiye’de gıda sosyolojisi alanındaki ilk çalışma olarak karşımıza çıkan Zafer Yenal’ın “Bir Araştırma Alanı Olarak Yeme İçmenin Tarihi ve Sosyolojisi” çalışması yeme içme eylemini sosyal ve kültürel ilişkilerin kurulduğu alanlardan biri olarak vurgulamaktadır. Yenal bu duruma örnekler verirken kahve tüketimini de irdelemekte ve kahvenin 16. yüzyılda Avrupa mutfağında zenginlik ve sosyal itibar simgesi olarak görüldüğünü belirtmektedir. Günümüze gelindiğinde ise kahve rasyonalite ve “Protestan ahlakının ideolojik işlevini, kimyasal ve farmakolojik olarak” yerine getirmektedir. Başka bir deyişle “akılcılık” ilkesi insan fizyolojisinde kahve ile yer bulmuş, daha zinde, çalışkan ve rasyonalist orta sınıf da kahveyi yaşam biçimi haline getirmiştir.[4]

Keşfedildiği tarihten günümüze kadar birçok açıdan sembolik hale getirilen ve keşif hikayelerinin çoğunluğunda dini bir alt yapıya sahip olan kahve, günümüze gelindiğinde seküler hayatın vazgeçilmesi olmuştur. Bugün kahvenin piyasada petrolden sonra ikinci emtia olması onun dünya pazarında ne denli önem taşıdığını gösterirken, sosyo-kültürel boyutu da başta sosyoloji olmak üzere birçok alanda tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tüm bunlarla birlikte küreselleşme ve neoliberal politikalardan oldukça etkilenen kahvenin zengin ülkelerde tüketim rekorları kırılırken yoksul ülkelerde yoksul çiftçiler tarafından üretiliyor olması da kahve ve sınıf olgusunun ilişkisine ışık tutmaktadır. 

Günümüz Türkiye’sinde kahve tüketimini anlamlandırabilmek için seksenli yılların küresel politikalara entegrasyon çabalarına mutlaka bakmak gerekir. Bu dönemde alınan neoliberal kararlar, toplumda sınıflar arası eşitsizliğin daha da belirginleşmesi ve Batıya öykünen tüketimin bir yaşam tarzı haline gelmesi ile kendini göstermiş, yüzyıllardır geleneksel tüketim şekli ile içilen Türk kahvesi de bundan nasibini alarak yeni orta sınıfın yaşamında yerini Batılı muadillerine bırakmıştır.

Günümüz Türkiye’sinde kahve tüketimini anlamlandırabilmek için seksenli yılların küresel politikalara entegrasyon çabalarına mutlaka bakmak gerekir.

Yeni orta sınıfın nitelikli kahve tercihi bir tesadüf değildir; Bourdieu’nun sermaye türleri yeni orta sınıfın nitelikli kahve tüketiminde önemli rol oynamaktadır. Yeni orta sınıfın kültürel sermayesinin Batı’dan beslenmesi ve ailesinden miras yoluyla sahiplendiği kahve kültürü onu nitelikli kahve tüketiminde evrime götürmüştür. Başka bir deyişle yeni orta sınıfın 1980’lerde genç kuşak olan ailesinden tattığı 1. dalga kahve, üniversite çağlarında ikinci dalga kahveye evrilmiş daha sonra iş hayatına geçen yeni orta sınıf ekonomik ve sosyal sermayenin de etkisiyle üçüncü dalga kahveyi gündelik yaşamına dahil etmiştir.

Bourdieu’ya[5] göre bir sınıfın oluşmasında ekonomik koşullar habitus üretiminde vazgeçilmez unsurken ekonomik sermayenin artış düzeyi de içsellik ve dışsallık diyalektiğini var etmektedir. Yeni orta sınıfı alt sınıflardan ayıran en önemli özelliği tasarruf yerine harcamayı erdem olarak algılamasıdır.[6] Bu durum yeni orta sınıfın nitelikli kahve tüketiminde de karşımıza çıkmaktadır.

Bireyler sahip oldukları kültürel beğenileri yoluyla kendilerinin diğerlerinden farklı olduklarını gösterme çabasıyla aralarına sınırlar koyarlar.[7] Bu durum habitusa işaret ederken aynı zamanda hiyerarşik bir düzlemi de karşımıza çıkarmaktadır.[8] Habitus kavramının ayrıştırıcı rolü göz önünde bulundurulduğunda nitelikli kahvenin ve üçüncü dalga kahve satışı yapılan mekanların sıradan sosyalleşme mekanlarından farklı olduğu daha da anlaşılır hale gelmektedir. Kahve ve üçüncü dalga kahve mekanlarının niteliğine dair edinilmesi gereken bir alan bilgisi vardır ve bu alanın bilgisine sahip olmak için belirli bir seviyede ekonomik, kültürel ve sosyal sermaye sahibi olunması gerekmektedir. Yeni orta sınıf da alana dair bilgisini mesleki bir zorunluluk haline gelen yabancı dil bilgisi, yurtdışı deneyimleri, sosyal çevre ve izlenen yabancı dizi ve filmler ile edinmektedir.

Kahve ve üçüncü dalga kahve mekanlarının niteliğine dair edinilmesi gereken bir alan bilgisi vardır ve bu alanın bilgisine sahip olmak için belirli bir seviyede ekonomik, kültürel ve sosyal sermaye sahibi olunması gerekmektedir.

Yeni orta sınıfın rafine beğenilere olan ilgisi nitelikli kahve tüketiminde kendisini göstermektedir. Nitelikli kahvenin en önemli özelliklerinden olan farklı çekirdek ve demleme yöntemlerine aşinalık Veblen’in “gösterişçi tüketim”[9] kavramını akıllara getirmektedir; zira yeni orta sınıf kahveyi sahip olduğu tüm sermaye türlerini seferber ederek ve emek-yoğun bir çaba göstererek rafineleştirmektedir. Yeni orta sınıf kahveyi deneyimleyerek ve hedonist bir tavırla tüketmekte, başka bir deyişle kahveyi de hayatının diğer alanlarında olduğu gibi deneyimleyerek haz alabileceği bir eyleme dönüştürmektedir.

Turner’in[10] statü grupları kavramı yeni orta sınıfın üçüncü dalga kahve mekanlarına dair tutumlarını daha anlaşılır kılmaktadır. Bu kavramın ışığında değerlendirildiğinde yeni orta sınıf üçüncü dalga kahve mekanlarında bir tür “sosyal kapanma” yaşamakta ve kendinden farklı gruplara karşı muhafazakar bir tavır göstererek dışlama yoluna gitmektedir. Kendisinden farklı olan, marjinal tüketim şeklinden ziyade popüler kültür ürünlerine yönelen grupları üçüncü dalga kahve mekanlarında görmek istemeyen yeni orta sınıf bir yandan mekanla ve mekandaki diğer bireylerle aidiyet kurmaktadır.

Yeni orta sınıfın üçüncü dalga kahve mekanlarına yaklaşımı özel hayatı ile bütünseldir; bir başka deyişle yeni orta sınıf sadece kahve değil mekanı da tüketmektedir. Mekanın iç dizaynından içeride çalınan müziğe kadar büyük önem atfeden yeni orta sınıf mekanı da tıpkı kahve gibi tüketmektedir denilebilir. Bireyler yeme içme tercihleri ile bir gruba dahil olurken başka bir gruptan ayrılarak bir kimlik inşasına girmektedirler. Fischler’e[11] göre günümüzde giderek bireyselleşen yeme içme eylemi yeni orta sınıfın yaşam ve tüketim tarzını özetler niteliktedir. Zira geleneksel kalabalık aile toplantılarında demlenen çayın yerini giderek yalnızlığın ve bireyselleşmenin sembolü olan kahve almıştır. Yeni orta sınıfın yaşam tarzında gerçekleşen bu değişim aynı zamanda toplumsal değişimin de bir yansıması olarak okunabilir.

***

Editör Notu: Bu yazı iki parça halinde yayınlanmıştır.
Yukarıdaki bölüm metnin ikinci bölümüdür. Birinci bölümü okumak için tıklayınız.


[1] Ahıska, M. & Yenal, Z. (2006). Aradığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor: Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri.(1. bs.). İstanbul: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi.

[2] Levi-Strauss, C. (2008). Theculinarytriangle. InCaroleCounihan&Penny Van Esterik (Eds.),FoodandCulture: A reader. New York: Routledge.

[3] Özdamla Akkaya, Ö. (2019). Küreselleşme sürecinde sosyalleşme aracı olarak üçüncü dalga kahveciler ve tasarım kültürü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

[4] Yenal, Z. (1996). Bir araştırma alanı olarak yeme-içmenin tarihi ve sosyolojisi. Toplum ve Bilim Dergisi, 71, 195-225.

[5]  Bourdieu, P. (2018). Bir Pratik Teorisi İçin Taslak: Kabiliye Üzerine Üç Etnoloji Çalışması. (N. Ökten, Çev.). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

[6] Şimşek, A (2005). Yeni Orta Sınıf. (1. bs.) İstanbul: Epokhe.

[7] Hazır, I. K. (2014). Bourdieu Sonrası Eşitsizlik Gündemleri: Kültürel Sınıf Analizi, Beğeni ve Kimlik. Cogito, 76: 230 – 261.

[8] Akarçay, E. (2016). Beslencenin Sosyolojisi. (1. bs.). Ankara: Phoenix.

[9] Veblen, T. (1995). Aylak Sınıf. (İ. User, Çev.). İstanbul: Marmara Üniversitesi.

[10] Turner, B. S. (2000). Statü. (K. İnal, Çev.), İstanbul: Doruk.

[11] Fischler, C. (1988). Food, self andidentity. SocialScience Information, 27, 275-293.

0 yorum

Diğer Yazılar