Dünya Sağlık Örgütü’nün 31 Aralık 2019 tarihinde bildirdiği ilk pandemi vakası çoğumuz için başlangıçta bir anlam ifade etmiyordu. Uzağımızdaydı. Hayatımızı nasıl etkileyeceğine ilişkin bir fikrimiz olmadığından kaygılarımız da yoktu. Bunun bir salgına dönüşeceğini, hayatımızı derinden etkileyeceğini öngörmek şöyle dursun aklımızdan dahi geçmiyordu. Gelin görün ki aklımızdan geçmeyen başımıza geldi. Türkiye’de ilk vaka 11 Mart 2020 tarihinde görüldü. 16 Mart 2020 tarihinden itibaren okullarda verilen bir haftalık aradan sonra 23 Mart 2020 tarihi itibariyle uzaktan eğitime geçilmesi kararlaştırıldı. Karara uygun olarak dönemi uzaktan eğitimle kapattık. Pandemi süreci ile birlikte hepimiz yeni deneyimler edinmeye başladık. Öğrenme öğretme sürecine ilişkin değerlendirmeler yapabilmemiz açısından her bir eğitim kademesinin özelliğine uygun olarak ölçmeler yapılması gerekiyordu. Bunun için de uzaktan eğitimin ruhuna uygun, pek de alışık olmadığımız uzaktan sınavlar yapılması zorunluluğu ile karşı karşıya kaldık. Bu karşılaşma kök değer olarak kabul ettiğimiz dürüstlük için önemli bir test aşaması olarak düşünülebilir. Uzaktan sınav süreci, öğrendiklerimizin hayata geçirilip geçirilmediğinin belirlenmesinde bir turnusol işlevi gördü. Bu süreçte dürüst davranmayı mı, çeşitli bahanelerin arkasına sığınmayı mı tercih ettiğimiz vicdanlarımıza kaldı.
Yeni Normalle Tanıştık
1 Haziran 2020 tarihiyle birlikte yeni normalle tanıştık ve yeni normale alışmaya çalıştık. Yaz boyunca okullarda eğitimin uzaktan mı, yüz yüze mi, hibrit mi olacağını tartıştık durduk. 2020-2021 eğitim öğretim yılı ile birlikte zaman zaman değişiklikler olsa da okulöncesi, 1, 8 ve 12. sınıflar için hibrit, diğer sınıflar için uzaktan eğitim modeli benimsendi, benimsenmek zorunda kalındı. İkinci dönemin başladığı bugünlerde de aynı tartışmaların devam ettiğini, belirsizliklerin tamamıyla giderilemediğini görüyoruz. Salgını ensemizde hissettiğimiz o günden beri bir taraftan çaresiz bir gelecek endişesiyle hayatımıza devam ederken diğer yandan her zorlukla birlikte bir kolaylık olduğuna inanarak hayatımızı dengelemeye çalışıyoruz. Bu arada aşı çalışmalarında önemli gelişmeler elde edilmesine, belirlenen takvime göre kitle aşılama çalışmaları devam etmesine karşın salgının ne zaman nihayete ereceğini öngöremiyoruz. Bilimde, teknolojide, tıpta devrim yaparak uzayda hayat alanları aradığımız bir dönemde böylesi bir durumla karşı karşıya kalmamız ve salgın karşısında çaresiz olmamız yeniden düşünmemiz için bir fırsattır. Bu sürecin yapabileceklerimizin sınırlarını fark etmemize, yaptıklarımızın faturasını tek başımıza ödemediğimizi anlamamıza, insanlar başta olmak üzere kendimiz dışındaki varlıkların haklarını göz önünde bulundurmamızın insani bir sorumluluk olduğunu idrak etmemize vesile olacağını ümit ediyoruz. Bu idrakin davranışlarımıza, seçimlerimize yansımasını bekliyoruz.
“Bilimde, teknolojide, tıpta devrim yaparak uzayda hayat alanları aradığımız bir dönemde böylesi bir durumla karşı karşıya kalmamız ve salgın karşısında çaresiz olmamız yeniden düşünmemiz için bir fırsattır.”
Hayatın normal akışında insanların aktif olarak çalışma hayatının içinde olması önemli bir sorumluluk iken, yaşanan bu süreçte evde kalmanın, hayatı eve sığdırmanın, işleri evden yürütmeye çalışmanın hem kişisel hem de sosyal bir sorumluluk haline gelmesi olağanüstü bir durumun işaretidir. Kişisel ve sosyal sorumluluk bağlamında, pandemi sürecinde bir taraftan evler okula dönüşürken diğer taraftan okullar derin bir sessizliğe büründü. Okullar eski günleri, öğrencileriyle birlikte hayat bulduğu günleri arar hale geldi. Öğrenci seslerinin, cıvıltılarının okul sokaklarında sadece izi kaldı. Okullar o günleri özlemle bekler oldu. Bir taraftan o günlerin ne zaman geleceği beklenirken diğer taraftan hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dillendirilmeye başlandı.
Uzaktan Eğitimle Evlerimiz Okulumuz Oldu
Uzaktan eğitimle yaşamaya alışmak zorunda olduğumuz bu süreçte evlerin okula dönüşmesi, esasında bir değer ve eğitim merkezi olan ailenin eğitim fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için desteklenmeye ihtiyacı olduğunu gözler önüne seriyor. Evler okula dönüştüğüne, ailenin eğitim işlevi ön plana çıktığına göre bu krizin fırsata çevrilerek ailelerin uzaktan eğitim aracılığıyla eğitilmesi ihtiyacı daha çok hissedilir hale geldi. Okullarda yüz yüze eğitimin gerçekleştirildiği zamanlarda bile çocukları eğitmenin yolunun aileleri eğitmekten geçtiğinin farkındayken uzaktan eğitim nedeniyle evlerin okula dönüşmesiyle birlikte bu ihtiyacın daha da belirginleştiğinin farkında olmamız gayet doğaldır. Bir paydaş olarak ailenin, bir eğitim merkezi haline gelmesinde okul ile işbirliği yaparak daha bilinçli hale getirilmesi mümkün olabilir. Çünkü değer eğitiminin yaygın etkisinin artırılmasında ailenin başından itibaren sürecin içinde yer alması, konunun öneminin farkında olması, çocuğun yaşamı boyunca aileden beslenmesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
“Bir paydaş olarak ailenin, bir eğitim merkezi haline gelmesinde okul ile işbirliği yaparak daha bilinçli hale getirilmesi mümkün olabilir.”
Uzaktan eğitimle birlikte çocuğun eğitimi, değer eğitimi de dâhil olmak üzere önemli ölçüde ailenin omuzlarına yüklenmiştir. Değerler insanın karakterini, karakter de kişiliğini etkilediğine göre uzaktan eğitim sürecinde okula dönüşmesi gereken evlerimizde çocuklarımızı hangi değerlerle beslediğimiz büyük önem taşımaktadır. Çocuklara uzaktan eğitim faaliyetlerini sürdürebilecekleri ortamı hazırlamak, çocuklara model olmak başta anne babalar olmak üzere aile üyelerini ilgilendiren önemli bir konu haline gelmiştir. Uzaktan eğitimle birlikte evler okula dönüştüğünden sınıf yönetimi, aile yönetiminin bir parçası haline geldi ve aile öğrenme ortamı hazırlama gibi önemli ilave sorumluluklar üstlenmek zorunda kaldı. Eğitime önem veren, sosyoekonomik kültürel düzeyi orta ve üstünde olan ailelerin eğitim sorumluluklarını yerine getirmede fazla zorlanmadıkları, imkânları çerçevesinde evlerini bir eğitim kurumuna dönüştürdükleri, daha önce işe gidip gelirken yolda harcadıkları zamanları kendilerine, ailelerine ayırarak aile üyeleriyle birlikte kaliteli vakit geçirebilme imkânı elde ettikleri; ortanın altında olan ailelerin ciddi güçlüklerle karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Hayatını gündelik işlerde çalışarak kazananların, dar gelirli olanların, işçi ücreti, işyeri kirası ödeyenlerin zorunlu kısıtlamalar nedeniyle pandemi günlerinde zor zamanlar geçirdikleri, karantina nedeniyle evlerinin okula dönüşmesinin değer eğitimini olumsuz yönde etkilediği müşahede edilmektedir. Bu ve benzeri nedenlerle zor günler geçiren ailelerde aile ilişkilerinin zorlandığı, kopma noktasına geldiği, bazılarının maalesef koptuğu öğrenilmektedir. Bu durum en başta bir değer ve eğitim merkezi olan aileyi, aile değerlerini olumsuz etkilemektedir. Böyle ailelerde değer eğitimi de dâhil olmak üzere eğitim işlevinin başarıyla yerine getirildiğini söylemek fazla iyimserlik olur. Bu noktada barınma, beslenme imkânları, ikamet edilen yere ve ekonomik duruma bağlı olarak internet, bilgisayar imkânları, ailedeki öğrenci sayısı, öğrencilerin derslere rahatlıkla bağlanabilecekleri bir ortamın olup olmaması, ailedeki öğrenci üyeler dışında kalanların çalışma koşulları, eğitim düzeyleri gibi birçok etmenin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Bilgisayar, internet, öğrenme ortamı gibi uzaktan eğitim için gerekli olan alt yapıya sahip olamayan ailelerin eğitime erişimde dezavantajlı duruma düştükleri görüldü. Bu ve benzeri nedenlerle bu süreç eğitimde fırsat eşitliği açısından derin uçurumların oluşmasına yol açtı. Bu da toplumu bir arada tutan değerlerin yitirilmesinde, sorgulanmasında etkili oldu.
“Değerler insanın karakterini, karakter de kişiliğini etkilediğine göre uzaktan eğitim sürecinde okula dönüşmesi gereken evlerimizde çocuklarımızı hangi değerlerle beslediğimiz büyük önem taşımaktadır.”
Normal zamanlarda da bir eğitim kurumu olduğunun farkında bile olmayan bazı aileler için uzaktan eğitim, normal zamanlarda televizyon izleme gibi düşünülerek olmayan eğitim gibi algılandı. Böyle aileler için eğitim okulla sınırlı olabilir. Başta okulöncesi eğitim görme imkânı olmayanlar olmak üzere ilkokula yeni başlayan öğrenciler açısından birlikte yaşama, sosyalleşme, oyunlar aracılığıyla kuralları ve kazanılan değerleri pekiştirme ve yenilerini öğrenme imkânı büyük ölçüde sekteye uğradı. Ailede birden çok çocuk olması halinde akran öğrenmesi yerini daha çok kardeş öğrenmesine bıraktı. Olmayanlar için televizyon, internet gibi mecralar çocukların can sıkıntılarının giderilmeye çalışıldığı ortamlara dönüştü. Çocukların adeta beyinleri uyuştu. Çocuklar kısıtlamalar nedeniyle arkadaşlarıyla oyun oynayamadılar. Bu süreçte eğitim merkezi olmaktan uzak bir hayat süren ailelerde dört duvar arasında olmaktan sıkılan okul çağındaki çocukların yaşadıklarının kişiliklerine yansımalarını ilerleyen zamanda birlikte göreceğiz. Pandemi nedeniyle evlerin okula dönüştüğü, dönüşmek zorunda kaldığı bu zaman diliminde çocuklar aile ortamında hangi değerlerle beslenmişlerse topluma da o değerleri yansıtacakları söylenebilir. Değer merkezli bir toplum için uzaktan eğitimi aile eğitiminin bir parçası haline getirebiliriz. Birlikte başarabiliriz.