Bilim ve Tekniğin Virüsü
Son zamanlarda dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs ile mücadelede devletlerin benimsediği en yaygın ve baskın strateji halk sağlığı yaklaşımı oldu. Kliniklerin ve hastanelerin kapasitesinin artırılması ve enfekte hastaların sıkı karantinası, el yıkama, dezenfeksiyon ve hijyen bu yaklaşımın temel gerekleri hâline geldi. Pek çok ülkede maskesiz sokağa çıkmak yasaklandı ve bazılarında ise toplu alanlarda maske takmak zorunlu hâle getirildi. Bu sebeple dünya çapında maske satın almak için büyük bir talep oluşmuş durumdadır. Dezenfektan ve temizlik ürünlerine, gıda ve temel tüketim maddelerine karşı çok yoğun bir talep var.
Şehirlerde birçok günlük hayati etkinlik askıya alındı. Belirli zamanlarda da olsa büyük şehirlerde sokağa çıkma yasakları başladı. Bu tür yasakların olmadığı zamanlarda da insanlar evde kalmaya devam ediyorlar. Çünkü sokağın riskli olduğu düşünülüyor. İnsanlar evlerinde kendilerine aylarca yetecek ihtiyaç maddesini stokluyorlar. Son otuz yılda sürekli gelişim haberleriyle mest olduğumuz teknoloji bu sorun karşısında çaresiz ve sürekli ilerlediğini varsaydığımız bilim de bizimle birlikte şaşkın vaziyette. Her tarafta deney laboratuvarları çalışsa da en işlevsel bilim göründüğü kadarıyla hastaların ve ölenlerin sayısını tahmin etmemize yarayacak istatistik gibi görünüyor.
Koronavirüs salgınının en önemli sonuçlarından biri, dünya çapında meydana getirdiği sosyal kaygıdır. Kriz dönemlerinde kimlik ve anlam dünyasının bir sınavdan geçtiğini belirten Nihat Erdoğmuş’un (2020) “bu süreçten anlam yıkımı değil, kendimiz ve insanlık için daha iyi sonuçlar doğuracak yeni anlam çerçeveleri oluşturarak çıkmanın” önemini vurgulamaktadır. Bu çağrı tam da içinde yaşadığımız dünyanın en büyük krizinin virüs salgını olmadığını, onu da kuşatan bir başka sorunun varlığını işaret etmesi bakımından çok kıymetlidir.
“Koronavirüs salgınının en önemli sonuçlarından biri, dünya çapında meydana getirdiği sosyal kaygıdır.”
Zira tüm dünyada televizyonlar gün boyunca bu konu ile ilgili alınan tedbirleri anlatıyor, uzmanlar insanları konu hakkında bilgilendiriyor ve heyecanlı sunucular endişe verici ses tonu ile konuyla ilgili gelişmeleri aktarıyor. Dünya her gün bir yenisi çıkan teknoloji harikalarını konuşurken; insanlar harika ve fantastik gezi planları yaparken; ekonomiden gelecek yeni atılımlar merakla beklenirken bir anda insanlar kendilerini Orta Çağ’ın veba salgını koşullarında buldular. Özellikle teknolojinin içine doğan genç kuşaklar arasındaki hayal kırıklığı duygusu, toplumlarımızın anlam dünyasının tehlikelerle yüzleşmede nasıl savunmasız olduklarını işaret ediyor.
Risk Toplumu Gün Yüzüne Çıkıyor
Yunus Kaya (2020) “Virüs Küreselleşmenin Yol Haritasını Takip Ediyor” başlıklı yazısında, Ulrich Beck’in küreselleşme bağlamında ortaya attığı “risk toplumu” kavramının salgının küreselleşmeyle ilişkisini anlamak için iyi bir başlangıç noktası olacağını ifade ediyordu. Alman sosyolog Ulrich Beck 1986 yılında yayımlanan Risikogesellschaft (Risk Toplumu) isimli kitabında riskin artık günlük hayatımızın bir parçası olduğunu söylediğinde belki de bu kadar iyi anlaşılmamıştı. Beck (1992), bunu modernleşmenin yarattığı tehlikelerle ve güvensizliklerle başa çıkmanın sistematik bir yolu olarak tanımlıyordu. Ona göre ayrıca risk toplumu, modern yaşamdaki sıkı kontrollerin ve gelişen tekniğin oluşturduğu istenmeyen ve öngörülemeyen yan etkilerle alakalıydı. Beck’in “refleksif modernleşme” olarak adlandırdığı geniş kapsamlı bir değişim risk toplumunun temelini oluşturuyordu.
Beck’in dile getirdiği risk toplumu 1990’lardan itibaren küresel bir karaktere büründü. Beck (1999, 2008) ilerleyen yıllarda bu riski sağlık ve çevre sorunlarıyla daha ilişkili bir şekilde tartışmaya başladı. Bugün küresel risk çevre sorunları, enfeksiyonlar, aile hayatındaki istikrarsızlık, iş piyasası ile ilgili hâle gelmiş vaziyettedir. Beck aslında ironik bir durumdan bahsediyor. Hayatı daha da belirgin hâle getirme ve insan aklıyla bilinebilir ve öngörülebilir hâle getirme hedefiyle yola çıkan modernitenin nasıl da riskli bir belirsizlik ürettiğini bize anlatıyor.
Beck, ortaya çıkan durumu ikinci modernite veya daha yaygın bir tabirle geç modernlik olarak niteler. Bu anlamda 1970’lerin ortalarından başlayarak modernitenin bu yeni aşaması iktisadi olarak endüstrileşmiş ülkelerde ekonominin sanayiden hizmetlere doğru kayması ve küreselleşmenin ekonomik ve kültürel eğilimlerinin ulusal ekonomileri dönüştürmeye ve güçlü karşılıklı bağımlılıklar ile küresel bir pazar yaratmaya başlaması ile yakından alakalıdır. Öte yandan fikri ve zihinsel olarak da modern toplumun öyle ya da böyle bir düzen fikrinden postmodern düzensizlik kavrayışına doğru dönüşü de simgeler. Modern tahakkümü sorguluyormuş gibi görünse de bir düzen önerisi olmadığı için postmodern muğlaklık sosyal belirsizliğin artmasında ve riskin büyümesinde önemli bir etkendir.
“Modern tahakkümü sorguluyormuş gibi görünse de bir düzen önerisi olmadığı için postmodern muğlaklık sosyal belirsizliğin artmasında ve riskin büyümesinde önemli bir etkendir.”
Beck’in risk toplumu tezinin dayandığı beş temel sütun bulunmaktadır: (1) Küresel ölçekte insanlığın varlığını tehdit eden insan yapımı, yeni mega risklerin ortaya çıkması; (2) akışkanlığın ürettiği bir küresel risk toplumu; (3) riskin meydana çıkardığı duyarsızlık ve karmaşıklık neticesinde siyasileri ve bireyleri bilimsel bilgiye bağımlı kılan uzman bağımlılığı; (4) sosyal sınıf gibi eski kapsamlı ve geniş sosyal kategorilerin yerini, kendi kendini gerçekleştiren yeni bir özne anlayışı çerçevesinde bireyselleşmesinin alması; ve (5) eşitsizliğin riskin dağılımını biçimlendiren esas etken olarak tüm yaşamı kapsaması. Bu sonuncusuna daha yakından bakmak lazım. Zira bugün risk artık sadece bir risk olmaktan çıkmış ve somut bir tehdit boyutuna ulaşmış vaziyettedir. Gezegenimizin her köşesindeki bireyler ve halklar için artık hayatın sürdürülmesini tehdit eden somut sorunlar söz konusudur.
Bugün ülkeler bu tehditlerle tek başlarına başa çıkamayacakları gibi uluslararası bir iş birliği ve güç birliği de yeterince söz konusu değildir. Bu kapsamda artık gelişen ekonomik ve teknolojik araçlar ile devlet mekanizmaları arasındaki çelişkinin büyüdüğünden bahsedebiliriz. Beck de zaten riski büyüten bir faktör olarak gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul mahallelerin küresel metropollerin kapısının eşiğine taşıdığından bahseder. Ancak bu karşılaşmada risk eşiğinin gerisindekiler için her zaman daha da fazla olmaya devam etmektedir.
“Bu kapsamda artık gelişen ekonomik ve teknolojik araçlar ile devlet mekanizmaları arasındaki çelişkinin büyüdüğünden bahsedebiliriz.”
Riskin dağılımı ile servetin dağılımı arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Daha büyük riskler her zaman sınıfsal olarak kendisini garanti altına alamayan kesimler ve kendi ekonomisini, siyasetini yönetebilecek durumda olmayan ülkeler için geçerlidir. Burada iktisadi ve sosyal kaynaklar hakkında çok güçlü bir tartışmaya ihtiyacımız var. Bu tartışmanın odağında kaynakların eşitsiz bir biçimde dağılmasını sağlayan çağdaş güç ilişkilerinin çarpık yapısı bulunmalıdır. Demokrasileri doğuştan özürlü hâle getiren bu çarpıklık bütün bir kamusal yaşamı saran bir örümcek ağı gibi insanları ve grupları hareketsiz hâle getirmektedir.
Aslında bu anlamda risk doğal bir şekilde ortaya çıkmış bir durum olmaktan ziyade yakın zamanda Tahsin Görgün’ün (2020) keleme aldığı “Koronavirüs ve Post-Truth’un Sonu” başlıklı yazıda da belirttiği gibi modern ekonomi-politiğin tabii bir neticesidir. Dolayısıyla aslında karşımızdaki vakayı risk toplumu perspektifiyle analiz ederken bu riskin modern toplum için artık olağan hâle gelmiş bir durum olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.
Editör Notu: Aralık 2020 tarihinde, Abdulkadir Macit editörlüğünde İLEM Yayınları etiketiyle çıkan “Salgın Günlerinde Toplumu ve Siyaseti Yeniden Düşünmek” isimli kitaptan alınmıştır.
Yazı ikiye bölünmüştür, yukarıdaki metin ilk bölümüdür.
İkinci bölüm 23.03.2021 tarihinde İLKEAnaliz’de yayınlanacaktır.
–
Kaynakça
- Akçay, N. (2020, Nisan 4). Gelecekte Bizi Nasıl Bir Dünya Bekliyor: Aslında Biliyoruz! Independent Türkçe.
https://bit.ly/2TCl9CR - Akkuş Güvendi, M. (2019). Prekarya Tartışmaları Kavram, Tanım ve Durum. İnsan & Toplum, 9(4), 133-150.
- Beck, U. (1992). Risk Society: Towards a New Modernity.
- Beck, U. (1999). World Risk Society (1 edition). Polity.
- Beck, U. (2008). World at Risk (1 edition). Polity.
- Buçukçu, Ö. (2020, Nisan 7). Salgın Milliyetçilikleri Yükseltiyor Mu? Toplumsal Yapı Araştımaları Programı. https://tyap.net/salgin-milliyetcilikleri-yukseltiyor-mu
- Carroll, W. K., & Carson, C. (2003). The network of global corporations and elite policy groups: A structure for transnational capitalist class formation? Global Networks, 3(1), 29-57. https://doi.org/10.1111/1471-0374.00049
- Erdoğmuş, N. (2020, Nisan 6). Kovid-19 Salgını Anlam Yıkımına mı Yoksa Yeni Bir Anlamlandırmaya mı Yol Açacak? Anadolu Ajansı. https://bit.ly/31H0i5M
- Görgün, T. (2020). Koronavirüs ve Post-Truth’un Sonu (Analiz Sy 3; Covid-19 Dosyası, s. 7). İLEM. https://bit.ly/2HBu0lJ